T 24 yazarlarından Hakan Aksay bugün yayımlanan yazısında Nazım Hikmet'in biri 'unutulmuş' biri de Fransız komünist Henri Martin için yazılmış bilinmeyen iki şiirine yer verdi.
Bugün bu iki şiiri edebiyat dünyasına kazandıran kişinin, M. Melih Güneş olduğunu söyleyen Aksay, Melih Güneş'in bir Nazım uzmanı olduğunu belirttiği yazısında, "Nâzım Hikmet’in Türkçe'de yayımlanmamış ve/veya yitik sanılan eserlerinin bulunması ve yayımlanması, Melih'in en değerli çabalarından," dedi.
Melih Güneş'in, “Vatan, Dünya ve İnsanlık Şairi Nâzım Hikmet'in Türk ve Dünya Edebiyatındaki Yeri” başlıklı uluslararası sempozyumda, Nâzım'ın biri kayıp, öteki unutulmuş olan iki şiirini Türkiye kamuoyuna sunacağını söyleyen Aksay, "Birçok seçkin aydının ve medya temsilcisinin önünde “Nâzım Hikmet'in Külliyatı'ndaki Eksikler ve Yitikler” başlıklı konuşmasında seslendireceği şiirleri, biz T24'de şimdiden okurlarımızla paylaşmak istiyoruz," diyerek iki kayıp şiiri şöyle yazdı:
Aksay'ın yazısında "Şairin toplu eserlerinde kendine yer bulamayan şiir, uzun yıllar sonra şimdi hayat buluyor" diyerek aktardığı Nazım şiiri şöyle:
Sana fevkalâde mühim
bir fikir söyliyeyim:
Yerine göre değişiyor insanın huyu.
Ben burada dehşetli seviyorum
Kapımın sürgüsünü açıp
duvarlarımı yıkan uykuyu.
Sanki bir dost elinin itişiyle
-hani o beylik benzetişiyle-
girer gibi rahat
ılık bir suya
bırakıyorum kendimi uykuya.
Rüyalarım mükemmel:
Hep dışardayım.
Kâinat güneşli, kâinat güzel.
Rüyalarımda daha bir kerre bile hapis olmadım,
bir kerre bile dağdan
yuvarlanmadım uçuruma.
“Uyanışların korkunç oluyor ama”
diyeceksin.
Hayır, karıcığım,
rüyanın payını rüyaya verecek kadar
cesaretim var.
Nâzım'ın Dünya Gençler ve Öğrenciler Festivali’ne katılmak üzere Berlin’e yaptığı ziyarette, Fransa ve destekçilerinin, Vietnam ve destekçilerine karşı savaş açtığı Birinci Hindiçini Savaşı kahramanlarından, o yıllarda tutuklu bulunan ve Picasso, Sartre gibi isimlerin de destek verdiği Henri Martin için yazdığı ve Türkçe'de olmayan şiir ise şöyle:
Henri Martin’in Sesi
Sen buradasın Henri Martin
Türkülerle ve bayraklarla karşıladık seni
Arkamızda bütün Berlin
Türkülerimiz gençliğin türküsüydü
yaşamın türküsü
barışın türküsü
alnına çizgi, saçına ak düşmemişlerin türküsü.
Güvercinler havalandı bayraklarımızın gösterdiği yoldan gökyüzüne.
Sen önümüzdeydin, yakışıklı ve yürekli,
Deniz gibiydin, deniz misali güneşin ışıltısında
Bizse kıyıydık, dağlardık,
fırtınalı ve güçlü bir rüzgâr gibi haykıran
sesinle gürleyen bir ormandık.
Konuştun bizimle.
Biliriz sesini biz senin.
Yüzünü bildiğimiz gibi en yakın dostumuzun,
biliriz sesini Henri Martin.
Sesin dedi ki bize:
“Fırsat vermeyin kardeşlerimizi öldürmelerine,
Çekip çıkarın onları hapisane duvarlarından”
Biliriz sesini biz senin kardeşim,
O ses...
O ses öyle bir şeydi ki...
ölüm hakimlerinin yüzüne inen bir tokat gibiydi.
Ve hükümden sonra sevdalın senin
bir tüy gibi narin,
başladı ağlamaya.
Senin erkekçe sesin
okşadı onu şefkatli bir sitemle
süngülerin arasından,
demirden çember örmüş olan süngülerin...
Dedi ki sesin senin:
“Tut gözyaşlarını asker karısı
gösterme düşmana”
Biliriz sesini biz senin Henri Martin.
Biz ki doğruya kulak verenlerdeniz
biz ki hakkımız var sevdalanmaya, çocuklar doğurmaya, yaşlanmaya,
huzurlu bir ihtiyarlığa,
yanıbaşımızda oynayan torunlarla...
Biz ki, ne öldürmek ne öldürülmek isteriz
Biliriz sesini biz senin Henri Martin, avcumuzun içi gibi.
Sen buradaydın Henri Martin,
burada, Berlin’de, herkesin gözü önünde.
Ağustos’un beşinde bu bin dokuz yüz elli bir yılının.
Biz siyahı, sarısı, beyazı, yüz dört ülkeden delikanlı ve kız,
dinmeyen alkışlarla karşıladık seni
türküler ve yükselen bayraklarla,
sana çiçekler sunduk.
Ve iki kat daha fazla sevdik biz Fransa’yı
anaların nice bahadırlar doğurduğu
senin gibi...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.