1. Dünya Savaşı’nda İttifak Devletleri arasında yer alan İtalya, savaş başladıktan sonra taraf değiştirerek İtilaf Devletleri arasında yer alıyor. Savaşın kazanan tarafı İtilaf Devletleri olması nedeniyle İtalya, ekonomik anlamda kazanç elde edeceğini düşünüyordu. Fakat Paris Barış Konferansı ile birlikte Londra Anlaşması’nın savaş sonunda geçerli olmaması ile birlikte İtalya’ya Alman sömürülerinden pay ayrılmamıştır. Savaşta kazanan tarafta yer almasına rağmen adeta yenik konumuna düşmüştür. Bununla birlikte ülkede bir ekonomik kriz oluştu ve yaşanan bu krizle beraber hükümet krizi de açığa çıktı. 1919 ve 1922 yılları arasında 4 defa hükümet değişikliğine gidilmiş olması bu durumu onaylar niteliktedir.

Ekonomik bunalımın ülke içinde hissedilmesi ile beraber faşizm de kendini göstermiştir. Savaşta yaşanan bu kriz Sosyalistleri haklı çıkarmış ve bu durumdan korkan sanayi ve toprak sahipleri Bolşevik Devrimi örneğini göz önünde bulundurarak İtalya’da da devrim yaşanacağından korkmuşlardır. Bunu engellemek adına Mussolini’ye finansal destek sağlanmıştır. Böylece Mussolini tarafından 1919 yılında kurulan “Kara Gömlekliler” isimli sivil savaş birlikleri ile birlikte faşist politika ülke gündemine oturmuş ve 1926 yılında da Mussolini diktatörlüğünü ilan etmiştir.

Kara Gömlekliler, komünistler ile mücadele etmek, Fivme ve Dalmaçya’yı İtalya’ya bağlamak amacıyla kuruldu. 2 yıl içerisinde de ülke içerisinde yer alan işsiz, ulusalcı, küçük burjuva özelliklerine sahip yaşamından memnun olmayan bir takım kişileri bünyesine alan Mussolini faşist parti kurmayı kararlaşırdı. 1926 yılında da totaliter bir yönetim kurduğunu açıkladı. Muhalefet devreden çıkartıldı. Partiler dağıldı. Parlamento etkisiz hale getirildi. Milis adı verilen özel bir polis örgütü kuruldu.

İtalya faşizmi, Alman faşizminden farklı olarak “devlet üstünlüğü”nü esas alıyordu. Nazizm’de ırk birliği esasken, İtalya faşizminde devlet üstünlüğü ön plandaydı. “Her şey devleti ilgilendirir, devlet her şey ile ilgilenir” denilerek devlet yüceltilmiş ve halk geri plana atılmıştır. Devletin yüceltilmesi ile devleti yöneten kişinin (duçe) yüceltilmesi doğru orantılıdır. Bu yüzden “Duçe her zaman haklıdır”.

FAŞİZM’DEN SONRA İTALYA

  • İtalya Faşizmi nüfus artış politikaları izlemeye başladı ve doğum oranlarını arttırmak adına çalışma yapıldı.
  • Yurt dışına göç yasaklandı ve faşizmden önce yurt dışına göç edenlerin vatandaşlıkları iptal edildi.
  • Sosyalist, Komünist Partilerin binaları yakıldı ve sosyalist-komünistlere karşı siyasi ve psikolojik baskılar arttırıldı.
  • Elektrik santrallerini arttırmaya yönelik çalışmalar yapıldı.
  • Otoyolların yapılması için çalışmalara başlandı.
  • Gösterişe önem verildi. Törenlerde bayrakların abartılı kullanımı, üniformalı askerlerin sürekli yürüyüşler yapması gibi kitle gösterileri arttırıldı.

Faşizmin “Barış”a Bakış Açısı

Faşizme göre barış devamlı değildir. Ayrıca yararlı da değildir. Barışçılık kavgadan kaçmaktır. Barış ülke itibarını zedeler. Ulusları yücelten ve otoriteyi arttıran şey “savaş”tır.

Bu politikayı felsefe edinen Mussolini, ülke dışında ki savaşlarda da boy göstermek adına çalışmalara başlamıştır. Ve ülkelere savaş ilan etmiştir.

1932-1933 yıllarında Trablusgarp ve Sirenek üssünde egemenlik sağlamıştır.

1935-1936 yılları arasında Etiyopya’ya savaş açılmıştır.

1939’da Arnavutluk haksız yere işgal edilmiştir.

2. Dünya Savaşı’nda da İtalya’nın Almanya’nın yanında yer alması artık faşizmin gerilemesine neden olmuştur ve faşizme karşı çıkan örgütler güçlenmişlerdir. Birbirini izleyen askeri başarısızlıkların artmasıyla birlikte Mussolini 1943 yılında görevden alınmış ve tutuklanmıştır. 1945 yılında’da İtalyan komünistler tarafından idam edilmiştir.

İTALYAN FAŞİZMİ VE 2002 SONRASI TÜRKİYE ARASINDAKİ BENZERLİKLER

Türkiyede’de 1999 depremlerinin yarattığı sonuçlar, 2000, 2001 krizleri derken ülkenin geçirmiş olduğu ekonomik buhran dönemlerinde “din” siyaseti yürüten AKP, arkasında ki ekonomik güçle beraber 2002 yılında iktidarı ele aldı.

2002’den itibaren günümüze kadarki süreci kısa bir değerlendirmeye aldığımızda İtalya faşizmi ile benzerlikler büyük oranda dikkat çekiyor.

  • Gösteriş kısmını çok da detaylı anlatmaya gerek yok sanırım. Makam araçlarının milyonlar olmasını konuşmak bile küçük kalıyor. Saray’da var olan altın klozetten tutun bardaklara kadar herkes gösterişin ne olduğunu anladı. Sarayın günlük elektrik faturasının 30bin olduğu söyleniyor. Saray’da 5000 polisin koruma olarak çalıştığı söyleniyor. Bunların hepsinin masrafını geçtim de kasımda seçim vaatlerinde yer alan 1300 TL olacak olan asgari ücret hala yerinde sayıyor.
  • Mitinglerde sallanan bayrakların havasından insanlar gözükmüyor bile. Miting sonrasında hepsinin yerlere atılıp üzerlerine basılması bu gösterişin devlet tarafından istenildiğinin göstergesi değil midir?
  • Sol siyasi partilerin il ve ilçe binalarının yakılıp yıkılması, sosyalist-komünistlere yapılan siyasi soykırım 2002 yılından bu yana artarak devam etmiş ve günümüzde de en üst seviyeye ulaşmış durumdadır.
  • HES’lerin, yolların yapılması adına katledilen doğa ile birlikte İtalya faşizmi ile uyuştuğumuzun altını çizmek istiyorum. İyi yol yapıyoruz çok şükür(!)
  • Günümüzde belediye ve milletvekillerinin ihaleye fesat karıştırmak adına kendi yandaş ve çıkar ilişkileri olduğu kişilerle birlikte hareket etmesi de İtalya faşizminin yanlarına sanayi ve toprak sahiplerini alarak faşizmi yaygınlaştırmasını andırıyor.
  • Nüfusu arttırmaya yönelik çalışmalar yapılması da bu benzerlikler arasında. “En az 3 çocuk” söylemi şu an nüfus arttırma çalışmasının en konuşulan örneği.
  • En önemlisi olarak gördüğüm de barışın reddedilmesi ile ilgili benzerliktir. Ülkenin her yerinde patlayan bombalar günden güne karanlık günlerin habercisi olurken barışta ısrarcı olmak yerine savaşta ısrarlı ve istikrarlı olduğu belirtmek barışa çevrilen yüzün göstergesidir.

Görüldüğü gibi devletlerin faşizme yükledikleri anlam farklıdır. Türkiye faşizmi de kendini din ve ırk üzerinden beslerken devletin üstünlüğüne de vurgu yapıyor. Ama pratikte devlet üstünlüğünden çok iktidar üstünlüğü esas alınıyor. Tek din ve tek ırk ile birlikte insanların tektipleştirilmesi ve bu insanların da iktidara gönülden, sorgusuz, sualsiz bağlılığı isteniyor. Bu yönüyle hem Almanya hem de İtalya ile benzer yönlerinin olduğunu vurgulamak gerekiyor Geçmişte bir çok medeniyet ve ırkı üzerinde barındıran bu topraklarda yaşayan çok kültürlü halklara “tek ırk ve tek din” ideolojisini benimsetmeye çalışmak Türkiye tarihine fayda sağlamayacaktır. Barışta ısrarcı ve istikrarlı olunmalıdır.