Gazeteci- yazar Murat Yetkin, ABD Başkanı Donald Trump bu aralar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilişkisi, Abdullah Gül tartışmaları ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Erdoğan’ın endişeleri olduğunu ifade eden Yetkin, “ABD Başkanı Donald Trump bu aralar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ararsa şaşıracak mıyız? Hayır. Ne için arayacağı belli mi? Az çok, evet. Erdoğan, Trump’ın niye arayacağını tahmin ediyor ve ona göre bir al-ver hesabı yapıyor olabilir mi? Muhtemelen evet. Zaten Trump da bu nedenle, bayram değil seyran değilken Erdoğan’ın “başa çıkılması zor, dünya çapında bir satranç oyuncusudur” diyerek dünya liderlerinin de kendisine “bir tek seni dinler, bari sen ara” kâbilinden telefonlar ettiğini ifşa etti. Bu sözleri de Kasım seçimindeki rakibi Joe Biden’in Türkiye ve Erdoğan hakkındaki tutarsız ve önyargılı sözlerinin Türkiye’de yedi ay sonra gündem olması üzerine söyledi. Söylediğinden beri de bizim medyada bir bayram havası, Trump Erdoğan’ı övdü diye. Bunun bir pohpohlama, zemin hazırlama olduğunu göremeyecek kadar ideolojik olarak körelmiş ya da çıkar telaşı içinde zihinleri. Erdoğan’ın başka endişesi var oysa ya da endişeleri. Trump aradığı zaman Erdoğan ne almak için ne verecek? Vermeden almak Allaha mahsus denmez mi? Erdoğan’ın bir endişesi Rus S-400 füzeleri nedeniyle ABD’nin ambargosu uygulaması ihtimali örneğin.

Yetkin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 11. Cumhurbaşkanı'na yönelik asıl endişesinin Gül'ün dışarıdan CHP-İyi ittifakını destekleme ihtimali olduğunu söyledi.

Gül'ün CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olacağı iddiaları tartışılmaya devam ediyor.

Yetkin, "Hakikaten, nedir bu Abdullah Gül korkusu? Zannedersiniz 2007’de CHP Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçti. Gül olmasaydı, Gül 2000 yılında Erbakan’a rağmen Kutan’ın karşısında adaylığını koymasaydı belki bugün AK Parti diye bir parti yoktu. Erdoğan’ın 2014’te Gül AK Parti’ye dönmesin diye onun önünü Ahmet Davutoğlu ile kestiği Davutoğlu’nun altını Binali Yıldırım ile oyduğu ve sonra da Yıldırım’ı Devlet Bahçeli’nin Başkanlığa erken geçilmesi önerisiyle harcattığı, 2018 seçimleri öncesinde Gül aday olacak endişesi ile Ayazağa’ya helikopterle Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ı gönderdiği açık değil mi? Trump o açıdan haklı, bu satranççı zekâsı gerektirir" değerlendirmesinde bulundu.

Yetkin, "Gül siyasetten çıktığını söylüyor, inanılmıyor. Akşener zaten adaylığını kabul etmemiş olduğunu söylüyor, inanılmıyor. Kılıçdaroğlu, adayımız değil, en son taziye amacıyla telefonda konuştuk, her hafta konuştuğumuzu söyleyenler ruh hastası diyor, inanılmıyor. Ama Erdoğan’ın Gül konusundaki asıl endişesi, Gül’ün Millet İttifakı'na girmeden, yeniden Cumhurbaşkanı adayı da olmadan dışarıdan CHP-İyi ittifakını destekleme ihtimali. Bu durum Erdoğan’ı İslamcı çevrelerin 'Dediklerimizi yapmazsanız Saadete gideriz' şantajına açık hale getiriyor" görüşünü savundu.

KADIN SEÇMENİ KAYBETME ENDİŞESİ

Çoğu İslamcı tarikat ve cemaatin en büyük korkusunun din istismarını kadınlar üzerinde kurdukları erkek-egemen baskıyla sürdürme düzenlerinin bozulması olduğu anlaşıldı.

Onlar açısından Erdoğan’a 2011’de -haklı bir gururla- attığı kadına karşı şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi imzasını inkâr ettirmek en büyük zaferleri olacak.

Adeta “Seni oralara biz getirdik, unutma” türünden bir şımarıklıkla işi AK Parti’de İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmek istemeyen eğitimli, şehirli, iş ve meslek sahibi kadınlara, ağır hakarete vardırmaya dek uzattılar. AK Parti kadın kolları bu takımın sözcüsü Abdurrahman Dilipak’a suç duyurusunda bulundu. Henüz bağımsız yargımızdan bir dava açıldığı haberi gelmedi. Ama bu kadın düşmanı takımın bir başka sözcüsü, Âdem Çevik, CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka’nın yanı sıra, kadın haklarına duyarlı -ve Erdoğan ile şahsi yakınlığı bilinen- Avukat Kezban Hatemi ve AK Parti’de milletvekilliği, Bakan Yardımcılığı yaptıktan sonra Avrupa Konseyi’nin kadına şiddete karşı izleme kurulunda Türkiye’yi temsil eden Prof. Dr. Aşkın Asan’a da yine 81 ilde suç duyurusunda bulundu.

Erdoğan İslâmcı baskı gruplarıyla haklarına sahip çıkan kadın seçmeni arasında kalmış durumda.

DIŞ POLİTİKA ENDİŞESİ

Erdoğan’ın dış politikada askerî diplomasiyi bütün risklerine karşı ısrarla kullandığı ve bunda da kısmen başarılı olduğu görülüyor. Katar’da, Libya’da Azerbaycan’da bulunmanın getirdiği siyasi ve ekonomik risklerin yanı sıra siyasi ve ekonomik yararlar da var.

Ancak askeri diplomasinin sınırları var. En önemli sınırı da sıcak çatışma, yani savaş. Erdoğan, şu anda Türkiye için önemi olan ama başka kimsenin bu nedenle Türkiye’yle çatışmak istemeyeceği alanlara yoğunlaşıyor. Yunanistan, Mısır, Fransa, İsrail gibi rakiplerin yaptıkları hatalar da bunu kolaylaştırıyor. Askeri diplomasinin amacı siyasi diplomasiyi zorlamaktır. Yani rakipleri sizi siyaseten görmezden gelemeyecekleri şekilde muhatap almaya, çözüm için sizinle masa kurmaya razı etmektir. Suriye’de bu oldu. Libya’da da oluyor gibi. Ama her masa uzlaşma, her uzlaşma da bir al-ver işidir. Vermeden almak olmuyor. Uzlaştığınız anda sürekli pedal basmayı kesmek zorunda kalırsınız.

Bunun üç etkisi olur. 1- Dışarıda sulh ve dış ticaret, 2- İçeride sıkıştıkça dış sorun gösterme gerekçesinin kaybolması, 3- Sürekli harekete alışan ordunun kışlaya dönmesi.

TRUMP’IN SÖZLERİNE GELİNCE

Zaten Avrupa ve Orta Doğu liderlerinin (kendi ifadesine göre) Trump’ı arayıp, “Seni dinler, sen durdur” demesinin altında da bu yatıyor. Trump da kendine güvenli, “Evet, beni dinler” diyor. Erdoğan’ın (Rusya’dan S-400 alımı gibi) Trump’ın her dediğini dinlemediğini de biliyoruz, Trump’tan “Aptal olma, kabadayılık yapma” küstahlığıyla mektup aldığını da. Sonra Trump’ın Rahip Brunson’un serbest bırakılması için attığı bir Tweet mesajıyla 2018 Ağustos’unda Türkiye’yi kur krizine soktuğu da akıllarımızda. Ardından Erdoğan’ın Fethullah Gülen’i kast ederek “Var papazı, al papazı” demesini elinin tersiyle iten bağımsız yargımızın Brunson’ı bırakması ardından Trump’ın “Erdoğan’a söyledim, bıraktı” demiş olması da.

Yazının tamamı burada.