KURBAN OLMAK!

Kına yakılır düğünlerde gelinlerin eline, askere giderken genç erkeğin eline, bir de kurban bayramlarında kurban edilecek hayvanın alnına. Kadının kocasına, genç erkeğin vatanına, hayvanın Allah’a kurban edilmesinin törensel bir paradigmasıdır kına. Bu nedenle, bir yandan yaşanan duygusallıktan etkilenirken bir yandan da itirazım oldu, oldum olası bu zihniyete. Hüzünlüdür bu törenler. Şimdilerde durmadan orada burada dillendirip duruyorum. İnsanlar şaşkın bakıyorlar bana bunu söylediğimde. Değişik tepkiler alıyorum. Aaa hiç düşünmemiştim, gerçekten deyip şaşıranlardan, yok canım daha neler deyip sorunu yok sayanlara kadar.

 

Bir şeyleri bir şeylere ya da birilerine feda etmek bu toplumda yüce bir duygu. Nedeni üzerine düşünülmesi, konuşulması ve yazılması gereken bir konu. Ben bu konunun anne boyutundan biraz söz etmek istiyorum. Fedakar olmak neden bu kadar yüce bir duygu?

 

Bir şeylerden vazgeçmek çok zor olduğu için mi? Ya da adamlar neden kadınlar kadar çocuklar için çalışmıyorlar diye sorgulanmaması ve kadınların bu işi zevkle ve gönül rızasıyla yapması için fedakarlık yüceltilerek kadınların ağzına bir parmak bal mı çalınıyor? Bence evet. Böyle değil midir zaten, aynı mantıkla kadınların sırtına yüklenen tüm sorumluluklar allanıp pullanarak dayatılmıyor mu bize. Evet annelik öğreniliyor. Dünyanın her yerinde farklı yöntemlerle ama aynı amaca ulaşmak ve bir şeyler yanlış gittiğinde suçun failini belirlemek için erkek egemen sistemin öğretilerini kadınlar aracılığı ile çocuklara aktarıp sistemin devamını sağlamak için. Tüm bunların akışını değiştirmek, farklı bir yaşam dizgisi kurgulamak ve hayata geçirmek mümkün değil midir? Evet bence mümkün. Bunun için çocuk doğurmak gerekmiyor.

 

ÇOCUK DOĞURMAK GEREKLİ Mİ?

Uzun seneler gerek koşullarım uymadığından gerekse de gerçekten çocuk doğurmalı mıyım diye sorgulamaktan çocuk doğurmadım. Merak eder dururum, kaşı gözü bana benzediğinde, benim genlerimi taşıdığında daha mı çok severim o çocuğu? Bugün anneler ne kadar doğru annelik yapıyorlar? Anne olmak nedir, nasıldır? Ne gibi duygular barındırır? Doğru nedir? Yanlış nedir? İkisinin ortası var mıdır? Anne olmak gerekli midir gibi bir dolu soru cevabını arar durur kafamda. Sevgi bence emek vermektir. Buradan yola çıktığımızda bir dolu soru yanıtını bulmaya başlıyor. Her şeyden önce birçok insanı sinirlendirebilecek bir düşüncem var; ben, kutsamıyorum anne olmayı. Hayatımda ilk kez gördüğüm bir çocuğu emek harcamadan sevebilmem ancak çocuklara duyduğum genel bir sevginin ötesine geçemez bence. Ancak, geceleri onun için bölünen uykularım, onu doyurmalarım, giydirmelerim, hastalandığında yanında beklemelerim, sorduğu sorulara zevkle cevap vermelerim, onu anlamak için okumalarım, araştırmalarım ve sayamadığım daha bir davranışlarımın bütünü o çocuğu benim için diğer çocuklardan daha özel kılan emek sürecidir. Bu süreç için karar vermek potansiyel başka yapacaklarımdan vazgeçmektir kuşkusuz ama aynı zamanda bir seçimdir ve iki seçim arasında bocalamadan tam bir gönül rızasıyla verdiysem o kararı artık bu bir seçimdir ve vazgeçiş olmaktan çıkmıştır.

 

MÜKEMMEL ANNE!

Peki, mükemmel olmak nedir? Nasıl mükemmel olunur? Olunmalı mıdır? Eğer anne olmaya karar verildiyse nasıl anne olunacağına ilişkin verilerle dolu çevreniz tarafından öğütlerle dolu bir dünyaya hoş geldiniz. Mükemmel anne olmak için gerekenler kadınların, değişen çağla beraber kendilerine yeni değerler eklemeleriyle zaten ağır olan yüklerini katlayarak kendilerinden vazgeçişlerini izlemek yürek ağrısına neden oluyor benim için.

 

Ben doğurarak değil koruyucu olarak anne olmayı seçmiş bir kadınım. Kitap annesi olmak, mükemmel anne olmak, vurdumduymaz anne olmak, korumacı anne olmak skalasında kendime bir yer bulmam uzun zamanımı aldı. Yedi sekiz sene boyunca aralıklı olarak düşündüm ve araştırdım bu konuyu. Çocuk doğurmak ne demektir? Evet, kaşı gözü bana benzesin, benim genlerimden olsun, soyum devam etsin, Amman bana kısır demesinler, yaşlandığımda bana bakacak birileri olsun hayatımda, bir insan büyütmek istiyorum… gibi.

 

Hayatımın hiçbir döneminde bana benzeyen, benim genlerimi taşıyan bir çocuk hayali kurmadım. Tek merak ettiğim şey, hamile olmak, doğum yapmak ve doğduktan sonra bebekle kurulan ilişkinin niteliğiydi. Okumalarım, araştırmalarım ve sorgulamalarımın ardından sosyal hizmetlerle bağlantı kurduk ve oğlumuzla yaşamaya başladık. Elbette bir dolu travmayla geldi bize çocuğumuz. Her geçen gün biraz daha yaklaşıyoruz birbirimize. Emek harcıyoruz karşılıklı. Yüreğini sevgiye korkmadan açan bireyler olabilmek umudum iyice yeşerdi oğlumuzla. Bir dostumuz evlenir evlenmez evlat edinmek için başvuru yaptı sosyal hizmetlere. Bir çocuğu dünyaya getiririz bir de dünyaya kötü bir yerden başlamış olan bir evladımız olur diye düşündüler. Kendi çocukları olamadı ama bir evlatları var şimdi şiir gibi. Sevgiyi paylaşabilmek, bir insan yavrusunu hayata hazırlayabilmek için onu doğurmak gerekmiyor. Ben sevginin evrensel olduğunu ve sevgiyi en doğru yerden algılayanların da çocuklar olduğunu düşünüyorum. Bütün hayalim savaşların, üretim tarzlarının çocukları öldürmediği, kullanmadığı, tecavüz etmediği, çocukların kendi dünyalarını özgürce yaşayabilecekleri ve insanların feda zihniyetinden uzak kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir dünyayı oluşturabilmek. Bizler dünün çocuklarıydık, bizim çocuklarımız yarının büyükleri olacaklar. Onlara hak ettikleri hayatı hazırlayabildiğimiz oranda onlar da çocuklarına hak ettikleri gibi yani barış ve sevgi dolu bir dünya bırakabilecekler...