Söz işlemiyor artık! Ne acılardan damıtarak yazdığımız şiirler, ne göz nuruyla nakışladığımız resimler, ne masumiyetin köküne vurup döktürdüğümüz öyküler, ne de imkânsızlığın kıyılarından toplayıp birbirine tanrısal bir ezgiyle yakıştırdığımız türküler bir işe yarıyor. Eğlenceli bir filmden renkli ömürler çıkarırken herkes, makaslanacak siyah beyaz bir fotoğraf karesi gibiyiz ey halkım!

Söz işlemiyor artık! Akşamüstleri eve yorgun dönmelerin uğultusu değil, güne genç ölümler bırakmanın utancıyla uğulduyor evlerimiz. Her sokakta kesif bir yalnızlık, her köşe başında kimliğini yitirmiş, vicdanını kemirmiş bir boşluk dolduruyor içimizi. Sığındığımız mecralarda bir klavye tuşunun tıkırtısı kadar bile bir yankımız yok. Dar sokaklarda kıstırılmış çocukluğumuzdan vuruyorlar bizi, dokunulmayacak yaralarımızdan vuruyorlar bizi, kirletilmemiş yanlarımızdan, avutulmamış düşlerimizden vuruyorlar bizi.

Söz işlemiyor artık! Başımızda aralıksız uçan ölüm kuşlarının gürültüsünden zaten sesimizi duyan da çığlığımıza koşan da yok. Korkunun bir sel gibi alıp götürdüğü vicdanlarınızın bedenlerinizde pek şık durduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü siz cinayetlerinizin şıklığına, zulmünüzün kutsallığına iman etmişsiniz. Çünkü siz muhacir bir yürekle ensâr olmaya kalkışmışsınız. Çünkü siz kanla kurduğunuz kalelerinize saraylar yakıştırmışsınız. Çünkü siz inandığımız bütün sözcükleri cehennem sularında kirletmişsiniz.

Söz işlemiyor artık! Hatta bir zamanlar anlamlı bulduğum bilgelerin, peygamberlerin sözleri dahi hızla dönen bir pervanenin kanatlarında sallanıyor. Bana ilham veren Dicle’nin bulutsu havalarda süzülen endamı, en güçsüz anlarımda yüzümü umutla döndüğüm Karacadağ, kara taşlarını bir bir ezberlediğim, her karış toprağını gözyaşlarımla emzirdiğim Diyarbekir surları sizlere sesleniyorum! Bin yıllık suskunluğa sebep nedir şimdi bildim, ey geç zaman çocukları…

Söz işlemiyor artık! Şimdi bildim özgürlüğün hikmeti nedir, kardeşliğin ilmi nereye kadar! Şimdi bildim sesimin karanlık anlarda neden fısıltıya dönüştüğünü, gökyüzüne merakla bakan gözlerimin kontrol noktalarında neden büzüştüğünü şimdi bildim. Titreyen bedenim yurdun neresidir, yurtsuzluk nedir şimdi bildim. Kör kapılarda bekletilmenin, panzer arkasında yerlerde sürülmenin, kirli manşetlerde çırılçıplak teşhir edilmenin hikmeti nedir şimdi bildim.

Söz işlemiyor artık! Saklı bir kederle efkârlanmanın da eski zaman anılarına el açıp avunmanın da vakti değil. Çıktığım yollarda inanmışlığımı bırakıyorum size. Kapı kapı dolaşıp aşkı, barışı, kardeşliği anlattığım günlerde bütün benliğimle yaşattığım inanmışlığımı bırakıyorum. O inanmışlıktı bana şiirler yazdıran, o inanmışlıktı beni sizinle ortak kılan. İşte o inanmışlığı size bırakıyorum.

Size söz işlemiyor artık! Güne ve geceye yalan akıtan yeni kıblegâhlarınız var sizin. Ne yaşlı kadınların günlerce yerde kalan bedenleri ne küçücük çocukların kurşunlanmış gözleri acıtmıyor hayatlarınızı. Öykülerinizde çiçekler, serçeler, aşka koşan çocuklar yok. Varsa yoksa para, varsa yoksa kâr, varsa yoksa talan olmuş ömrünüz. Korkunç yalanlarınız, ibadet gibi geliyor size. İnkarlarınız ölüm, inkarlarınız ayrılık, inkarlarınız nefret kusuyor dünyaya. Sonu olmayan ağrılı serüvenlerden zaferler devşiriyorsunuz. Sizinle ne ortak yanımız olabilir?

Söz işlemiyor artık! Sizinle kardeş de değilim…