Bugün size biraz Momo’dan bahsetmek istiyorum. Momo oğlumun sokaktan sahiplendiği dişi kedinin adı. Ona ismini vermekte biraz zorlandık. Kendine yaraşır bir adı olsun istedik. Bir süre bekledik tanımaya çalıştık. Upuzun tüyleri var Momo’nun. Evde en çok oğlumu seviyor. Sadece veterinerde satılan bir mama ile besliyoruz. Kısa sürede bizi tanıdı Momo, bizimle bağ kurdu. Artık başka yemek verdiğinizde yemek istemiyor. Bazen ulan bu sokakta ne yiyordu diye düşünüyorum. Sonra evdeki halleri aklıma geliyor. O bizi tanıyor, onun isteklerini geri çevirmeyeceğimizi biliyor. O yüzden istediği mamada aç kalmayı göze alarak diretiyor. Evin her tarafını dolapların üstü dahil gün içinde tavaf etmesine rağmen en uzun zaman geçirdiği yer oğlumun odası. Bence orası onun güvenli alanı. Çünkü o da oğlumu sahiplendi. Oğlumun olan her şey artık onun. Bence öyle düşünüyor.

Momo bir masal kahramanı kızın adı. Alman gençlik ödülü almış Michael Ende’nin masal kitabındaki Momo, insanlardan zamanı çalmaya çalışan Duman Adamlara karşı tek başına savaşan bir kahraman.

İnsan adıyla anılır ve zamanla adının özelliklerini taşırmış. Bizimki henüz sadece duman renginde. Kahramanlığı ise bizimle çok çabuk bağ kurması.

Benim anne sıfatımı hemen o da benimsedi. Karnı acıkınca benimle muhatap oluyor. Miyavlayarak ayaklarımın dibinde dolaşmaya başlıyor. Miyavlamasının kıvamı açlık derecesini gösteriyor. Oynamak için ağzına aldığı faresiyle oğluma gidiyor. Oysa oyuncaklarını da ona ben aldım. Ama bunu göz ardı ediyor.

Bu sabah uyandığımda bir hemşire gördüm televizyonda. Evinin banyosunda bir bebek dünyaya getirmiş. Sonra onu bir poşete koymuş, hani şu 250 kuruşa market kasasından aldığımız poşete. Ağzını da bir güzel bağlamış, yampiri yampiri yürüyor yeni doğum yaptığı için sanki akşamdan kalma bira şişelerini taşır gibi taşıyor elindeki poşeti ve bebeği çöpe atıp evine geri dönüyor.

İki kadın bulmuş göbeği yeni kesilmiş çöpteki oğlan çocuğunu. Üç saat sonra hastanede ölmüş bebek.

Öldüğüne üzülmedim. Ya büyüdükten sonra anne babasını merak edip aramaya kalksaydı bu oğlan çocuğu.

Her gün televizyonda böyle ilginç hikayeler var. Kadınlar çocuklarını evlenecekleri adam istemeyeceği için ya da bakamayacaklarını düşündükleri için terk ediyorlar. Onlar da kırk sene sonra bile olsa merak edip arıyorlar ailelerini.

Bugün sallana sallana yürüyen bu kadının çocuğunu bırakırken ne düşündüğünü merak ettim.

Çok rahat görünüyordu.

O bir hemşire.

Şimdi hapisten çıkınca mesleğini yapacak mı bu kadın?

Toplumun yaptırım gücü yüzünden onu çöpe attı diyelim. Ama o yürüyüşte hiç hissetmedim ben toplumun baskısını.

Belki de önyargım yüzünden kaçırdım bilmiyorum.

Herkes bizim Momo gibi gidebileceği bir güvenli alan arar.

Geçen gün kocam sandalyeleri tırmalıyor diye bağırdı. Koşarak oğlumun odasına kaçtı Momo.

Korkularımızın kaynağı da sevilme arzumuzdan kaynaklanıyor.

İnsanı hareket ettiren mekanizma zıtlıklar üzerine kurulu.

Ne kadar çok sevilmek istiyorsak o kadar çok saldırganlaşıyoruz.

Dün başka bir kadın programında genç bir kadın kocasından kaçıp başka bir şehre gitmiş. Orada internetten tanıdığı bir adam sayesinde tuttuğu evde yeni bir hayat kurmaya çalışıyor kendisine. Babası çıkmış televizyonda kızını arıyor. Kızı ona diyor ki, baba kaç kere eve geldim. Kocam beni dövüyor o eve geri dönmek istemiyorum dedim. Sen beni geri gönderdin.

Annesi cenazedeki ağıtçı kadınlar gibi ağlıyor telefonda kızını görünce televizyonda.

Kızı annesine seslenip, anne ben sana kaç kere vücudumdaki morlukları gösterdim. Sen hiç sesini çıkarmadın, diyor.

Kocasına diyor ki ben sana demedim mi? Bana bıçak çekme her kavgamızda korkuyorum.

Bu kız kimse yardım etmeyince hiç tanımadığı, yüzünü bile görmediği adamlardan yardım istemek zorunda kalmış.

Başka bir kadın çocuğunu alıp kaçmış evden. Yengesine telefondan boğazındaki, sırtındaki morlukları göstermiş kaçmadan önce. Kocam beni evden attı gidecek yerim yok diye ağlamış.

Başka bir kadın her adamdan çocuk doğurup, çocuklarını arkada bırakıp başka adama kaçmış.

Ortada altı çocuk var. Kimisi koruyucu ailede şimdi karnında doğacak çocuğuyla başka adamın yanında, kaçtığı kocasından boşanmak istiyor.

Anneler kendilerini değersiz hissediyor o yüzden değersiz hissettirdikleri çocukları salıyorlar dünyaya onlar da değersizleştirdikleri çocuklar doğuruyor.

Oysa bizim sokak kedisi diye burun kıvırdığımız, onların aklı yok dediğimiz, canımız sıkıldığında kuyruğuna teneke bağladığımız, kuyruğunu çöp tenekesinin kapağına kıstırdığımız, havalı tabancayla nişangah yaptığımız varlığın bile bir kalbi, karakteri, sevmeye meyli var.

Momo bizimle diyaloga geçtikçe ben sokaktaki eziyet gören hayvanları düşünüyorum. Üzülüyorlardır herhalde. Şaşırıyorlardır. Kalpleri acıyordur.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.