Evrensel Gazetesi yazarı Yusuf Karadaş, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, ‘çözüm süreci’ne yönelik açıklamalarıyla başlayan tartışmaları değerlendirdi.

“HDP’li siyasetçilerin tutumu izaha muhtaçtır; çünkü HDP’ye karşı kapatma davasının açıldığı, HDP’li belediyelere kayyumların atandığı, Kobanê davası gibi iktidarın talimatıyla siyasi hesaplaşmayı amaçlayan yargılamaların yürütüldüğü, temsilcileri Ankara’da ağırlanan Suriye Kürtlerine karşı operasyonların yapıldığı bir dönemde ‘çözüm süreci’nin bilinmeyenleri açıklanmayacaksa ne zaman açıklanacak?” diye soran Karadaş, “Burada sürecin taraflarından biri olan Öcalan’ın tecrit altında tutulduğu koşullarda konuşmanın doğru olmayacağı düşünülüyor olabilir. Ancak siyasetçiler her şeyden önce topluma karşı sorumludurlar. Dolayısıyla bu gerçekleri açıklamak bu süreçte ağır bedeller ödeyen Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı sorumluluğun gereğidir” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan’ın ““Çözüm sürecinde bize vadettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz” açıklamasını anımsatan Karadaş, HDP yöneticilerine çağrı yaptı.

Karadaş, “Buldan’a yaptığımız çağrıyı bu kez Önder ve Sancar için de tekrarlayalım: Süreci kimin, niye bitirdiğinin; iktidarın hesaplarının ve Kürtlerin demokratik çözüm taleplerinin görülmesi ve toplumun dahil edildiği yeni bir sürecin temellerini atmak için ‘çözüm süreci’nin bilinmeyenlerini açıklayın!” dedi.

Karadaş’ın Evrensel’de, “MİT’in Demirtaş'a teklifi ve "çözüm süreci"nin bilinmeyenleri!” başlığı ile yayımlanan yazının bir bölümü şöyle:

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘çözüm süreci’nde devlet ve Öcalan arasındaki görüşmeler devam ederken MİT Müsteşarı Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini ve bu teklifi reddettiğini açıkladı. Demirtaş’ın bu açıklaması, hem ‘çözüm süreci’nin iktidar tarafından nasıl araçsallaştırıldığının anlaşılması ve hem de Kürt sorunu gibi ülkenin kırk yıllık kanayan yarasının çözümünde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair dersler sunması bakımından önemlidir.

Demirtaş, doğrudan iktidarın talimatıyla HDP’li siyasetçilerin mahkûm edilmesi için açılmış olan Kobanê davasında yaptığı savunmada söylediği bu sözlere, Halk TV’den Özlem Akarsu Çelik’in kendisine iletilen sorularına verdiği yanıtta daha da açıklık getiriyor. Fidan’ın görüşme talebinin 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra o dönem İmralı Heyeti içinde yer alan Sırrı Süreyya Önder tarafından kendisine iletildiğini ancak Öcalan’la görüşmeler sürerken kendine yapılan bu teklifi hem siyaseten ve hem de ahlaken uygunsuz bulduğu için reddettiğini belirtiyor.

Demirtaş ayrıca bu teklifi reddetmesinden sonra kendisi ile Öcalan’ın karşı karşıya getirilmeye çalışıldığını söylüyor -ki, Demirtaş’ın İmralı heyetinden çıkartılması ve Erdoğan’ın daha sonra yaptığı “Edirne’deki en büyük hesabı, İmralı’dakine verecek” açıklaması da bunu doğruluyor.

Halktv.com yazarı İsmail Saymaz da Sırrı Süreyya Önder’in bu görüşme talebini doğruladığını ama “Türkiye’de bu meseleyi konuşacak hukuki ve demokratik düzen kalmadığı ve daha çok işin spekülasyon kısmıyla ilgilenildiği için” yayına katılma teklifini reddettiğini söyledi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da Artı TV’den İrfan Aktan’ın konuyla ilgili sorusuna “Açıklamaları yeterli buluyorum (…) ama çözüm süreciyle ilgili muhasebeyi çok daha farklı zamanlarda çok daha geniş yapmakta bir ihtiyaçtır” yanıtını veriyor.

Önder ve Sancar tarafından yapılan açıklamalar, 2021 Şubat’ında TSK tarafından gerçekleştirilen başarısız Garê operasyonu sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP milletvekillerini hedef almasına karşı HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın yaptığı açıklamayı hatırlatıyor.  Buldan da Soylu’nun, HDP’lilerin ‘çözüm süreci’nde devlet ve hükümetin bilgisi ve onayı doğrultusunda gerçekleştirdikleri görüşmelerin fotoğraflarını HDP’ye karşı algı oluşturmak için kullanmasına yanıt verirken “Çözüm sürecinde bize vadettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz” demişti.

Açıklıkla söylemek gerekir ki, HDP’li siyasetçilerin “koşulların uygun olmadığı”, “yeri ve zamanı olmadığı” gibi gerekçelerle Erdoğan yönetiminin ‘çözüm süreci’ni kendi politik çıkarları için kullanmaya çalışması ile ilgili gerçekleri açıklamayı ertelemeleri izaha muhtaç bir tutumdur.

Cezaevlerinde 6 yılı aşkın bir süredir hukuksuz bir şekilde tutulan HDP’li siyasetçiler o dönem Erdoğan yönetiminin isteği doğrultusunda PKK yöneticileri ile görüşmeler yapmışlardı. Erdoğan iktidarının bugün kara operasyonu yapmak istediği Suriye Kürtlerinin en önemli örgütü PYD’nin Eş Başkanı Salih Müslim o dönem Ankara’da görüşmeler yapıyordu.

Bugün Erdoğan yönetiminin ‘çözüm süreci’ni, Kürtleri ülke içinde başkanlık rejimine ve bölgede de (Suriye ve Ortadoğu) yayılmacı emellerine yedeklemek amacıyla kullanmak istediği ama bu beklentileri gerçekleşmeyince de masayı devirip savaş ve şiddet politikalarına geri döndüğünü biliyoruz. İktidar ‘çözüm süreci’ni araçsallaştırabilmek için bu sürecin şeffaf bir şekilde toplum önünde ve toplumun dahil edildiği bir süreç olarak işletilmesi yerine kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapma yolunu tercih etmişti. Bu sürecin MİT’in Demirtaş’la görüşme talebi gibi iktidarın gerçek niyetini açığa vuran ama hâlâ karanlıkta bırakılmış olan birçok noktası olduğuna da şüphe yok.

HDP’li siyasetçilerin tutumu izaha muhtaçtır; çünkü HDP’ye karşı kapatma davasının açıldığı, HDP’li belediyelere kayyumların atandığı, Kobanê davası gibi iktidarın talimatıyla siyasi hesaplaşmayı amaçlayan yargılamaların yürütüldüğü, temsilcileri Ankara’da ağırlanan Suriye Kürtlerine karşı operasyonların yapıldığı bir dönemde ‘çözüm süreci’nin bilinmeyenleri açıklanmayacaksa ne zaman açıklanacak?

Burada sürecin taraflarından biri olan Öcalan’ın tecrit altında tutulduğu koşullarda konuşmanın doğru olmayacağı düşünülüyor olabilir. Ancak siyasetçiler her şeyden önce topluma karşı sorumludurlar. Dolayısıyla bu gerçekleri açıklamak bu süreçte ağır bedeller ödeyen Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı sorumluluğun gereğidir. Dahası bu gerçeklerin açığa çıkartılması, aynı zamanda bugün Öcalan’a uygulanan tecridin nedenlerinin anlaşılması bakımından da önem taşımaktadır.

Daha da önemlisi şudur: Ülke bir seçim sürecine girmiş bulunmaktadır ve bu süreçte Kürt sorunu ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak önümüzde durmaktadır. Bugün ‘çözüm süreci’nde iktidarın yaptığı pazarlıkların ve Kürtlerin demokratik talep ve beklentilerinin ortaya konması, demokratik bir gelecek inşa etme ve Kürt sorununu bu temelde çözme tartışmalarının bir parçası olarak da rol oynayacaktır. Bununla birlikte bugün çözümün olmazsa olmazı olan sürecin toplumsallaştırılması yönünde atılmış bir adım olarak da anlam kazanacaktır. Ayrıca bu yönde atılacak adımların, şoven-milliyetçi çevrelerin her fırsatta Kürtlere dair güvensizlik yaratma çabalarının toplum nezdindeki etkisinin sınırlanmasını sağlayacağı da unutulmamalıdır.

Yazının tamamı burada.