HDP milletvekilleri, TBMM’de toplu olarak kameraların karşısına geçerek tutuklu milletvekillerinin ve siyasetçilerin durumuna dikkat çekti.

CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine başlatılan 'adalet yürüyüşü'nü değerlendiren HDP Milletvekili Mithat Sancar, "Eğer bugün doğru yapılıyorsa geçmişteki hatalar yüzünden bu doğruya çizik atmak doğru değildir. CHP'nin başlattığı yürüyüş geç de olsa olumlu" dedi.

HDP  Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ve Mardin Milletvekili Mithat Sancar şu değerlendirmelerde bulundu

Ahmet Yıldırım: Her ne kadar son günlerde yeniden millletvekillerinin tutuklanması üzerinden ülke gündemi yeniden buna kanalize olsa da, mesele demokratik siyaseti ortadan kaldırmaya çalışan bir darbe mekaniği ve mantığıdır. 

Mesele, sadece 4 Kasım 2016’da, milletvekilllerinin tutuklanmasıyla başlayan bir süreç değildir. Mesele, demokratik siyaseti ortadan kaldırmaya çalışan, bir darbe mekaniğidir. En uzun süren MGK toplantısında planlanan bir darbe mekaniğidir. Planlama, 10 saat süren MGK’da yapıldı. Sonra 7 Haziran seçim sonuçları beklendi, 7 Haziran’la birlikte düğmeye basıldı. 22 Temmuz’da 2 polisin öldürülmesiyle darbe devreye sokuldu.

Bunu, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu itiraf etmişti. Hollanda’dan dönerken basın emekçilerinin sorularını yanıtlarken, Ekim 2014’e gönderme yaparak tüm güvenlik ve istihbarat birimlerine, hazırlık yapılması talimatını verdiğini söylemişti.

20 Mayıs 2016 günü darbenin özellikle demokratik siyaset açısından parlamento zeminine dönük bir kararlaşma yaşandı ve tek adam rejiminin darbesi devreye kondu.

'DARBE SADECE BİR GECEDE VE ASKERLERLE YAPILMAZ'

Bir ülkede darbe sadece bir gece tartışılarak ve sadece askerlerle yapılmaz. Askerlerle yapılması sonucu idari atmosfer değişir ama siyasi darbeler derin dehlizlerde planlanır.

4 Kasım’a böyle geldik. Önce Yüksekdağ’ın milletvekilliği ve Eş Genel Başkanlığının düşürülmesi konusundaki müdahalede olduğu üzere, tahliye edilen arkadaşların tekrar tutuklanması üzere, en son bir CHP milletvekilinin tutuklanması üzere gördük ki darbe mekaniği devam ediyor. Bunda siyaset kurumunun rolü var.

13 ay önce 20 Mayıs günü parlamentoda darbe yapılırken dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde savunma hakkının herkes için tanınması gerektiğini söyledik. Siyaset kurumu gözlerini kör, kulaklarını sağır etti. Sürecin ve tarihin bizi haklı çıkarmasının üzüntüsünü yaşıyoruz. Siyaset kurumu bundan sonra da buna sahip çıkmaz, toplumsal muhalefetle birlikte mücadeleye girişmezse ve bu işi sadece seçim hesabı üzerinden kurgularsa bu ülkede darbe mekaniği ortadan kalkmaz, siyaset demokratikleşmez.

BİR AZINLIĞIN TAVRI 80 MİLYONU MAĞDUR EDİYOR

Darbe sürecinin en büyük mağduru partimizdir diye diğer partilere sıçramış olmasına sevinecek değiliz. Belli bir azınlığın tavrının mağduru 80 milyon insandır. Bu darbe mekaniği ortaya konulduğundan beri bu ülkenin iki yakası bir araya gelmemiştir. Kim diyebilir ki bu ülke 2 yıl öncesine göre ekonomik anlamda daha güçlü, insanları daha mutlu? Ülke adım adım kaosa doğru yürüyor.

Zamanında bize yapılan haksızlıklara karşı susanlara Martin Luther King’in sözünü hatırlatmak isterim: “Bir yerde sadece bir kişiye dönük haksızlık varsa orada yaşayan kimse için adalet yoktur.” Bize dönük haksızlığa karşı susanlar bu ülkenin tamamının bir adaletsizlikle yüz yüze gelmesi sonucunu doğurmuştur.

Ülke Ortadoğu’da bulunan ve İbn-i Haldun’un söylediği üzere kaderini kendi elleriyle kötü ören bir yönetim zihniyetiyle karşı karşıya. Bu ülkenin başına getirilmek istenen felaketin faturasını 80 milyon insan ödeyecek. Bu oyun bittiğinde şah da piyon da aynı kutuya atılacak.

Bir avuç azınlığın yaptı yanlışın politikasını 80 milyonun ödememesi için yürüttüğü çabanın mücadelesini sürdüreceğiz. Sayımız ne olursa olsun. Bu ülkeyi oluşturan bütün bileşenlerin sesi olmaya çalışacağız.

MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRME YÖNTEMİNE DEVAM EDECEKLERİNİN İŞARETLERİ VAR

Mithat Sancar: Yaşadığımız sürecin darbe planının aşamalarından olduğunu en başından beri söylüyoruz. En kritik aşama dokunulmazlıkların kaldırılması meselesiydi. Burada iki şeyin altını çizdik. Bu yapılanın darbe operasyonunun parçası olduğunu ve demokrasi güçlerinin bir araya gelmesinin zorunlu olduğunu söyledik. O günlerde ana muhalefet partisinin bu konudaki tutumu hepinizin malumu. Yargının çöktüğü bir ortamda iktidara muhalefet milletvekilleri üzerinde sınırsız tasarruf yetkisi tanınmasının darbeden başka bir anlamı olamazdı. Ama biz her şeye rağmen mücadelemizi sürdürdük ve çağrımızı yineledik. Darbe operasyonlarına karşı çıkmanın tek yolu ortak demokratik mücadeledir.

Başka felaketlerde yaşandı bu ülkede, 4 Kasım önemli bir dönemeçti. 4 Kasım’da Eş Genel Başkanlarımız dahil çok sayıda arkadaşımız cezaevine götürüldü. Darbe planı derinleşerek devam ediyor. Şu an biri Eş Genel Başkanımız olmak üzere 2 arkadaşımızın milletvekilliği düşürüldü ve bundan sonra da bu yönteme devam edeceklerinin işaretleri var.

Anayasa Mahkemesi’ne çağrımız bizim sadece kişisel adalet talebimiz değil. AYM’nin içtihadına göre milletvekilleri tutuksuz yargılanmalıdır. Bunu AYM önündeki açıklamalarımızla vurguladık. AYM’nin önüne gitmemizin nedeni adalet mekanizmasını sembolize edecek bir kurum varsa oradan hem hukukçulara hem yargıçlara hem kamuoyuna haksızlıkla mücadeleye devam etmenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiği mesajını verdik. Hakimlerin vicdanlarına seslendiğimiz çağrılar yaptık. Somut sonuç elde edebildiğimizi söyleyemeyiz.

CHP’NİN BAŞLATTIĞI YÜRÜYÜŞ GEÇ DE OLSA OLUMLU

Ama son 1,5 yılda yaşanan bütün bu gelişmeler, bazı kesimlerin kayıtsızlığı hatta bu gelişmelere katkıları, bugün demokratik mücadeleyi birlikte yürütmeye engel değil. Eğer bugün doğru yapılıyorsa geçmişteki hatalar yüzünden bu doğruya çizik atmak doğru değildir. CHP’nin ve genel başkanının Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası başlattığı yürüyüş geç de olsa doğru bir tepkidir.

Bu doğruyu sürdürmenin şartı sadece belli bir partinin milletvekillerine yönelecek olması ihtimali değil tüm tutuklu milletvekillerine ve bütün olarak demokrasi iradesine sahip çıkma iradesini göstermeleri gerekir. Eğer bu yürüyüş demokrasi güçlerinin yaşadığımız siyasi darbe operasyonlarına ortak tepki verme iradesini gerçekleştirirse dikta rejimini durdurmak konusunda önümüzde önemli fırsatlar olacaktır.

Yargıya da, siyasete de, sivil topluma da, kamuoyuna mesajlarımızı vermeye devam edeceğiz. Siyasi iradeyi savunmak sadece bir kesimi savunmakla değil demokrasiyi savunmakla olur. Demokrasiyi savunmak için de ilkelerde, değerlerde ve hedeflerde ortak bir bakış açısı oluşturmak gerekir. Kurumsal işbirlikleri şart değildir; ama geniş bir tabanı demokratik ilkeler etrafında harekete geçirecek her türlü çaba bu ülkenin ihtiyaç duyduğu verimli bir çaba olacaktır. 

Biz zaten elimizden gelen çabayı sarf ettik bundan sonra da mücadelemizi bu çerçevede sürdüreceğiz. Tüm demokrasi güçlerini de bu mücadeleye davet ediyoruz. Umarız referandum öncesi canlılığı büyüterek ortak ilkeler etrafında sürdürebiliriz.