Kaç vakte kadar gerçekleşir bilemem ama bu topraklarda yeni bir insanlık ideali yeşerecek gibi. Bunu Mısır’ı düşünürken yazdım ama aslında aklımda Türkiye var.

Yeni bir insanlık idealinden kastettiğimin adını koymak için henüz erken. Ama dünün mazlum toplumları, Batı ile Sovyetler Birliği kamplarının oluşturduğu Soğuk Savaş döneminin, bir kısmı arada kalmış, bir kısmı “Üçüncü Dünya”cılıkla varlığını sürdürmeye çalışmış, çoğu yoksul ulusları şimdi artık yeni bir varoluş biçimi ve anlayışına doğru evriliyorlar.

Tahrir Meydanı’nda çadırlar kurup neredeyse ülkeleri için her gece nöbet tutanlar, aralarında para toplayarak yemeklerini paylaşanlar ve en önemlisi Hıristiyan ve Müslüman halklar olarak aynı meydanda yan yana ayinlerini yapanlar nasıl bir insanlık halini temsil ediyorlar dersiniz?

Dedim ya Mısır’ı düşünüyorum ama aklımda Türkiye var. Türkiye Mısır’a örnek olur mu gibi abuk bir soruya cevap üretmek için değil. Ama olan bitenin her iki toplumda ne tür ortaklıklara işaret ettiğini anlamak için.

Derler ya bir kelebeğin kanatlarının bile fırtınaları tetikleyen etkisi vardır. İktidarı protesto eden bir gencin kendini yakmasıyla başlayan rüzgârlar Mısır’a geldiğinde fırtınaya dönüşmüştü bile. Ama bilmem kaç yıldır devam eden otoriter devletçi rejim olmasaydı, bugün Tahrir Meydanı’nda toplumun mağdurlarının kucaklaşması da bence olmazdı.

Bizde ise toplum her geçen gün vesayetçi rejimin sultasından sıyrıldıkça mazlum ve mağdur halklarımız da birbirlerini daha yakından tanıyıp, birbirlerini keşfediyor. Bizimkiler Tahrir Meydanı gibi bir meydanda olmasa da her yerde, her geçen gün “Hepimiz özgür olmadıkça hiçbirimiz özgür olamayız” cümlesiyle özetleyebileceğim bir insanlık durumunu yaşıyorlar.

Küçümsemeyin. Mısır’dakinin hızlı bizimkinin yavaş olmasından karamsarlık çıkarmayın. Bu halkın, bu ülkenin en sert ve son zamanlara kadar en diri ideolojisi Kemalizm altında biçimlendirilmiş bir halk olduğunu unutmayın. Sözünü ettiğim mağdur kimliklerin daha düne kadar birbirlerini düşman topluluklar olarak gördüklerini atlamayın.

Bugün Mısır’da olanlar, bir süre önce bizde de olmaya başlayanlardır aslında. Devletin dondurucu rüzgârının soğuğuna inat farklılıklarıyla birlikte yaşamak isteyen bir tür “mağdurlar yürüyüşü”dür bizde de orada da olan.

Müslüman Kardeşler’in liderlerinden biri “Modelimiz tüm demokratlardır” demiş. Daha düne kadar “şeriatçı” bir yönetim üzerinden düşünen bir örgütün kendisini “demokrat” ilan etmesi nasıl da şaşırtıcı!

Yazımın başında “henüz erken” dedimse de acaba, dün Türkiye’de bugün de Mısır’da olan gelişmeleri, aslında tam da bu liderin ifade ettiği gibi adı “demokratlık” olan yeni bir siyasi anlayışın işaretleri olarak göremez miyiz?

Bugün Batı’da, seksenli yılların “neo-liberal” doktrininin, “özgür” ama özgürlüğünü kullanabileceği alanı komşusununkine değince biten hesaplı bireyinin “küresel mali kriz”le sonlanan dünyasına yeni bir dünya aranırken, Mısır’da ve Türkiye’de birbirleriyle dayanışan, farklılıklarıyla birlikte yaşamak isteyen, katılımcı ve müzakereci bir yönetim durumu yaratmaya çalışan yeni bir insanlık var.

Bu tahayyül kaç vakte kadar gerçekleşir bilemem ama bu topraklarda yeni bir insanlık idealinin yeşermekte olduğuna dair işaretler bunlar. Adına demokratlık diyebileceğimiz yeni bir insanlık idealinin...

Bunu Mısır’ı düşünürken yazdım ama aslında aklımda Türkiye vardı.