‘Ben inanıyorum ki, dünyanın özgürlüğe aşık ruhları, efendilerine, 'Cinayetlerini kendin işle! Senin savaşlarına kendimizi ve sevdiklerimizi yeterince feda ettik! (…) Hayır, senin cinayetlerini işlemeyeceğiz ve senin bizden çaldığın topraklar için (ülke) için savaşmayacağız!’ dedikleri gün militarizmin sonu gelecektir’ [Emma Goldman]

Bir seminerde Kürt kadınlarına yönelik faillerinin korucu, asker ve polislerin olduğu cinsel istismardan bahsettim ve bir kadın bana seminerin soru-cevap kısmında ‘Hiç asker, polis tecavüz eder mi?’ diye soru sordu. Ben de ‘Penisi olan herkes tecavüz edebilir’ diye cevap vermiştim. Soru soran kadın bana çok sinirlenmişti, iftira attığımı ve özür dilemem gerektiğini söylemişti.

Bir kadın, aynı ülkede yaşadığım bir kadın o ülkenin askerine, polisine güvenirken başka bir kadının aynı asker ve polis tarafından cinsel saldırıya uğradığını bilmiyordu ya da görmezden geliyordu. Hatta böyle bir ihtimalin olabileceğini bile düşünmüyordu. Zihninde kutsadığı milliyetçi penisleri savunuyordu. Karşımda bana nefretle ‘özür dile’ diyen kişi benim hemcinsimdi, bense içimdeki anlayışlı içsesimle tartışıyordum.

Belki bir erkek aynı tavrı gösterse anlayışlı içsesim yerine saldırgan iç sesimle uzlaşıyor olacaktım. Kendilerini kadın hareketinin taraftarı olarak gören kadınlar bile, devletlerinin savaş kararlarını ve savaş suçlarını kabullenebilmektedir. Bu kabulleniş ile milliyetçi bir feminizmi desteklemeyi zorunlu veya gönüllü bir tutum olarak görebilmektedirler.

Kadın öyle bir ruh halindeki, belki ailesindeki veya yakınındaki bir kişinin tecavüzcü olabileceğine ihtimal verebilirken, hiç tanımadığı polis ve askerlerin tecavüzcü olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Gerçi korucular için bir şey söylememişti sanırım, ne de olsa korucular Kürt’tü ve potansiyel tecavüzcü olabileceklerini varsaydığından onlar için özür beklememişti.

Savaşlarda, etnik veya siyasal çatışmalarda kadınlara karşı cinsel saldırılar tarih boyunca sürekli rastlanılan bir şiddet türü olmuştur. Cinsel şiddet, tecavüz, toplu tecavüz, taciz, genelevlerde kullanma, fuhuşa göz yumma, fuhuşa yönlendirme, kırsal alandaki genç ve evlenmemiş kadınların olduğu ailelere askeri rütbesine dayanarak gece ziyaretlerinde bulunarak dedikodu çıkmasını sağlamak, dedikodu yaymak, aile bireylerinin gözlerinin önünde tecavüz, bekâret kontrolü, çırılçıplak soymak, çeşitli cisimler kullanılarak anal ve oral tecavüz, tecavüzü tehdit ve intikam biçimi olarak kullanma şeklinde savaşın bir aracı olarak kullanılagelmiştir.

Feminist Coğrafyacı Joni Seager, kadınların dünya ölçeğinde yaşadığı koşulları grafiklerle gözler önüne seren dünya atlası için, küresel tecavüz konulu bir harita hazırlamış. Karşılıklı iki sayfaya yayılan bu dünya haritası, 1990’ların başları ve ortalarında gerçekleşen askeri çatışmalar sırasında, toplu tecavüzlerin yaşandığı yerleri belgeliyor: Raunda, Gürcistan, Afganistan, Angola, Mozambik, Kamboçya, Peru, Cibuti, Doğu Timor, Türkiye, Sri Lanka, Burma, Kaşmir (Hindistan), Kuveyt, Liberya, Papua Yeni Gine, Somali, Sudan, Bosna, Haiti, Meksika ve Kosova. Farklı kültürler, farklı dinler, farklı siyasi ideolojiler, farklı dış ittifaklar, farklı savaş biçimleri, farklı asker- sivil ilişkileri. Ama her örnekte kadınlara tecavüz edenler, kendilerini asker olarak tanımlayan erkekler.

Yedi aylık Irak’ın Kuveyt’i işgali sırasında 500’den fazla kadın tecavüze uğramıştı. Ayrıca Irak Halk Ordusunda savaşçı olan Aziz Salih Ahmed isimli bir adam adına düzenlenmiş ve işi kısmına ‘kadınların şerefine tecavüz’ diye yazıldığı bir kartvizite ulaşan Kanan Makiya adlı Iraklı muhalif, Kuveytli Arap kadınların yaşadığı vahşete ‘Vahşet ve Sessizlik’ adlı kitabında kapsamlı bir şekilde yer vermiştir. Arap kültüründe bir ailenin şerefinin, o ailenin kadınlarının bedenlerinde temsil edildiğine dikkat çeken ve bu zihniyeti sorgulayan Kanan Makiya Irak gizli polisi kadar Irak erkeklerinin de Irak kadınlarının kurbanlaştırılmasında suçlu olduğunu belirtir. Irak vahşetinin bu eril zihniyetin gölgesinde Arap ve Kürt kadınlarına uygulanan cinsel saldırıların ünlü ve aristokrat ailelere yönelik yapıldığının da altını çizmektedir.

2000’li yıllarda da çatışma ve savaş bölgelerinde tecavüz bir yöntem olarak kullanıldı. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusunda bulunan Güney Kivu bölgesinde insani yardım konularında koordinasyon sağlama amacıyla kurulmuş olan BM Ofisi Ekim 2002 ile Şubat 2003 arasında yaklaşık 5000 yani günde ortalama 40 kadının tecavüze uğradığını tahmin ediyor. Günde ortalama 40 kadına ve toplamda 7 bin kadına bu süreçte tecavüz edilmesi bir tesadüf değil, Demokratik Kongo Cumhuriyetinde yaşanan etnik çatışmaların olduğu dönem içerisinde olmuştur.

Joni Seager’ın hazırladığı haritada Türkiye’de bulunmaktadır. Cinsel şiddet Türkiye’de yoğun olarak 1980 döneminde başta gözaltında ve cezaevlerinde olmak üzere politik aktivist kadınlara yönelik bir sindirme ve ‘kirletme’ aracı olarak kullanıldı. Ayrıca politik erkeklere karşı ailelerindeki kadınlara karşı cinsel saldırı bizzat tehdit unsuru olarak kullanıldı.

Savaş Döneminde Kürt Kadınları

Kürt kadınlarının bedenleri ve ruhları sadece sıcak çatışmalarda alt üst olmadı, hayatlarının her evresinde Kürt olmak ve kadın olmaktan dolayı ayrımcılığa ve baskılara maruz kaldılar. Savaşın dehşetli yüzünü Kürt kadınları yaşamlarının her evresinde çeşitli şekillerde ayrımcılığa maruz bırakılarak eril zihniyetin hedefi haline geldi. Ben bir Kürt Kadını olarak Van kentinin karanlık bir sokağında yürürken hem kadın olduğum için hem de Kürt olduğum için korkuyorum. Birçok kadının yaşamının en derin travmaları faillerinin devlet memuru veya devlet içindeki çete, paramiliter grupların olduğu cinsel saldırılar ile oluşmuştur. Failler Kürt kadınlarına yönelik bu saldırılarını gerek gizli gerek aşikâr bir şekilde yapmışlardır.

Son olarak Mardin’de henüz 12 yaşındayken içlerinde memur, muhtar, müdür yardımcısı, öğretmen, yüzbaşı olan toplam 31 sanığın bulunduğu ve kaymakamlık yazı işleri müdürlüğü, muhtarlık bürosu, vakıflar imareti bürosu gibi yerlerde defalarca tecavüze uğrayan N.Ç.’nin davası geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Ve sonuçta failler çok kısa süreli cezalar aldılar hatta yargılama sürecinde suçlular tutuklu bile değillerdi. Yargı 12 yaşındaki kız çocuğu N.Ç’ye tecavüz edenleri 3 yıl süren yargılama sürecinde serbest bırakmıştı ve dava sonucunda 33 sanıktan 28’ini 1 yıl 8 ay ile 9 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı. Belki 31 tecavüzcünün Iraklı adam gibi kartviziti yoktur ama belli ki Kürt kadınlarının ‘şerefini’ kirletme konusunda görev almış ve yargı tarafından da korunacaklarını bilerek cinsel saldırıları yaptıkları çok açık. N.Ç. davasının sonucunun bu denli korkunç olması N.Ç. gibi kadınların ve kız çocuklarının bu sistemdeki etnik ayrımcılığın adalet sistemine ve toplum vicdanına açtığı deliği daha da derinleştirmektedir. Kürt kadınları savaşın yakan tarafı ile sadece çatışmalara girerek değil yaşamının her alanında acı bir şekilde yüzleşmektedir. N.Ç.’ye tecavüz edenlere verilen bu af niteliğindeki cezalar ile Kürt kadınları bir kez daha istismar edilmişlerdir. Çünkü cinsel saldırıların cezasız bırakılması başka saldırıya uğrayanları susturacaktır ve başka saldırganları güçlendirecektir ki, PKK ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında süren 30 yıllık savaş sırasında ve Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana muhalif kadınlara yönelik yapılan taciz ve tecavüzleri çok nadirde olsa basında görebiliyoruz. Nadiren kamuoyunca duyulmasının sebebi ise Kürt toplumunda namus olgusunun çok güçlü olması sebebi ile kadınlara yönelik cinsel suçların çok büyük bir kısmının adli mercilere ulaşmamasıdır ki, ulaşsa bile Türk adaleti Kürt kadınlarına yönelik saldırıları destekler biçimde caydırıcı olmayan kararlar vermektedir. Türk hukuk sistemi özellikle Kürt politik kadınları daha tehlikeli bulmaktadır.

N.Ç, E.H, F.Ü, G.R., H.B., K.Ö, N.S, R.K, S.A. Z.Ç. , Ş.E, G.G, Bu harflerin hepsi et, kemikten ve tinden oluşan birer kadın. Bu kadınlar evlerinden dışarıya sadece pazara veya hastaneye giden kadınlar değildi. Bu kadınlar evlerinden seçim çalışması, parti çalışması, sendikal faaliyetler için de çıkan kadınlar idi. Tecavüz için genel kanı tecavüzü korumasız, bilinçsiz kadınların yaşadığıdır oysa savaş ve çatışmalı dönemlerde tecavüz bizzat çatışmanın veya savaşın bir tarafında fiili olarak duran kadınları bulur. Tecavüz edilecek kadın düşman tarafından özellikle seçilir. Bosna Hersek’te tecavüze uğrayan ilk kadınlar en kültürlü, en aktif olanlar oldu: Sendikacılar, bürokratlar, öğretmenler, sekreterler özetle yönetim alanında çalışan kadınlar. Yukarıda adlarını harflerle belirttiğim kadınlar ve aileleri Kürt siyasal hareketin birer özneleriydi. Failler İspanyol bir deyişte olduğu gibi ‘savaş dönemlerinde her delik bir siperdir’ güdüsü ile bu kadınlara cinsel saldırıda bulunmuştur.

Cinsel saldırıya uğramayan Kürt kadınları kamuya, okula karakola, adliyeye, sosyal destek kurumlarına, hastanelere, sağlık ocaklarına, nüfus müdürlüklerine ve buralarda çalışanlara kısaca tepesinde bayrak olan kurumlara ve çalışanlarına güvenmemektedir. Bunun aksi mümkün mü?


Kaynaklar

Elena Doni & Chiara Valentini, ‘Etnik Tecavüz Bosnalı Kadınların Dramı’, Real Yayıncılık, 1994, İstanbul

Kanan, Makiya ‘Vahşet ve Sessizlik’, Avesta Yayınları, 2002, İstanbul

Av. Eren Keskin- Leman Yurtsever, ‘Hepsi Gerçek- Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet’

Cynthia Enloe, Manevralar, İletişim, 2006, İstanbul