Neredeyse yüzyıllık hak mücadelesini ‘hendek’ etrafında dolandıra dolandıra bulanıklaştırmak…

Epey işlevsel bir yöntem doğrusu.

Niyet ne olursa olsun sonuç, yürütülen psikolojik savaşa araç olmaktan öteye gitmez.

AKP iktidarında dillere pelesenk olan ‘vicdan’ kavramı o nedenle tehlikelidir. O nedenle asla güvenilecek bir ‘değer’ değildir. ‘Merhamet’ de öyledir, ‘yardımseverlik’ de.

Bu kavramların tümünün içi, yetiştiğiniz sosyo-ekonomik koşullar, öğretilen roller, genlerinizle getirdiğiniz kodlar ve eğitildiğiniz ideoloji tarafından yoğrularak doldurulur. O nedenle vicdan ya da merhamet, bazı durumlarda kolayca harekete geçerken, bazı durumlarda buz kalıbı gibi olduğu yere yapışır kalır.

Tam da bu nedenle AKP iktidarı boyunca, ‘sindire sindire’ evrensel tanımlar hızla literatürden temizlenerek, ‘vicdan’, ‘merhamet’, ‘sadaka’, ‘yardım’ gibi kavramlara yer açıldı.

Yaşam hakkı, barınma hakkı, sağlık hakkı, haber alma hakkı, düşünce ve düşünceyi ifade etme hakkı, eğitim hakkı, eşit ve özgür yaşama hakkı, her tür ayrımcılığa karşı devletten eşitlik talep etme hakkı ve en önemlisi devletten barış talep etme hakkı gibi hakların tümü kamuoyunun dilinden de, hafızasından çıkarılmaya çalışıldı.

Demokratik hukuk devleti ‘merhamet’le, ‘vicdan’la, ‘sadaka’yla değil, evrensel haklar ve özgürlükler üzerinden işler. Demokratlık iddiasındaki bireyler için de mihenk taşı budur.

Şu ‘hendek’ meselesi nedeniyle buralara kadar açıldım.

Ama alakasız değil, hiç değil…

Hem moda dille ‘duyar kasıp‘ hem de öncesi-sonrası yokmuş gibi ‘hendek’ üzerinden yaşanan korkunç hak ihlallerine, adeta kandan bir örtü örtülmesine katkı vermek…

Ancak ‘vicdan’la açıklanabilir, gerçekten. Ama demokrasiyle, hukukla, adaletle asla!

***

7 Haziran sonrası PKK’nin çatışmasızlık pozisyonunu terk etmesini doğru bulmayanlardanım. Özyönetim-özerklik ilanlarının da zamansız olduğunu düşünüyorum.

Bunların tümü tartışmalı konular.

Ancak neden-sonuç ilişkisinden kopuk ezber kavramlarla yapılan, ezen-ezilen ilişkisindeki temel parametreleri yok sayan, devletin şiddetiyle ezilen kesimleri eşitleyen tüm analizlerin önünde sonunda varacağı yer devletin yanıdır. Daha kötüsü bu türden analizlerin boşa çıkma olasılığının yüksekliği.

Demek istediğimi Başbakan Davutoğlu’nun birkaç gün önce yaptığı şu açıklama yeterince izah eder sanırım:

“2013 yılı kasım ayında yaptığımız değerlendirmede 12 kritik ilçeyi öngörmüştük. İki üç ay önceki mücadeleye bakarsanız, Lice, Silvan, Varto, Kulp var, Cizre devam ediyor, Doğubeyazıt, Yüksekova var. Bu kritik ilçelerin çoğunda kontrol sağlandı. Şimdi mücadelenin yoğun olarak seyrettiği 4-5 yer kaldı: Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Dargeçit… Şu anda oraya yoğunlaşmış durumda. “

Ta 2013!.. Çözüm süreci adı verilen oy devşirme çalışmalarının sürdüğü zamanlar.

HDP’lilerin, başta Eş Başkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ’ın ısrarla; kalekol, karakol yapımlarının sürmesini, korucu kadrolarının artırılmasını, bu hazırlıkların karşılıklı güveni sarstığını gündeme getirmesi boşuna değilmiş değil mi?

Davutoğlu, Akif Beki’ye yaptığı açıklamalarda, savaş açılan merkezlerde yeni karakollar inşa edileceğini, güvenlik güçlerinin kalıcı olacağını da haber verdi.

Dehşete düştüm. Basbayağı ‘tehcir’ politikasına karar verilmiş, yeni bir nüfus planlaması yapılmış.

Bir taşla pek çok kuş avlayacaklar!

Demokrat Haber’de sütun arkadaşım Bedri Adanır’ın, “Sur'un Harap Edilmesinin Kentsel Dönüşüm'le Bir İlgisi Var mı?” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim.

Hem Kürtlerin birlikte yaşamasını engellemek üzere dağıtacaklar hem de yeni rant alanları açacaklar.

Bunlar da yetmiyor; HDP’yi “Meclis’te cezalandırmak” için kolları sıvıyorlar. Partiyi kapatmak yerine, Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın, Ertuğurul Kürkçü’nün dokunulmazlıklarını kaldırıp, DTK yöneticileri ile birlikte cezaevine kapatmakla tehdit ediyorlar.

***

İktidarın adım adım devreye soktuğu her anlamdaki “etkisizleştirme” stratejisi karşısında en büyük sorumluluk, sivil topluma düşerken ‘akil’lerin sesi soluğu kesilmiş, kanaat önderi, aydın, ‘vicdan’ simgesi yazarlar “hendek”lerle içlerini rahatlatıyor!

O zaman buyurun; siz önderlik edin, toplayın vicdanlı, merhametli Müslümanları, demokratları, aydınları, sivil toplum kuruluşlarını barış için yola çıkın. Siyasetçileri, halkı, gazetecileri, siz peşinize takın.

İnanın binlerce insan bir sivil hareket bekliyor. Bir siyasi partinin asla yapamayacağını siz yapabilirsiniz.

Hepimizi peşinize takın!

Hep beraber gidip, topların, tankların önüne dikilelim; o hendekleri kapatalım; “Müzakere Masasını” biz kuralım!