Mersin’in Tarsus ilçesinde yaklaşık bir yıldır devam eden ve hakkında hiçbir açıklama yapılmayan kazı devam ediyor. Gündemi sürekli meşgul eden kazı hakkında bilgisi olabilecek insanlar bildiklerini Arkeofili’ye anlattı.

Mersin’in Tarsus ilçesinde yaklaşır bir yıldır devam edilen kazılar hakkında bugüne kadar hiçbir resmi açıklama yapılmadı. Fakat bu durum, başta Tarsus sakinleri olmak üzere Türkiye çapında birçok meraklının olayla ilgili uçuk teoriler üretmesine neden oluyor. Çeşitli yayın organları ise tüm bunları fırsat bilip, konu hakkında uydurma haberlerle neredeyse her gün “tıklanma” yarışına giriyor.

Erman Ertuğrul'un Arkeofili'de yer alan haberine göre Tarsus’taki dört evin avlusunda yaklaşık 150 metrekarelik bir alanda devam eden kazı alanı, kimsenin görmemesi için mavi branda ve tel örgü ile çevrildi. Kazı alanı, Özel Harekat ekiplerince ve uzun namlulu silahlarla korunuyor ve alana milletvekilleri bile sokulmuyor.

Nöbetçi polisler ellerindeki dürbünle çevreyi sürekli kontrol ediyor ve kazının ne zaman biteceğine dair de hiçbir bilgi verilmiyor. 

Daha önce Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın TBMM’de verdiği sorgu önergesine bakanlık tarafından verilen cevapta, kurtarma kazısının Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Tarsus Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile başlatıldığını, çalışma yapılan bölgenin 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescilli olduğu ve bilimsel kazı dışında herhangi bir kazı çalışmasının gerçekleştirilmeyeceği belirtilmişti.

Mersin’deki esrarengiz kazı ile ilgili haberleri basında gördüğünü ve ayrıntısı hakkında bilgisi olmadığını belirten eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kazı konusunda açıklama yapılmamasının alışılmış bir durum olmadığını söylüyor.

Ertuğrul Günay Arkeofili’ye yaptığı açıklamada, KVMGM’nin, kamuoyundaki asılsız ya da abartılı söylentileri sona erdirmek için gerçekçi ve yeterli bir açıklama yapması gerektiğini, usülün böyle olduğunu söylüyor.

Günay, “Örneğin, 2010’da Milas’ta definecilerin girdiği Hekatomnos Lahdine el koyup bilimsel kazı ve koruma işlemlerine başladığımızda, bilgileri basın ve kamuoyu ile paylaşmıştık. Kamu işlerinde saydamlık, doğru işleyişin güvencesidir.” diyor.

Konu hakkında devlet yetkililerine bilgi verilmediği gibi, arkeoloji camiasından birçok akademisyenin de bilgisi bulunmuyor.

Selçuk Üniversitesi Sualtı Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Öniz, konuya ilişkin Arkeofili’ye verdiği demeçte, hiçbir fikri olmadığını belirtiyor ve “Sanıyorum fazla önemli bir alan.” demekle yetiniyor.

Mersin’in Mezitli İlçesi’ndeki Roma Dönemi’nin önemli liman kenti Soli Pompeiopolis Antik Kenti’nde yürütülen kazıların bilimsel başkanı Prof. Dr. Remzi Yağcı ise Arkeofili’ye, “O kazıyla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Gizliliğinin yetkililere sorulması gerekir.” diyor.

1963 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalında başladığı arkeoloji kariyeri boyunca, Türkiye’nin hemen hemen her yerinde arkeolojik çalışmalar yürüten Prof. Dr. Mehmet Özdoğan Arkeofili’ye, kendisinin de gazete havadisleri dışında hiçbir bilgisinin olmadığını, olayın nitelik ve sürecini anlamakta zorlandığını söylüyor.

Olayı oldukça garip olarak yorumlayan Özdoğan, arkeoloji ile bağlantılı bir süreç olma olasılığının hemen hemen yok görünümünde olduğunu ve arkasında başka bir olay olması gerektiğini belirtiyor.

Özdoğan, “Her ne arıyorlarsa arkeolojik alanda olduğu için müzeyi, en azından isim olarak devrede tutuyorlar gibi. Ancak bu kadar uzun süre ne aranır, neyin analizi yapılır, hiç aklım yatmadı.” diyor.

Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Durukan, konu hakkında hiçbir fikri olmadığını, kendisinin ve çevresinin de merak içinde olduğunu belirtiyor:

“Biz de sizin gibi merak içindeyiz. Hatta ben yarı Tarsusluyum, bölümümde Tarsuslu bir öğretim üyesi daha var ancak tek kelime bir haber ya da bilgi alamıyoruz. Sizin de takdir edeceğiniz üzere, konu arkeolojik olsaydı bu kadar gizliliğe gerek olmazdı.”

Prof. Dr. Durukan, “Güvenlik veya suç odaklı bir araştırma yapılıyor olma ihtimali daha kuvvetli sanki. Ama bu da bir spekülasyon sonuçta.”

Kazının, 2012 yılında Tarsus’ta tarihi eser kaçakçılığı şebekelerini araştırırken öldürüldüğü iddia edilen polis memuru Mithat Erdal cinayeti ile ilgili olabileceği de iddialar arasında.

Erdal, definecilerle birlikte kiraladığı bir evde muhbirlik yaparak gelişmeleri emniyete aktarıyordu. Polis memuru Erdal, kendi beylik silahı ile başından vurulduğunda silahını temizlerken öldürüldüğü ileri sürülmüştü.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Tarsus Emniyet Müdürü’nün tutuklanması ile birlikte Erdal’ın eşi, kocasının cinayete kurban gittiğini ileri sürerek yeniden soruşturma başlatılmasını istemişti. Daha sonra savcılık talimatı ile polis memurunun kiraladığı evin avlusunda bir çalışma başlatıldı.

Kazının 4 evin ortak kullanım alanı avludan başlayıp, içe doğru ilerlediğini belirten polisin eşi Sibel Erdal, bu evlerden üçünün tarihi eser kaçakçılığından gözaltına alınan kişilere ait olduğunu, birinin ise daha önce kirada kaldıkları ev olduğunu belirtiyor.

Sibel Erdal: “Bana sürekli ‘Başıma bir şey gelirse emniyetteki amirlerim ve tutuklanan 7 kişi sorumludur’ diyordu. Bu sözleri söyledikten 11 gün sonra öldürüldü.”