Bankadayım ve sıram 289 ve acelem var ve 289 yandı. O da ne bir kadın benden önce gişede. Elindeki kağıtta da 290 yazıyor. “Pardon hanımefendi” demeye kalmadı, başladı gişe görevlisi ile konuşmaya:

-          “Gızımmm, gözünün yağını yidiğim, al şu hesap numarası, bi de gumbara hesabımı niy varmış.”

“Pardon hanımefendi” demenin işe yaramayacağını anlayınca, “Afedersin Teyze” demeye karar verdim. Teyze yaklaşık 4 katım kadar olmasa biraz dişimi göstereceğim ama… Tabi geç kalmış bulundum, gişe görevlisi işleme başladı. Kendisine karşı mahrem mesafede olmama rağmen ne hikmetse sesimi duymayan teyze, bir anda vahiy gelmiş gibi beni duydu.

-          “Teyze sizin numaranız 290 değil miydi?” diyerek halen daha yanmakta olan 289’u gösterdim.

Düşünürken gözleri çark eden teyze:

-          “Görüyonnu, gızımmm affit helecandan yağnış görmüssüm. Haggını helal it e mi gızım. Ya da gel, gel sen geç, gel, gel…”

-          “Tamam Teyze, helal olsun.”

Sanki işlem başladıktan sonra… Ne bekledim be, ne bitmez işi varmış…

***                       ***                        ***

Aynı günün akşam saatlerinde durakta otobüs bekliyorum. Marketin birinde yüzde 50 indirim varmış. Millet gömü bulmuş gibi saldırmış. Otobüs durağı malum marketin poşetlerinden geçilmiyor. Her zamanki gibi otobüs gecikti. Duraktaki banka sıkış tepiş ancak üç kişi sığan ve ne hikmetse hepsi gözlüklü olan teyzelerin yanına, onların çeyreği kadar etmeyecek ama yine her ne hikmetse gözlüklü bir başka teyze yanaştı. Aynı marketin sayamadığım kadar poşetiyle soluk soluğa durağa gelen teyze, oturan teyzelere otobüsün geçip geçmediğini sordu. Hepsi birden;

-          “Yoh anam valla görmedik.”

Neden yemin ettilerse bilemedim. Ve sonra durak kardeşliğinin ilk adımları için sohbet başladı. Çeyrek porsiyon teyze;

-          “Tüh görüyonnu, bişey deeel de ezana yitişemicez. Oruç ağzımnan görüyonnu…”

-          “Oruçlu muydun, Allah gabul itsin. E anam niden geç galdın?”

-          “Gülüm insanlar sankim beleş gibi doluşmuşlar. Gıpırdanamıyon bile.”

Sanki kendisi doluşmamış diye düşünürken çeyrek porsiyon teyzenin telefonu çaldı.

-          “Otobüs gelmedi oğlum. Hee bak görüyonnu ağşam bi de o vardı dey mi.”

Konuşmalardan anlaşılan o ki akşam bir yere misafire gidilecek ve gidilen yere hediye götürülecek. Teyze eli belinde konuşmaya devam ediyor.

-          “Aman oğlum, galabalıktan aklımda hediye mi galdı. Evde bi borcam var idi, onu sarar götürürük. Hediyenin böyüğü güçüğü mü olur?”

Ve yine anlaşılan o ki, o borcam en az bir kez kullanılmış. Çeyrek porsiyon teyzem ‘oruç ağzıynan’ döktürüverdi:

-          “Aman oğlum, cam deel mi bu? Bi kere salata mı nii goyduumdu. Temiz, pak işte bi sardın mı tamam.”

***                       ***                       ***

Ve sonunda otobüs geldi. Hep o marketin indirim kampanyası yüzünden kıpırdayacak yer olmayan otobüste, yanımda duran şapkalı, çizgili pantolona kareli ceketli amcanın; zil sesi olarak Bach kullandığı cep telefonu çaldı.

-          “Alo, he nörüyon? Nörek anam otobüsdeyim ya inince alo diyem e mi?

Birkaç saat önce Sevgili Süheyla Taşçıer (Şair/Senarist) ile yaptığımız sohbet aklıma geldi.

-          “Adamın cep telefonda Bach çalıyor, Mozart çalıyor. Telefonu açıp; ‘Napirsin loo? Eyyy canım benim. Gelecam, gelecam.’ Ya hu türkü çalsa ya telefonunda, senin aslın Bach mı, Mozart mı?”

Çizgili pantolona kareli ceketli amcanın telefonu ikinci kez Bach çalarken, Usta’nın ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nı nasıl 17 bin mısrada anlatabildiğinin yanıtını buldum.