İstanbul'da şöyle bir konuşmaya denk geldim: “Eskiden Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni hepimiz bir aradaydık. Sonra Türklüğün, Kürtlüğün, Aleviliğin, Sünniliğin, Ermeniliğin altının çizildiği ayrıştırıcı bir süreç yaşanmaya başladı.”

Buna benzer şeyler düşünen, söyleyen, bu fikirde olan iyi niyetli solcu, sağcı, liberal, İslamcı, demokrat vb insanlar var. İşte bu sözleri iyi niyetle söyleyen insanları düşünerek, bu fikirleri neden yanlış bulduğumu memleketim Kuşadası’ndan da örnekler vererek savunmaya çalışacağım.

İlk başta çok birleştirici, çok hoş gibi görünen bu sözler bugün yaşadığımız sorunların temeli olan Türk-İslam (Sünni) sentezi üzerine kurulu tekçi (tek dil, tek din, tek bayrak, tek devlet) resmi ideolojiye destek vermektedir. Ki bu topraklarda bu resmi ideolojinin oluşması ve yerleşmesi için Ermeni, Rum, Süryani halkları soykırımdan geçirildi, yok edildi, Kürtler ve Aleviler onlarca katliama maruz bırakıldı, varlıklarını bunlara rağmen sürdürmeyi başardılar.

Türk, Kürt, Alevi kardeştik ama sadece Dersim’de resmi rakamlara göre 13 bin 806 sivil katledildi Alevi ve Kürt oldukları için.

Ermeni, Rum ve Süryaniler ne güzel komşularımızdı ama 1915 ve sonrasında hepsinin soyunu kuruttuk. Kalanları 6-7 Eylül’lerde kaçırdık.

Maraş ve Sivas katliamlarında katledilenler de Aleviler oldu ne hikmetse.

1930’da Ağrı Zilan’da binlerce Kürt katledilirken dönemin milletvekili Kuşadalı hemşerim Mahmut Esat Bozkurt şöyle diyebiliyordu: “Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler; bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı.”

Siz hala “Aman kimlik siyaseti yapmayalım” demeye devam edin. Katiller gayet güzel yapıyor ama; Kürdü, Aleviyi, Ermeni’yi seçip yok ediyor, katledemediğini asimile etmeye çalışıyor.

Bu ülkede daha özgür, daha demokratik bir yaşamı, mış gibi yaparak, sorunların üzerini öreterek, resmi ideolojiyle çatışmayarak kuramayız. Tekçi, katliamcı, inkarcı, asimilasyoncu resmi ideoloji ile hesaplaşma yapmadan ilerleyemeyiz.

Önce geçmişimizle yüzleşeceğiz, yanlışları kabul edeceğiz, özür dileyeceğiz, bedel ödeyeceğiz, gasp edilen hakları tanıyacağız, bunun siyasetini, savunusunu yapacağız. Özgürlük ve demokrasi ancak böyle bir zeminde inşa edilebilir.

Kürtten, Aleviden bahsetmeden, Ermenilere ne oldu demeden demokratik bir ülke hedeflenemez.

hrant-dink-1

Daha yeni Hrant Dink Şişli’de, Tahir Elçi Diyarbakır’da bu konular konuşulabilsin, bu topraklarda barış çiçekleri açsın diye uğraşırken katledilmişken, “Eskiden Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni hepimiz bir aradaydık. Sonra Türklüğün, Kürtlüğün, Aleviliğin, Sünniliğin, Ermeniliğin altının çizildiği ayrıştırıcı bir süreç yaşanmaya başladı” demek ne anlama geliyor? Onların yerde uzanan fotoğraflarını gözünüzün önüne getirip, öyle verin bu sorunun yanıtını.

Bu konuların konuşulmasından tedirgin olan, endişelenen, huzuru kaçan kardeşlerim, konuşmayınca çok mu huzurluyuz? Çok mu özgürüz, demokratız, refah içindeyiz? Övündüğümüz şeyler ülkemizin iklimi, coğrafyamız, tarihi eserlerimiz, vb. Onları da bozmak için elimizden geleni yapıyoruz her gün. Tamamı bizim üretmediğimiz, yaratmadığımız, hazıra konduğumuz şeyler. Dünya’nın en güzel topraklarına yerleşip hep cepten yiyoruz, hazıra dağ dayanmadığından sürekli duvarlara tosluyoruz. Hiçbir yerimiz dikiş tutmuyor. Tutmaz.

Kimisi de diyor ki, “Nasıl olsa Ermeni kalmadı, bu konuyu gündeme alıp tepki çekmeyelim”. Ya kardeşlerim, Ermenilere ne olduğu Ermeniler kadar bizim de meselemiz, siz daha bunu kavrayamadınız mı? Bu sorunun yanıtını vermeden iyileşebileceğimizi mi sanıyorsunuz?

AH ŞU KÜRTLER YOK MU?

Aslında yukarıdaki gibi sözler örtülü olarak şunu demek istiyor: “Kürtler hak ve özgürlüklerini istemeye başladılar, örgütlendiler, haklarını yavaş yavaş almaya başladılar, bizim farklılıklarımızı yok sayan, ortadan kaldıran söylemlerimizin hükmü kalmadı. Kürtler ayağımızın altındaki toprağı çekti.”

Halbuki, Kürtlerin özgürlüğünü savunmayan Türkiye’deki her solcunun, liberalin, İslamcının, demokratın, şunun, bunun vb… ayaklarının altındaki zemin daha başlangıçta kayıp gitmiş, hepsinin ayakları havada zaten.

Hangi ideolojide Kürtler özgür olamaz deniyor? Hangi ideolojinin kitabında Kürtlerin topraklarını Türkler, Farslar ve Araplar işgal edebilir yazıyor?

İslamcı siyasetçiler de çok sever, “Hepimiz Müslümanız, ne gerek var ayrıya, gayrıya” gibi lafları. O zaman neden aynı haklara Kürtler sahip olamıyor? Kuran’da, peygamberin sözlerinde “Kürtler özgür olmasın, devletlerini kuramasın, onların topraklarını işgal edin, size helaldir” diye bir ifade mi var?

Lenin, “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” diye kitap yazarken Kürtleri ayrı mı tutuyordu?

ABD Başkanı Woodrow Wilson’un ideal Dünya tasarımında yer alan “Ulusların Özgürleştirilmesi ya da Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” ilkesi Kürtleri kapsamıyor muydu?

Bırakalım bunları, Türk milliyetçiliğinin kitabında bile Kürt düşmanlığı, Kürtlerin yurduna çökme yok. Kızıl Elma, Turan Kürt topraklarını ele geçirme, Kürtleri Türkleştirme ülküsü müdür? O zaman hadi Japonya’nın elmalarını da kızartın, neden Hakkari’de Turancılık oynuyorsunuz, bir tane Türk olmayan topraklarda Türk milliyetçiliği yapmak istiyorsunuz, Kürt ve Türk gençlerinin bu yalan yüzünden ölmesine neden oluyorsunuz? Sırf Kürtler özgür olmasın diye Rusya, Çin, İran gibi ülkelerin esareti altındaki Türklerle dayanışma göstermiyorsunuz, davalarına sahip çıkmıyorsunuz? ABD, AB, BM kadar Uygurların Çin’de uğradıkları zulme ses çıkarmıyorsunuz?

Ülkenin sağcısı, solcusu, liberali, dincisi, dinsizi bir olmuş “Kürt anasını görmesin”, özgür olmasın diye kendi ideolojilerinin bile tersine şeyler söylüyor.

Ermeni, Rum, Süryaniler’i yok ettik, Kürtler ve Aleviler de çoğunluğun içinde erisin, asimile olsun, böylece yok olup gitsinler, öyle mi?

Bırakın Kürtleri… Bırakın kendi topraklarında istedikleri gibi yaşasınlar…

yasasin-tulusah

TÜLÜŞAHLAR, ANADOLU PARSLARI…

Kuşadası’nda çok sayıda endemik bitki vardır. Biri halk arasında 'Aydın Gaşağı' olarak da bilinen ‘tülüşah’. Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması İçin Uluslararası Birlik tarafından varlığı “çok tehlikede” görülüyor. Onun soyu tükenmesin diye hemşerilerim ve ilgili kurumlar elinden geleni yapıyor.

‘Tülüşah’ın soyu tükenmesin diye uğraşıyoruz ve uğraşmalıyız da. Sadece güller, karanfiller, yaseminler kalacak, gerisi yok olup gitsin diyebilir miyiz?

Kuşadası’nda soyu tükenme tehlikesinde olan bir de Anadolu Parsı hikayesi vardır. Çeşitli zamanlarda Anadolu’nun farklı bölgelerinde son bireyinin fotokapana yakalandığı, görüldüğü, öldürüldüğü şeklinde haberler çıkar. Geçmişte Kuşadası Dilek Yarımadası (Kalamaki) Milli Parkı’na kadar uzanan dağlarda da rastlanırmış. Tabii hayvan sürüsü sahipleri, avcılar vura vura soyunu kurutmuş. Şimdi sürülerine saldıran bu vahşi hayvanın yolunu gözlüyor herkes. Soyunu kurutanlara lanet okuyor. Yazıklar olsun diyor.

Kuşadalı hemşerilerim tülüşahın, Anadolu Parsı’nın soyu tükenmesin ister, istemeli de; ama Kürt halkı aynı akıbete uğramasın, insanlık bir renk eksilmesin diyene ters ters bakar.

anadolu-parsi

Kendi komşu (kardeş değil, komşu) halkının sorununa, derdine, taleplerine Fransız kalabilir.

2022’de hala Kürtçe şarkı söylüyor diye insanlar ayrımcılığa maruz kalır bu ülkede.

Kürt “Anadilde eğitim der”, “Ya ne gerek var, günlük hayatta lazım olacak İngilizce öğrenmek daha önemli” der. O zaman Türkiye’nin resmi dilini de İngilizce yapalım kurtulalım. Boşuna yabancı dil öğrenmeye kaynak aktarmayalım, hepimiz İngilizce konuşalım, olsun bitsin.

Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmayacaksın. Kendine hak gördüğüne başkasının da hakkı olduğunu savunacaksın. Kendine Müslüman, kendine demokrat, kendine insan olmayacaksın.

HEM SLAV HEM TÜRK

“Hepimiz kardeşiz, ne gerek var Türklük, Kürtlük yapmaya” söylemine gönüllü ikna olanlar yok mu, var? Osmanlı bakiyesi Türk olmayan müslüman halklar, “Anasırı İslamiye”den müteşekkil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak ya Türklüğe asimile edildiler çeşitli politikalarla, ya da buna direnmeyerek, kabullendiler.

Mesela Boşnaklar ve Pomaklar… Slavca kökenli diller konuşurlar, Slav kökenlidirler, ama Müslüman olmuşlardır. Bazıları “Hepimiz Müslümanız” söylemini kabullenmiştir, içlerinden radikal İslamcılar da çıkar. Bazıları, “Türküm diyen herkes Türktür, Ne mutlu Türküm diyene” söylemini kabullenmiştir, Türk milliyetçisi olanı bile vardır. Bazıları, “Hepimiz emekçiyiz” söylemini kabullenmiştir, kimliğini sembolik olarak taşır, sol hareketin içindedir.

Bütün bu söylemleri kabullenmiş Kürtler de var. İslamcı, solcu, Türk milliyetçisi, ya da başka bir ideoloji ya da felsefeyi benimsemiş, kimlik mücadelesinden uzak Kürtler de çok. O da onların tercihi, ya da asimilasyonun bir başarısı. Ama Kürtlerin çoğu kimliklerini, dillerini kendi vatanlarında özgürce yaşamak istiyor artık. O zaman, “Ben Türküm” diyen Slav kökenli Boşnağın tercihine nasıl saygı duyuyorsak, “Ben özgür yaşamak istiyorum” diyen Kürdün tercihine de saygı duyacağız. Hele o Kürtlerin bu uğurda on binlercesi hapiste, bir kısmı dağda, bir kısmı toprak altındaysa, “Boş verin bu işleri, gelin diğer halklar gibi varlığınızı Türk varlığına armağan edin” anlamına gelecek sözler söylemeyeceğiz.

Tülüşahlar için gösterdiğimiz hassasiyeti Kürtler için de, Aleviler için de, tüm halklar için de göstereceğiz…