Gazteciler.com’un haberine göre, gündem belirleyen / etkili yazıların sahibi Yıldırım Türker'in Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'ın yazılarına müdahale etmesi gerekçesiyle Radikal'den ayrıldığı iddiası kulislere bomba gibi düştü...

 

Twitterda bir anda günün en çok konuşulan konusu haline gelen Yıldırım Türker'in, gazeteden ayrıldığı iddiasıyla ilgili soruların kendisine değil Eyüp Can'a sorulmasını istediği de konuşulanlar arasında.

 

SOSYAL MEDYADAN TEPKİLER

Geçtiğimiz hafta Akşam gazetesinden ayrılan Serdar Akinan twitter'da "Yildirim Türker de mi? Radikal'in önemli bir sesi artık yok..." derken, Ruşen Çakır, "Umarım Yıldırım Türker'in Radikal'den ayrılmak zorunda bırakıldığı haberi doğru değildir ama yaşadıklarımız nedeniyle pek umutlu olamıyoruz" yazdı.

 

Twitter'da çok sayıda mesajda ise "Yıldırım Türker de ayrıldıysa, Radikal almanın anlamı yok" deniyor...

 

AYRILDIĞINI DOĞRULADI

Yazar Yıldırım Türker, Radikal Gazetesi'nden "bugün yayınlanacak yazısı" nedeniyle ayrıldığını doğruladı.

 

Bianet'e konuşan Türker, şöyle dedi:

 

"Dün akşam Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can ile bugün yayınlanacak yazım üzerine anlaşmazlık yaşadık. Bu anlaşmazlığı karşılıklı çözemedik."

 

Türker, bundan sonra nerede yazacağı konusunu henüz düşünmediğini söyledi. Türker, 2001'den beri Radikal gazetesinde yazıyordu.

 

SON YAZISI DA BAŞBAKAN ERDOĞAN ELEŞTİRİSİYDİ

Yıldırım Türker'in "İki Suret Bir Adam" başlıklı son yazısı da Başbakan Erdoğan'a yönelik ince nüktelerle süslü çok sert eleştiriler içeriyordu. İşte o yazıdan bir bölüm:

 

Erdoğan'ın Kuvayı Milliyeci olarak portresi insanı güldürüyor hiç değilse. İnsanın Ruhi Su'nun sesiyle gürül gürül okuyası geliyor.

 

Pazar günü eğlencesi olarak bu iki fotoğraf arasındaki 7 benzemezi bulma oyunuyla karşınızdayım.

 

İktidarın bu iki sureti arasında herhangi bir benzemezlik vehmettiğimden değil. İlk sureti ikinci surete dönüştürene dikkat çekmek için.

 

Recep Tayyip Erdoğan’ın yazlık yüzü, ilk fotoğraftaki. Guardian da beyefendinin tıknefes demokrasi hamlesinin akamete uğradığını anlatan yorumuna bu sureti uygun bulmuş. Gerçekten de hiçbir insanın ürpermeden, kendini tehdit altında hissetmeden bakabileceği bir suret değil.

 

Öfke ve nefretten takallus etmiş bir surat.

 

Tarihe, diktatörlük heveslisi liderlerin işte bu suretleri kalır. Kimi fotoğraflar bir dönemi ciltlerce kitaptan daha açık ve dolaysız anlatır çünkü.

 

Bu fotoğraftaki Erdoğan, ölümcül düşmanları tarafından köşeye sıkıştırılmış bir adam olarak portresini yansıtıyor. Kendi çevresi dışında bütün dünyayı düşman ilan etmiş bir adamın. Eline geçirmiş olduğu iktidarı katletmek, imha etmek, yok etmek, kirletmek üzere kullanan bir adamın.

 

Ben bir yakını olsam, bu fotoğrafı gördüğümde üzülür, ziyadesiyle kaygılanırdım.

 

Alevilere Alevilik, gazetecilere gazetecilik, sanatçılara sanat, mimarlara mimari öğretmekten çekinmeyen bu bahtsız adamın serüveninin sonuna yaklaştığını anlatıyor, bu ifade.

 

İkinci fotoğraftaki suretinde neredeyse patlamalı bir mutluluk okunuyor. Sanki 23 Nisan çocuğu.  Meğer o da bütün Türk çocukları gibi büyüyünce Atatürk olmak istermiş de kalpağı bol gelirmiş.

 

Bu arada küçük bir notla bitirelim. Bu fotoğrafla ilgili fikirleri sorulan, iftar yemeğinde getirip kalpağı beyefendinin kafasına oturtan Muharip Gaziler Derneği Başkanı Şükrü Tandoğan hassas bir cevap vermiş: “Kalpak yönetmelik gereği kıyafetimizin parçasıdır... Yaptığımız bilinçli bir şeydi. Kalpak Kuvayı Milliye’yi ifade eden Kurtuluş Savaşı’nın simgesi. Kemalizmi simgeliyor diye bir şey yok.”

 

Erdoğan’ın Kuvayı Milliyeci olarak portresi insanı güldürüyor hiç değilse. İnsanın Ruhi Su’nun sesiyle gürül gürül okuyası geliyor...