Gazeteci-yazar Ümit Kıvanç, Riya Tabirleri isimli kişisel sitesinde "Sahih adın ne, Etyen?" başlıklı bir yazı ile bir zamanlar beraber de çalıştığı Akşam yazarı Etyen Mahçupyan’ı eleşrtirdi.

Etyen Mahçupyan'ın (26 Ağustos Salı) Akşam gazetesinde "Palyaçonun cehennemi" başlıklı yazısına atıfta bulunan Kıvanç, “Hrant'la yakınlığın dolayısıyla şimdiye kadar sana hak ettiğin hiçbir lafı söylemedim. Şimdi de sadece bu kadarıyla yetineceğim: Bir zamanlar olduğun, şimdi olduğunu sandığın şey değilsin" dedi.

Ümit Kıvanç’ın yazısının tamamı şöyle: 

Olduğunu sandığın ve olduğunu sandıkları şey değilsin, Etyen. Altı-yedi senelik mücadele senin burnunun dibinde hazırlandı, yürütüldü. Neyin ne olduğunu, bizlerin nasıl insanlar olduğumuzu biliyordun. ("Hrant'ın Arkadaşları" adı altında, mahkeme önü protestolarını, 19 Ocak anmalarını ve bunlara benzer başka faaliyetleri örgütlemeye, yürütmeye çalışan insanlardan sözediyorum.)

Tanıyordun, Hrant öldürüldüğünde beraber çalıştık Agos'ta kaç zaman. Ayrıca da tanıyordun işte. Fakat günün birinde birden bizi Ergenekoncularla iş tutmakla suçladın. Üstelik homojen bir grup olmadığımızı da biliyordun. Herhalde bizi olmadık savunmalara zorlamak, etkisiz kılmak istedin, bilemiyorum. Bir adalet mücadelesini hiç değilse yedi sene boyunca gündemden düşürmemeyi bir şekilde becermiş insanları niye itibarsızlaştırmak istediğini anlayamadım. Sadece sırtıma giren bıçağın soğukluğunu hissettim.

Sen Türkiye'nin değişmesinin Müslüman çoğunluğa ve onların siyasî temsilcilerine bağlı olduğunu düşünüyordun. En azından ilk kısmına dair benim de benzer şekilde düşündüğümü biliyordun. Ergenekon ve derin devlet, askerî vesayet mevzularında en çok uğraşmış, bu yüzden solun bir kısmından vicdansızca hakaret gören, ahlâksızca yalanlarla itibarsızlaştırılmaya çalışılan biriyim. Bunu da biliyor olmalısın. Gel gör ki, sen bizi Ergenekoncularla iş tutmakla suçladın! Bütün o mahkeme süreci, devletin yediği herzeler, hükümetin, belki adalete yanaştırabiliriz umuduyla kendisine fazladan tanıdığımız şansı dahi umursamayıp katillerin koruyucusu haline gelişi... hepsini biliyorsun. Bunların hiçbiri bizi senin arkadan vuruşun kadar bozmadı. Şimdi istediğin laf cambazlığını yap; ona arkadan bıçaklamak denir; biz seninle aynı safta olduğumuzu, aynı adalet mücadelesini sürdürdüğümüzü sanıyorduk.

Yıllardır, her şeyin altüst olduğu bütün bu süreçte dikkatimi çeken şu: Sen hiç işsiz kalmadın, sözünü söyleme imkânından yoksun bırakılmadın. Hep tepeden bakıp analizler yaptın, omzunda hiçbir siyasî sorumluluk olmadı. Birşeyleri değiştirmek isteyen insanlar yanlışlar da yaparlar. Sen hep herkesin yanlışını söyledin. Bu memlekette adalet mücadelesi vermek en zor şey. Bilmiyorum, belki de yanıbaşında çekilen ıstırabı fark etmiyordun bile. Zaman gibi çok okunan bir gazetede yazıyordun ve acaba kaç defa Hrant Dink cinayetine bağlı adalet skandalından sözettin, duyurabilmek için kıçımızı yırttığımız ayrıntıların hangileri yazılarının bir köşeciğine sıkışabildi...

Hrant'la yakınlığın dolayısıyla şimdiye kadar sana hak ettiğin hiçbir lafı söylemedim. Şimdi de sadece bu kadarıyla yetineceğim: Bir zamanlar olduğun, şimdi olduğunu sandığın şey değilsin. Geniş bakışlı, kavrayışlı bir analizci değilsin artık. Çoğunluk oyuna dayalı bir baskı rejimi kurmak isteyen kalitesiz bir kadronun biraraya getiremeyeceği cümleleri kurabiliyorsun, varlığını bile bilmedikleri, bilseler de kullanmasını beceremeyecekleri boyalar, cilalarla parlatıyorsun onları; bu yüzden iktidar sahipleri seni el üstünde tutuyor, o kadar.

İnsan arkadaşının öldürülüşünün hesabını sormaktan, adalet aramaktan vazgeçebilir, katilleri koruyanların tarafına da geçebilir; insan bu, yapar. Sen taraf tutmuyormuş gibi yapıyorsun. Eskiden olurdu, şimdi olmuyor. Üstelik yere göğe sığmayan bir kibir ve zehirli iğnelerle donatılmış bir küstahlık üslûbuyla herkese hakaret etme hakkını kendinde o kadar rahat bulabiliyorsun ki, seni Yeni Türkiye'nin Lider'ine yaklaştıran şeylerden birinin bu üslûp olup olmadığı sorusu bile akla geliyor.

Bir zamanlar çoğu yazdığını okurdum. Söylediklerin kafama yatmasa da düşündürürdü. Seninle tartışmak insana birşeyler kazandırırdı. Bunun için okurdum. Gördüğün gibi, dünyadaki muhtemelen en önemli şeyden haberdarım: yani senin düşünce kapasitenden, değerinden. Bunu kinaye ile söylemiyorum, sahiden senin kendi konumundan başka neye önem verdiğini, onu savunmak uğruna harcamayacağın herhangi bir insan veya değerin varolup olmadığını anlayamadım ben. Halen süren vazifenden sözetmiyoruz, onu anlıyorum; o sonuçta karşılığı olan, geçici bir iş.