Dünyanın en fazla okunan ve en değerli haber sitesi kabul edilen Huffingtonpost.com’un kurucusu ve Huffington Post Medya Grubu Başkanı Arianna Huffington yaptıkları işin eski medyanın güvenilirliğiyle yeni medyanın zenginliğini birleştirmek olduğunu ve bizi hibrit bir geleceğin beklediğini söyledi.

Eski medyanın konsantrasyon bozukluğu ile malül olduğunu yeni medyanın ise obsesif kompulsif (takıntılı) olduğunu söyleyen Hutfington, bu obsesif kompulsif bozukluk sayesinde politik düzenlerin, ticaretin ve markaların değiştirilebildiğini anlatıyor. Eski medyanın aksine yeni medyada ortaya atılan bir fikrin peşinden pek çok kişinin gittiğini, bir konuda pek çok kişinin yazıp çizdiğini, sorunun pek çok yönüne ilişkin yazıların resimlerin, videoların yüklendiğini ve bu geliştirmenin çok büyük bir etki yaratabildiğini söyleyen Hufftington bunun da topluma çok büyük bir güç kazandırdığını düşünüyor.

MediaCat dergisi tarafından düzenlenen Digital Age 2011 Konferansı için İstanbul'a gelen ve Swissotel'de konuşan Hufftington'a göre eski medya ve yeni medya diye bir ayrım da yapay. Yeni medyanın gelecekte geleneksel medya ile birleşerek onun önemli bir ayağını oluşturacağını düşünen Hufftington, bunun sonucunda medyada hibrit bir gelecek tasavvur ediyor.

Babasının da bir gazeteci olduğunu pek çok gazete çıkartıp batırdığını anlatan Huffington, Huffington Post'ta yaptıkları işin, intertette oluşan içeriği düzenlemek, güvenilir ve kullanılabilir hale getirmek olduğunu belirtiyor ve bunu bir tür küratörlük olarak niteliyor.

İnternetin artık çocukluk çağını aştığını ve olgun bir iletişim platformu haline gelmeye başladığını düşünen Hufftington, yeni dönemin özelliğinin de doğruluk, dürüstlük ve saydamlık olduğunu ifade ediyor. Artık devletlerin de markaların da “kaçamayacakları” bir çağda yaşadıklarını, kaçarak değil konuşarak ve şeffaflaşarak hayatta kalmanın mümkün olduğunu dile getiren Hufftington, Wikileaks olayının da şeffaflığa bakış açısını değiştirdiğini söylüyor. Wikileaks'ten önce de devletlerin her şeyi açıklamadığını herkesin bildiğini, ancak gerçeklikle açıklamalar arasındaki uçurumun nasıl olağanüstü boyutlara ulaşabildiğinin Wikileaks olayıyla görüldüğünün altını çiziyor.

İnternetin 25 yılda hayatımızda çok şeyi değiştirdiğini, önümüzdeki 25 yılda daha da fazlasını değiştireceğini vurgulayan Hufftington'a göre bu değişimi yakalamak için de istek, güç ve enerji gerekiyor. 

Twitter olmadan da devrim olur!

Tahrir Meydanı ve Libya gibi günümüz devrimlerinin Twitter gibi sosyal medya araçlarına mal edildiğini söyleyen bir dinleyici Huffinton’a şu soruyu yöneltti: “Eskiden elimizde Twitter, Facebook olmadığı için mi devrim yapamıyorduk?”

Arianna Huffinton ise sosyal medya çağı öncesinde de devrimlerin olduğuna dikkat çekerek şu yanıtı verdi: “Teknolojinin getirdiği şey hızdır. Teknoloji olmadan da devrim olur ama teknoloji hız sağlar. Her şey insanın arzularına ve motivasyonuna bağlıdır. Teknoloji yalnızca bir araçtır.” (Güventürk Görgülü / Habervesaire)

Cüneyt Özdemir de köşesinde izlenimlerini yazdı:

Huffington’dan apoletli gazetecilere ‘yeni medya’ dersleri

Dün sabah yeni medyanın süperstarı The Huffington Post’un kurucusu Arianna Huffington’ı, gazeteciliğe artık iyiden iyiye ısınan İzzet Çapa’nın yanındaki bir sandalyeye oturup izledim. Sahnede Arianna ‘yeni medya’ gazeteciliğini anlatırken aklıma bu salona gelmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen bizim medyanın konvansiyonel gazetecileri geldi. Vasat bir öğrenci olarak iletişim fakültesini bitiren, gazetecilik kariyerini Meclis koridorlarında, bakan uçaklarında ya da orduevlerinde ‘demeç avcılığında’ geçiren, şüpheli ilişkilerle langadanak bir gecede köşe sahibi olabilen, apoletli ‘gazeteci abi’lerinin yerine göz dikmiş, hırsı boyunu aşan meslektaşlarıma acaba bu salonda anlatılanları nasıl aktarabilirim diye düşündüm. Kolay değil medya hem Türkiye’de hem de dünyada değişiyor. Nitekim Huffington da konuşmasında buna dikkat çekiyordu. 

* Arianna gazetecilikte ‘şeffalık’ çağının başladığını, mesela Obama’nın WikiLeaks’ten sonra ağzıyla kuş tutsa Afganistan’da ABD’nin başarılı olduğunu artık kamuoyuna anlatamayacağını iddia ediyordu. 

* Gazetecilikte en büyük kriterin ‘güven’ üzerine kurulduğunu ve artık kurumlardan çok kişilere güvenin özellikle sosyal medya ile tavan yaptığını vurgularken kendinden oldukça emindi. 

* O, “Artık yayıncı olarak tek konuşan biz değiliz, okuyucumuz, izleyicimiz de yazdıkları yorumlarla, paylaştıkları sosyal ağlarla bizimle konuşuyorlar” derken ben de içimden, “Hay bin Twitter” dedim! 

* Huffington’ın, kendini ifade etmenin başlı başına bir ‘entertainment’ yani eğlence sektörüne dönüştüğünü söylemesi de ilginçti. 

* Bilginin süzgeçten geçirilmesi için editörlere ne kadar ihtiyaç olduğunu, yoksa doğacak kaos ortamında kaybolacağımızı, habercilikte yeni bir ekosistemin kurulduğunun altını çizmesini de önemli buldum. 

Durun isterseniz bu ‘yeni medya düzenini’ geçen gün yazdığım bir örnekten yola çıkarak tercüme edeyim. Mesela bir gazeteci ‘PKK bombacıları şizofrenlerden seçiliyor’ gibi dezenformasyon yüklü bir raporu haber yapmak istediği zaman yeni medya düzeninde önce editörleri süzgeçten geçirip uyarıyorlar. Bir haberin içeriğine, bir de muhabirin güvenilirliğine bakıyorlar. Diyelim haber kazara yayımlandı mı, bu sefer okuyucu devreye girip habere itiraz ediyor. Sosyal ağlardan farklı örnekler vererek haberin yüzeyselliğini daha da kötüsü kasten çarpıtıldığını (bir paylaşım eğlencesi olarak) teşhir ediyorlar. Bu aşamadan sonra haberi yapan apoletli gazeteci ne kadar ağlasa nafile, fayda etmiyor.