Artık zor günler geldi, çattı.

İki yıldır bir şeyler olmasını bekliyoruz. Kürt açılımının çökmesinden sonra, seçim var diye yine bekledik.

Artık hiçbir geciktirme özrü kalmadı.

Ya barış için harekete geçeceğiz ya da şehit cenazelerinin artacağı yeni bir sürece gireceğiz.

Ayrıca bilmemiz gereken bir başka gerçek daha var.

O da son seçimlerde 3 milyon Kürt kökenli vatandaşımızın BDP' ye oy verdiğidir.

Bu rakam, aile sayısına göre hesap edildiğinde, BDP'nin yaklaşık 10-15 milyonluk bir Kürt kesimi tarafından desteklendiğini söyleyebiliriz. Küçümsenemeyecek bir toplumsal güç ile karşı karşıyayız.

Şimdi kendi kendimize bir soruyu cesaretle sormamız gerekiyor:

Türkiye, toplumu ve hükümetiyle, Kürt sorununu çözmeyi ve PKK'yı dağdan indirmeyi gerçekten istiyor mu?

Eğer gerçekten istiyorsak, o zaman hem toplum olarak, hem de hükümet olarak, çok cesur kararlar almak ve hiç hoşumuza gitmeyecek adımlar atmak zorundayız.

Aşağıda yazacaklarım sizleri çok rahatsız edecektir.

Hayır, etmesin.

Eğer bu ülkenin kana bulanmasını ve ileride gerçekten bölünmesini istemiyorsanız, zor kararları benimsemek zorundayız. Artık her şey bizim istediğimiz gibi olmayacak. Kürtlerle birlikte, uzlaşı içinde bir çıkış yolu bulmak zorundayız.

Ne bizler, TSK'nın gücüyle bu işin içinden çıkabiliriz, ne de PKK silahlı direnmeyle bir yere varabilir.

Yolun sonuna gelindi.

 

Muhatap kim olmalı?

- Kürt sorunuyla ilgili çalışmaların ilk aşaması, yeni anayasa hazırlıklarında yaşanacak, ardından günlük hayatı etkileyecek adımlar atılacak. İktidarın bu ilk aşamada, önce kendine bir muhatap bulması gerekiyor. Bunun yanında bu konuda kullanılan sert dilin bırakılıp mutedil bir konuşma şekline dönmesi de çok önemli. Muhatap olarak ya “Akil adamlar komisyonu” kurulacak veya “BDP- Öcalan koalisyonu” ile konuşulacak.

    

Kürtlerin ana dilini vermeliyiz...

- Artık 15 milyon Kürdü görmezden gelemeyiz. Onları bu devletin ortağı olarak görmek, yönetime katmak veya yerel yönetimlerle kendilerini yönetmelerini kabul etmek gerekiyor. Her şeyden önemlisi, ana dillerini öğrenmelerine yardımcı olmalı ve kimliklerini teslim etmeliyiz.

 

PKK'yı farklı görmeliyiz...

- Bizler PKK' yı bir terör örgütü olarak nitelesek dahi, PKK'nın, seçimde BDP için oy kullanan milyonlarca Kürdün gönül bağladığı ve desteklediği bir örgüt olduğunu da kabul etmek zorundayız. Barış durumunda, bu örgütün eline kan bulaşmamış üyelerinin bir gün Meclis’e girebileceğini şimdiden içimize sindirmeliyiz.

 

Öcalan ev hapsine çıkabilmeli...

- Öcalan'ın artık lider konumuna geldiğini ve ciddiye alınması gerektiğini kabul etmeliyiz. İçimiz istemese dahi, Öcalan'ı basit bir suçlu olarak görmemeliyiz. Onun farklı olduğunu kabullenmek zorundayız. Bundan dolayı, eğer barışa katkıda bulunacaksa, ev hapsine çıkarılmasına dahi hazırlıklı olmalıyız.

 

Genel af kaçınılmazdır...

- Ne kadar tepki göstersek, bunun ne kadar haksız olduğunu ileri sürsek dahi, bir genel affı içimize sindirmek zorundayız. Genel bir af olmadan hiçbir yere varamayacağımızı bilmeliyiz. Kandil' deki PKK yöneticilerinin, başka Avrupa ülkelerine gitmeleri ve Türk hapishanelerinde bulunan, kan dökmemiş PKK taraftarlarının affı kaçınılmazdır.

 

PKK ve TSK operasyonları durmalı...

- PKK dağlarda ekiplerini dolaştırdıkça, TSK da operasyon sürdürmek zorunda kalacağından dolayı, karşılıklı bir jest yapılmalı ve her iki taraf parmaklarını tetikten çekmeli. PKK tüm faaliyetlerini durdurduğunu gösterdiği anda, TSK da operasyonları durmalıdır. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin KCK tipi tutuklamaları bitirmesi ve gözaltındakileri serbest bırakması, karşılıklı güveni arttıracaktır.

 

Kürtler artık karar vermeli...

- Kürt cephesinin bir kargaşa içinde olduğu izlenimi var. Birkaç karar merkezi (İmralı-Kandil-Avrupa ve BDP) bulunuyor ve kimin ne istediği konusunda belirsizlikler görülüyor. BDP de etkinliğini arttırmalı, PKK ve Öcalan'ın arkasına saklanmamalı. Muhataplığın sorumluluğunu yüklenmeli ve ön koşulsuz şekilde adımlar atmalı. “Özerk bölge” formülünü sürdürdükçe işin daha da güçleşeceğini ve fiziki bir ayırım ile bir yere varılamayacağını bilmeli.

 

Sonuç:

Yukardaki satırları okuduğunuzda çok kızmış ve beni vatan hainliği ile suçlamış dahi olabilirsiniz. Ancak emin olun bunlar daha ilk adımlar. Eğer bu adımları şimdi atmazsak, ileride çok daha ağır koşullar veya isteklerle karşı karşıya kalacağımızı unutmayın.

Eğer son yıllarda aldığımız kararları, bundan 20 yıl önce almış olsaydık, bugün bambaşka bir süreçte olurduk.

Şimdi heyecanları ve hislerimizi bir yana bırakalım ve gerçekleri görelim.

Bu yazıyı sırf bunun için yazdım.

Kimileri karnından konuşuyor, ben her şeyi açıkça söylemeyi tercih ettim.

Kızdınız ise, kusura bakmayın.