Hasan Cemal T24’teki köşesinde önemli gördüğü 2 yazıdan yaptığı alıntılara dikkat çekti. İşte o yazı:

ASGARİ DEMOKRAT POZİSYON DEĞİŞTİ

Karşı devrim kavramına yaslanarak koşulsuz bir AKP savunusunda ısrar edenler demokrasiden giderek uzaklaşıyorlar. Gezi’yle birlikte Türkiye koşullarına özgü asgari demokrat pozisyon artık Gezi öncesinden farklıdır. Artık bu ülkede sadece Kemalizm eleştirisi üzerinden edinilecek bir demokratlık sıfatı geçerli değildir. AKP uzun süre bunun ekmeğini yedi. Ama bu artık mümkün değil. AKP aslında şunu mu söylüyor? Benim otoriterliğim Kemalizm’in otoriterliğinden daha iyidir! Gezi olaylarından sonra, dönüp dönüp 28 Şubat diyen bir siyasal hareket artık eskisi kadar sağduyuyu, vicdanı temsil etiğini iddia edemez.”

YENİ ULUSALCILIK: AK GÖRÜŞ!

“AK Parti’de kurgulanmaya çalışılan yeni seçmen ve parti kitlesinin ideolojisi, Yeni Ulusalcılık olarak tanımlayacağımız ‘Ak Görüş’tür. Ak Görüş, Başbakan’ın yekpare olmadığını bildiği ve hatta kendisine 2002 sonrasında büyük destek veren Batı’ya karşı, Şanghay Beşlisi’ne üye olalım tarzı nabız yoklamalarıyla AB karşıtlığı şırınga edilmeye çalışılarak evrensel demokrasi standartlarının çok da iyi bir şey olmadığı algısı yerleştirilmeye çalışılan bir kimlik ve zümre olacaktır. Milli Güvenlik Devleti kodları devletin bütün kurumlarında isim değiştirerek Türk tipi otoriter liderliğe tahvil edilerek yaşatılacak ve bu yeni ulusalcılık milliyetçi-muhafazakâr bir kamuflajla iktidarını sürdürecektir.”          

Bugün köşemde iki yazıdan söz edeceğim. Yukarıdaki başlık ve spotları da bu iki yazıdan çıkardım.

Biri Agos gazetesinin 28 Haziran 2013 tarihli son sayısında çıktı. Yazarı, Besim F. Dellaloğlu.

Yazının başlığı: “Sadece Kemalizm eleştirisiyle demokrat olmanın devri geçti”

İkinci yazı, 29 Haziran 2013 tarihli Taraf gazetesinin "Her Taraf " sayfasında yayımlandı. Yazarı, Orhan Oğuz Gürbüz.

Başlığı şöyleydi yazının: “Yeni Ulusalcılık: AK Görüş.”

FARKLILIK TEHDİT DEĞİL AMA… 

Agos’taki Besim F. Dellaloğlu’nun yazısından bazı bölümleri şöyle:

“Kendi dünyamızı, dünyanın bütünü sandığımızda, her farklılık bizatihi bir tehdit olarak görünür bize. Bu değerlendirme sanki Türkiye’deki fikri ya da siyasal akımların ortak bir niteliğidir. Nitelikli düşünce, öncelikle kendi sınırlarının bilincinde olan düşüncedir. Ama bu olgunluk maalesef bizim memlekete pek uğramamış gibi gözüküyor.”

OTORİTERLEŞMENİN YOLU… 

“Bir ülkeyi uzun süre hiç iktidar değişmeyecek gibi yönetemezseniz. Öyle yapmaya devam ettiğinizde otoriterleşirsiniz. Ancak ve ancak iktidarın mülkünüz olmadığını idrak ettiğinizde, o iktidarı daha demokratik bir biçimde kullanabilirsiniz.”

GAZETECİ VE BORAZANLAŞMA…

“Uzun süreli iktidar süreçleri aydın ve gazeteci çevresinin iktidarla ilişkisinde mesafeyi azaltır, hatta bugün gördüğümüz gibi yok eder. O durumda iktidarın değişmemesi sizin için hayatiyet arz eder ve giderek borazanlaşırsınız. Gezi’nin açığa çıkardığı bir başka sonuç da budur. Kısacası mesafe iyidir ve herkese lazımdır!”

AZINLIK VE ÇOĞUNLUK OTORİTERLİĞİ… 

“Gezi sürecinin açığa çıkardığı bir soruyu artık net bir biçimde sormak gerekiyor. Acaba AKP’nin iktidara gelişi ve bu iktidarı konsolide edişi demokrasiyi ifade etmekten çok, Kemalizm ile ifade etmek anlamıyla azınlık otoriteryanizminden, çoğunluk otoriteryanizmine geçişi mi ifade ediyor? Uzun süren bir azınlık otoriteryanizminden sonra, çoğunluk otoriteryanizminin bir müddet demokrasi olarak görünmesi doğaldır. Ancak bunun da bir sınırı vardır. Sanırım artık bu sınıra geldik. Azınlık otoriteryanizmini göstererek, toplumu çoğunluk otoriteryanizmine ikna etmek giderek zorlaşacak.”

DEMOKRASİDEN UZAKLAŞMAK…

Karşı devrim kavramına yaslanarak koşulsuz bir AKP savunusunda ısrar edenler demokrasiden giderek uzaklaşıyorlar. Gezi’yle birlikte Türkiye koşullarına özgü asgari demokrat pozisyon artık Gezi öncesinden farklıdır. Artık bu ülkede sadece Kemalizm eleştirisi üzerinden edinilecek bir demokratlık sıfatı geçerli değildir. AKP uzun süre bunun ekmeğini yedi. Ama bu artık mümkün değil.”

GEZİ SONRASI 28 ŞUBAT…

“AKP modernliğin, demokrasinin tek sahibi olmak istiyor ama artık kolay değil! AKP aslında şunu mu söylüyor? Benim otoriterliğim Kemalizm’in otoriterliğinden daha iyidir! Gezi olaylarından sonra, dönüp dönüp 28 Şubat diyen bir siyasal hareket artık eskisi kadar sağduyuyu, vicdanı temsil etiğini iddia edemez.”

KENDİNE LAİK, KENDİNE MÜSLÜMAN… 

Seküler hayat biçimlerinin tehdit edildiği hissiyatıyla yola çıkanlar ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, örneğin Kürt ya da Alevi oldukları için ayrımcılığa uğradıklarını, başörtüsü yüzünden dışlandıklarını söyleyenlerin hak talepleriyle bir empati geliştiremedikleri sürece geniş bir toplumsal meşruiyete kavuşamazlar. Herkesin kendine laik ya da kendine Müslüman olduğu bir kalabalık toplum bile değildir.”

BAŞÖRTÜLÜ KADIN VE ALKOL… 

“Son alkol düzenlemesinin ardında bir yaşam tarzı dayatmasının olduğunu aşikârdır. Üstelik bu dayatma düzenlemeyi oluşturan yasa maddelerinden çok, Sayın Başbakan’ın bu düzenlemeyi ortaya koyarken kullandığı ‘dil’den kaynaklanıyor. Ama eğri oturup konuşursak, bugün bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin, gayrimüslimlerin, eşcinsellerin hatta ve hatta on küsur yıllık AKP iktidarına rağmen başörtülü kadınların uğradığı haksızlıklar karşısında alkol düzenlemesinin yarattığı haksızlıklar devede kulak değil midir?”

BAŞÖRTÜLÜ KADIN MİLLETVEKİLİ… 

“Sahi, tüm araştırmalar Türkiye’de üç kadından ikisinin başını bir şekilde örttüğünü gösterirken, Meclis’te bir tek başörtülü kadın olmamasını nasıl yorumlamalı? Dolayısıyla örneğin haklı olan alkol düzenlemesine muhalefet, hak talebini tüm haksızlığa uğradığını düşünenlerin hak talepleriyle bir ilişki içine sokmazsa, haklılığını toplumsallaştıramaz. Bir yandan ‘İçerim, kime ne’ deyip, ‘Başımı örterim, vergi memurluğumu da yaparım, kime ne’ye duyarsız kalınırsa hepimiz kaybederiz.”

BAŞÖRTÜSÜYLE BİKİNİ ÇAĞDAŞTIR!

“Bu ülkede yıllarca belli yaşama, örtünme biçimleri kimilerince çağdışı olarak damgalandı. Kendisi gibi olmayan, düşünmeyen, giyinmeyen herkesi yaşanan çağın dışına itmeye çalıştı belli bir zihniyet. Ben yıllardır derslerimde öğrencilerime ‘Başörtüsüyle bikini çağdaştır’ dedim durdum. Başörtüsüyle bikini çağdaştır. Bu gerçekle barışmadan bu memlekete huzur gelmez.”

‘YENİ ULUSALCILIK: AK GÖRÜŞ’

Bu başlıkla, Taraf gazetesinde geçen cumartesi günü çıkan Orhan Oğuz Gürbüz’ün yazısından bazı bölümleri aşağıya alıyorum.

“Başbakan’ın mitinglerde söylediği tek bayrak, tek millet sloganları ve herkesi Türk bayrağı asmaya davet etmesi bugünün bir sonucu değil. AK Parti iktidara geldikten sonra ‘Milli Görüş gömleğini çıkardık’ diyerek daha büyük kitlelerin onayını talep etmişti. Aradan geçen on yılda temsil gücünü artırdı, demokratik reformlarla sicilini parlak tuttu. Özellikle son iki yıldır özellikle Türk tipi başkanlık talepleriyle birlikte Başbakan Erdoğan’ın hem icraatlarında hem de söyleminde daha otoriter olduğu iddiaları güç kazandı.”

TÜRK TİPİ BAŞKANLIKLA AK GÖRÜŞ VE YENİ ULUSALCILIK… 

“Başbakan Erdoğan AK Parti’nin hâlihazırda dahi bir kitle parti olduğunu biliyor ve bundan rahatsızlık duyuyor. Geçmişin Milli Görüş kimliğinin bu dünyada ikame edilmesi de mümkün değil. Ama eğer Türk tipi başkanlık istiyorsa, kemikleşmiş bir oy kitlesinden daha fazlasını talep etmek zorunda. Özlediği kitle; sadakatinden emin olduğu, statükoya kendi değerleri ve konforu bozulmadığı sürece karşı çıkmayacak, evrensel demokratik talep ve standartlardan ziyade liderin belirleyeceği limitlerle yetinecek bir çekirdek tabaka… Kurgulanmaya çalışılan bu yeni seçmen ve parti kitlesinin ideolojisi ise Yeni Ulusalcılık olarak tanımlayacağımız ‘Ak Görüş’tür.”

AVRUPA BİRLİĞİ, ŞANGHAY BEŞLİSİ… 

Ak Görüş, Başbakan’ın yekpare olmadığını bildiği ve hatta kendisine 2002 sonrasında büyük destek veren Batı’ya karşı, Şanghay Beşlisi’ne üye olalım tarzı nabız yoklamalarıyla Avrupa Birliği karşıtlığı şırınga edilmeye çalışılarak evrensel demokrasi standartlarının çok da iyi bir şey olmadığı algısı yerleştirilmeye çalışılan bir kimlik ve zümre olacaktır. Milli Güvenlik Devleti kodları devletin bütün kurumlarında isim değiştirerek Türk tipi otoriter liderliğe tahvil edilerek yaşatılacak ve bu yeni ulusalcılık milliyetçi/muhafazakâr bir kamuflajla iktidarını sürdürecektir.”

YOL VER GİDELİM, TAKSİM’İ EZELİM!

“’Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim’ sloganları esasında geleneksel AK Parti tabanına ait bir slogan ve eğilim değildir. AK Parti, Taksim Gezi Parkı kutuplaşmasıyla kendi ebedi tabanını, yani Ak Görüş’ü kurmak için krizi kendi adına fırsata dönüştürmeye çalışmıştır.”

HAKSIZ VE TEHLİKELİ OLAN…

Başbakan Erdoğan’ın 28 Şubat, Balyoz ve Ergenekon davalarında geri adım atmaya dönük çıkardığı kanunlar, büyük endişe yaratan muhtemel MİT Yasası, kamu ihalelerinde denetimi en aza indiren yasal düzenlemeleri Türkiye’nin geleceğini karartacak girişimler oldu. Türkiye’de büyük çoğunluğu itibariyle her zaman değişimden yana olan muhafazakâr kitleleri, hele ki son yıllarda demokratik dille kurduğu samimi ve güçlü ilişkiden sonra, vesayetçi devlete muhafazakâr kamuflajlarla eklemlemeye çalışmak son derece haksız ve tehlikeli bir girişimdir.”

AK PARTİ TABANINA KÖTÜLÜK… 

“Devletçi, konformist, hep iktidar diliyle kendini tarifleyen, sivilliğini hükümetlerle kurduğu ilişki uğruna tıraşlayan, mahcup bir üçüncü dünyacılığa bayrak sallayan Yeni Ulusalcılığı, Ak Görüş kimliğiyle hayata geçirmek mümkün değildir. Bu hem AK Parti tabanına, hem Türkiye’ye büyük bir kötülük olacaktır.”

İki düşündürücü yazıdan, düşünmek isteyenler için yaptığım alıntılar böyle.