Ragıp Zarakolu, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından insan hakları savunucusu Ayşe Nur Zarakolu onuruna her yıl verilen "Düşünce Özgürlüğü" ödül törenine bir mesaj yolladı.

 

Bugün aynı zamanda 28 Ocak 2002’de hayatını kaybeden Ayşe Nur Zarakolu’nun doğum günü.

 

9 Mayıs 1946’da doğan Uluslararası Yayıncılar Birliği'nin 'Yayın Özgürlüğü Ödülü'ne layık görülen, Belge Yayınları sahibi ve insan hakları savunucusu Ayşe Nur Zarakolu'nun ömrünün büyük bölümü DGM'lerde geçti.

 

Kanser hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren Zarakolu ölüm döşeğindeyken bile, toplatılan 'Pontos Kültürü' adlı kitapla ilgili olarak ifade vermeye çağrılmıştı.

 

Antakya’da doğan Aşye Nur (Sarısözen), hukuk ve sosyoloji eğitimi gördü. Öğrencilik yıllarından itibaren siyasetin içinde aktif bir rol aldı. TİP Gençlik kollarında ve Yol-İş Sendikası’nda çalıştı, FKF’nin kurulmasında rol oynadı. Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi’nin pek çok maddesini yazdı; Demokrat Gazetesi’nde yine işçiler üzerine yazılar yayınladı. 1977 yılında Ragıp Zarakolu ile birlikte Belge Yayınları’nı kurdu ve yüzlerce kitabın yayınlanmasını sağladı.

 

1986 yılında kurulan İnsan Hakları Derneği’nde son nefesini verene kadar aktif rol aldı. 1982 ve 84 yılında düşünceleri nedeniyle tutuklandı. Davalar davaları izledi. 1990-97 yılları arasında hakkında açılan dava sayısı 33’ü bulmuştu.

 

Bu arada iki kez hapse girdi çıktı ve siyasi haklarından mahrum bırakıldı. Anadolu ve Akdeniz edebiyatını “Mare Nostrum” adı altında yayınladı, bu çalışmasıyla Yunanistan’daki Abdi İpekçi komitesi tarafından ödüllendirildi.

 

Türkiye Yayıncılar Birliği’nden 1995 yılında, Human Rights Watch’dan 1996 yılında “Hellman/ Hammett”; Amerikan Pen’den 1997’de; Dünya Yayıncılar Birliği’nin “Düşünce, Yazma, Yayınlama Özgürlüğü” ödülünü 1998 yılında aldı. İtalya’daki Padova kenti de Zarakolu’a ‘Dürüstlük Ödülü’ verdi.

 

Her yıl Ayşenur Zarakolu’nun doğum gününde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından insan hakları savunucusu Ayşe Nur Zarakolu onuruna verilen "Düşünce Özgürlüğü" ödül törenine Ragıp Zarakolu’nun mesajı şöyle:

 

Sevgili İnsan Hakları Aktivisti kardeşlerim,

 

Bu yıl rahmetli eşim, kavga arkadaşım Ayşe’yi yitirmemizin 10. yıldönümü. Sanki dün gibi… Onun on yıl önce, yirmi yıl önce, otuz yıl önce söyledikleri hala bugünün sorunlarının çözümüne ışık tutuyor. Keşke bir dinleyen olsa…

 

Ayşe’nin yolundan gitmek bedel ödettirir. Seve seve öderiz, o bedeli…

 

Oğlum Deniz, Ayşe’nin başucunda söz vermişti, onun yolundan yürümeye… Kürdistan’ın bir gün özgür olacağından söz etmişti. Terörle Mücadele tam Ayşe’in, kırkında gelmişti onu evden almaya Ayşe’ye söz verdiği için…

 

Kürdistan özgür olana dek de bu bedeller ödenmeye devam edecek.

 

Onun sonsuzluğa intikal edişinin 10. yıldönümünde, bugün, onun rüyası gerçek olmaya çok daha yakın…

 

Er ya da geç özgür, birleşik, demokratik Kürdistan doğacak. Hangi adla çözüm bulunursa bulunsun… Osmanlının bu son mirası er geç hak ettiği adalete kavuşacak. Halkların eşitliği ve kardeşliği ve barış içinde bir arada yaşaması bir gerçeklik haline gelecek. Ayşe’nin rüyası bir hakikat olacak.

 

Ayşe, BİRAKUJİ adlı yasaklanan kitabın savunmasında, “Bugün, yasa uygulayıcılarının ve siyasetçilerin TMY ve düşünce özgürlüğüne ilişkin yaklaşımları, hukukun en temel ilkelerine aykırı ve evrensel insan haklarını hiçe sayan bir mantığı yansıtmaktadır” demişti 1994 yılında.

 

Ayşe, DOĞU’DA ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞLARI adlı kitabın savunmasında ise, “Bu yaklaşımla, her şeyin altından, her istenilen sonuç çıkarılabilir. Giderek 1908 öncesi gibi, burun, yıldız gibi kelimeler bile yasaklanabilir” demişti, 1997 yılında yaptığı savunmada.

 

Ayşe, 1990 yılında BEŞİKÇİ davası savunmasında, “Kitabın, yazının, derginin, gazetenin ‘kriminal’ bir suç aleti sayıldığı ve mahkum edildiği; yazarın, çevirmenin, düşünürün kelepçelendiği utanç verici durumdan ne zaman kurtulacağız” diye sormuştu hakimlere…

 

1996 yılında, hakimlere şu soruyu yöneltmişti, SAVAŞ HUKUKU İHLALLERİ adlı HRW raporundan dolayı yargılandığında, “Bu yargılamanın tam da Susurluk olayı patlak verdiğinde yargılanabilmesi, mantıkta hiçbir değişim olmadığını kanıtlamakta. Bu kitap aslında bir suç duyurusu olarak kabul edilmeliydi. Bizim özel tim ve jandarmaya hakaret ettiğimiz iddia ediliyor, insanlık aleyhine işlenen bu ağır suçlar soruşturulacağına…”

 

1993 yılında Ferhat Tepe davası savunmasında, Bu kitabı kayıpların ortaya çıkarılması için yayınladım; eğer bu kitabı yayınlamak sizin yasalarınıza göre bir ‘suç’ ise, ben bu suçu işledim. Ama asıl siz, insanlığa karşı işlenen suçları örtmeye çalıştığınız için suçlusunuz.”

 

1996 yılında Savaş ve Kadın başlıklı panelin yargılanmasına, “Artık bu savaş bitmeli. Savaşı dün olduğu gibi, bugün de ancak biz kadınlar yenebiliriz… Ülkemizde olayların geldiği noktada Kürdistan demiş olsam ne olur, dememiş olsam ne olur?”

 

1994 yılında, ZAGROSLAR, BİR GAZETECİNİN GÜNLÜĞÜNDEN adlı kitabın savunmasında, “Gazete haberleri ve röportajlara bütünlüğü içinde bakılmalıdır. İçinden cımbızlama, alıntıları bütünlüğünden koparma yöntemi ile, İNCİL ve KURAN dahil mahkum edilemeyecek kitap yoktur” demişti.

 

Ve nihayet, tarihi Beşikçi Davası savunmasında, devlet ve yargıya karşı, tıpkı Dreyfüs davasında Emile Zola’nın yaptığı gibi, “ben sizi suçluyorum” demişti:

 

Eşitliği savunmak değil, ayrımcı politikalar uygulamak, bireysel ve grup haklarını kısıtlamak suçtur.

 

Yaşama hakkını savunmak değil, yaşama hakkına kastetmek, kişi özgürlüğünü ve güvenliğini fütursuzca çiğnemek suçtur.

 

İşkenceye, zulüme karşı çıkmak değil, böylesi uygulamaları pervasızca sürdürmek ve bunu inkar etmek suçtur.

 

Keyfi tutuklama ve sürgünlere karşı çıkmak değil, kitlesel tutuklama ve sürgün kararları almak suçtur.

 

Adil yargılanma talep etmek değil, yargılı ya da yargısız infazlar yapmak suçtur.

 

Savunma hakkını kullanmak değil, savunma hakkını çeşitli bahanelerle kısıtlamak suçtur.

 

Düşünce ve inancını açıklamak değil, bunu yargılamak suçtur.

 

Kendi kaderini tayin hakkını savunmak değil, bunu engellemek suçtur.

 

Soykırım araştırmaları yapmak, soykırıma karşı çıkmak değil, soykırım gerçeğini reddetmek, soykırım politikaları izlemek suçtur.

 

1600 yılında Engizisyon kararı ile yakılan İtalyan Filozofu Giordano Bruno’dan düzenin dayattığı, kurumlaştırdığı resmi ideolojilere, bilim adına karşı çıkmak ‘suç’ değil, ama bu ideolojileri baskıyla, devlet gücüyle kabul etmeye zorlamak, farklı görüş ve yaklaşımlara hayat hakkı tanımamak suçtur.”

 

Sağlık ve terapi koşullarım nedeniyle aranızda olamadığım için üzgünüm.

 

Ödül alan, onyıllardır, devam eden haksız tutuklamalar nedeniyle, özgürlükleri ellerinden alınan tüm kardeşlerime ve ailelerine sevgilerimi sunarım.

 

ÖZGÜRLÜK ERTELENEMEZ.

 

Ödül töreninin haberi burada >>>


Demokrat Haber İstanbul