Günün en ilginç polemik yazısı Taraf yazarı Orhan Miroğlu'ndan geldi. Taraf'ın yayın yönetmeni Ahmet Altan için hayli ağır eleştiriler yapan Orhan Miroğlu hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ı savundu.

 

Başbakan'ın Suriye politikasının çok doğru olduğunu savunan Miroğlu, Ahmet Altan'ın son dönem yazılarını yerden yere vurdu. "Artık Ahmet Altan'ı okumuyorum, sadece göz atıyorum" diye küçümseyen Miroğlu, Altan'ın hükümete haksızlık yaptığını iddia etti. Başbakan Erdoğan'ın iradesi olmasaydı Altan romanlarını çok uzak diyarlarda yazmak zorunda kalırdı diyen Miroğlu, Altan'ın yazılarının eleştiri değil "paranoya ve sendrom" olduğunu iddia etti.

 

ORHAN MİROĞLU TARAF'LA KÖPRÜLERİ ATTI MI?

Miroğlu'nun son dönem yazılarında Kürt meselesinde Ahmet Altan ile yaşadığı görüş ayrılığı Suriye üzerinden hem derinlik hem şiddet kazanmış gözüküyor. Taraf yazarının bugünkü yazısında Altan'a yönelttiği eleştirilerin şiddeti önümüzdeki süreçte Miroğlu ile Taraf arasında köprüler atıldı mı sorularına yol açtı.

 

İşte Miroğlu'nun yazısındaki ilgili bölüm:

 

BAŞBAKAN'A VE HÜKÜMETE HAKSIZLIK YAPILIYOR

Komşularla sıfır sorunu sık sık gündeme getirip, Türkiye’nin komşularıyla yaşadığı sorunları en üst düzeye tırmandırdığını iddia edenler, bence süreci doğru analiz edemiyorlar.

 

Bu hükümete ve Başbakan Erdoğan’a haksızlık yapıyorlar.

 

Kemalizm ve onun Arap versiyonu olan Baasçılık bugün tarihsel ve siyasi manada tasfiye oluyorsa, bu tasfiyede hem Erdoğan’ın hem hükümetin yaptığı tercihlerin büyük bir rolü ve önemi var.

 

KEMALİZMİ TASFİYE EDERKEN BAAS'LA DOST KALINAMAZDI

Türkiye kendi Kemalizmini tasfiye eder, militarist modernleşme, güçlü bir demokrasi dalgasıyla tarihe karışırken, aynı Türkiye, Ortadoğu’daki Kemalizm’e yani Baasçılığa dost kalmaya nasıl devam edebilirdi?

 

Dost kalmak bir yana böyle bir dönemde tarafsız dahi kalabilir misiniz?

 

Medyanın belli kesimlerinin ve ulusalcıların hâlâ bu nostaljik dostluğun peşinde koşuyor olmasının sebeplerini anlamak o kadar zor değil. Neo-İttihatçılıktan ve Kemalizm’den beslenen ulusalcıların içerde ve dışarıda izledikleri politikayı bu bakımdan tutarlı buluyorum.

 

ARTIK AHMET ALTAN'I OKUMUMUYORUM SADECE GÖZ ATIYORUM

Ama sevgili Ahmet Altan gibi dostların son zamanlarda yazdığı yazılara anlam veremiyorum.

 

Sabah ilk işim Taraf’ı baştan sona okumaktır. İlk okuduğum yazı her zaman Ahmet Altan’ın yazısı olurdu. Olurdu diyorum çünkü epey zamandır Ahmet Altan’ın yazılarına sadece göz atıyorum. Çünkü kendisini tekrarlayan yazılar bunlar ve okunduktan sonra akılda işe yarar bir şey kalmıyor.

 

Bu hükümet ve Başbakan elbette eleştirilebilir. Nitekim bu fazlasıyla yapılıyor ve yapılmalıdır da.

 

AHMET ALTAN'IN YAZILARI ELEŞTİRİ DEĞİL SENDROM

Ama bazı tutumların ve yazıların bu eleştiri sınırını bir hayli aştığını, hükümete ve Başbakan’a yönelik siyasi bir tavra, hatta tavrın da ötesinde, bir paranoyaya, bir sendroma dönüştüğünü düşünüyorum.

 

Bu yüzden söylemek ve yazmak zorunda hissediyorum kendimi.

 

AHMET ALTAN'IN YAZILARI AYDINLIK VE CUMHURİYET ÇİZGİSİNDE

Ahmet Altan’ın son zamanlarda yazdığı yazılar iyi niyetli eleştiri yazıları olarak görülebilecek cinsten yazılar değil. Bu yazılar, üzülerek söylüyorum, Ancak Aydınlık ve Cumhuriyet gazetesinde okuyabileceğimiz ve ancak o gazetelerin okurlarının hoşlanabileceği nitelikte yazılar.

 

Erdoğan’ı Esat’a benzetmek, hükümeti devirme çağrıları yapmak, “barış olacak ama dikkat edin, bu başbakan barış olsa bile yarınlarda bize ve barışa ihanet edebilir, ona güvenilmez”  manasına gelen tuhaf yazılar yazmak; Stratejik Derinlik gibi çok az kimseye nasip olabilecek bir kitaba imza atmış ve benim gözümde yeni Türk dış politikasını 21. yüzyılın ufukta beliren yepyeni parametrelerini hesaba katarak,  akademik kariyeri ve bilgisiyle yeniden şekillendirmiş olan Davutoğlu’nu Osmanlılığı diriltmeye çalışan bir sadrazam olarak görmek ve göstermek insafla bağdaşmaz.

 

AKP'Yİ İTTİHAT TERAKKİ'YE BENZETMEK AYIP KAÇIYOR

Sonra AK Parti’yi İttihat-Terakki’ye, Başbakan’ı Enver Paşa’ya benzetmek memleketin tarihçilerine ve tarihine, biraz ayıp kaçıyor doğrusu.

 

Neo-İttihatçılar silahlı kanat liderleri ve mütefekkirleriyle beraber şimdi Silivri’deler.

 

Onları orada tutan irade AK Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın siyasi iradesinden başka bir şey değildir.

 

BAŞBAKAN ERDOĞAN OLMASAYDI BU ÜLKEDE KALAMAZDIK

Ve eğer bu irade olmasaydı, bu irade, ülkenin en devrimci dinamiği olan İslami kesimle buluşmasaydı, bu buluşmaya güven duymasaydık, sahip olduğumuz bu düşüncelerle, hiçbirimiz bu ülkede kalmayı sürdüremezdik.

 

Neo-İttihatçılar yenilgiye uğramasa ve kafalarına koydukları planları hayata geçirebilselerdi, sanırım sevgili Ahmet Altan’da romanlarını çok uzak diyarlarda yazmak zorunda kalırdı.

 

Bu iradeden memnun olmayabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, demokrasilerde bu çok normal.

 

BU AHMET ALTAN DÜNÜN AHMET ALTAN'I OLARAK KALAMAZ

Ahmet Altan da bu çerçevede AK Parti’nin ülkeyi felakete götürdüğüne inanabilir nitekim böyle yazıp duruyor bu inancının gereği olarak iktidarı devirmek için “muhalefet cephesine” çağrılar da yapabilir.

 

Ama bunu yapan bir Ahmet Altan, dünün Ahmet Altan’ı olarak kalamaz.

 

Kalmaması ona güven duymaya devam eden bizim gibi dostlarını da üzer.

 

Bu satırlar sadece ve sadece bu üzüntünün dostça dile gelmesi olarak okunmalıdır.