Radikal’den Eyüp Can çok tartışılan İmralı notlarının Milliyet’ten Namık Durukan tarafından BDP genel merkezinden ‘alındığını’ iddia etti. Daha önce de Fikret Bila notların BDP’den ‘alındığını’ söylemişti. Ancak notlar sanki ‘sızdırma’, ‘verme’, ‘bilgileri dahilinde alma’ şeklinde değil de adeta ‘araklama’ şeklinde alınmış. Eyüp Can’ın iddiası notların araklandığına işaret ediyor. İşte o yazı:

NAMIK O HABERİ KİMDEN ALDI?

Gazetecilik açısından Milliyet'in haberi sunum şekli tartışılır ve bence samimi bir biçimde tartışılmalıdır...

İmralı görüşmesini ilk yazan gazetecilerdenim.

Kim ne derse desin Namık Durukan’ın Milliyet’te yayımlanan İmralı görüşmesi haberi bu yılın en önemli haberlerinden.

Kıskançlık yapmaya da komplolar eşliğinde işi gazetecilik olan bir arkadaşımıza iftira atmaya da hiç gerek yok. İlk gün de söyledim Milliyet’in bu çok önemli haberi sunum şekli sorunlu. İki açıdan sorunlu…

Bir, haberin dili.

İki, konuyla alakasız kişi ve konuların kullanımı.

Keşke Milliyet daha titiz davransaydı. O zaman bu haberiyle hem barış sürecine daha fazla katkı yapardı hem de gereksiz tartışmalarla sürecin gölgelenmesine müsaade etmemiş olurdu.

Ama olmadı. Olmayınca da başladı komplolar eşliğinde kelle avcılığı! Gerek yok, gerçekten gerek yok. Çünkü hayat komplolardan ibaret değil.

Gazetecilik açısından konuyu tartışabiliriz… Milliyet’in yaptığı gazetecilik, dünyanın her yerinde gazetecilik. Ama ‘barış gazeteciliği mi’ işte o tartışılır. Olmak zorunda mı? Bu bir tercih…

Kıta Avrupa’sı ile Anglosakson gazetecilik arasında yıllardır süregiden bir tartışmadır.

Gazetecinin esas önceliği ve görevi ‘her ne pahasına olursa olsun kamuoyunu aydınlatmaktır’ der biri, bir diğeri haberin sonuçlarına da bakar.

Milliyet sonuçlarına değil haberin kendisine öncelik verdi, yani Anglosakson anlamda gazetecilik yaptı. Bunu yaptı diye çarmıha mı gerilecek?

Demokratik bir ülkede asla…

En fazla “Hem ‘barış gazeteciliği’ yapıyorum diye hava atıyorsun hem de sonuçlarını dikkate almadan hayli sorunlu bir sunumla gazetecilik yapıyorsun” diye eleştirilebilir, hepsi bu. Herkes barış ister ama gazeteciliğin de siyasetin de önüne koşulsuz barışı koymak kolay değildir.

Gazetecilik şehveti ile barış şerefi her zaman denk düşmez.

Aynı şekilde oy kaygısıyla barış yapma arzusu da her zaman at başı gitmez. İşte o noktada çok kritik bir seçim yaparsınız.

Ama bilirsiniz ya da bilmelisiniz tek bir doğrusu yoktur bu seçimin.

Gelelim şu sızıntı meselesine. Günlerdir herkesin sorduğu soru aynı…

‘Namık’a o notları kim sızdırdı?’

AK Parti de BDP de Kandil de çok kızgın.

İlk gün de yazdım, notlar ne AK Parti’den ne de MİT’ten çıktı.

Kaynak BDP ama nasıl sızdığı soru işareti.

Ahmet Türk açıkça parti olarak asla böyle bir şey yapmayacaklarını, görüşme notlarının basına sızdırılmasını ‘ahlaksızlık’ olarak gördüklerini açıkladı.

Parti olarak bir eksiklik ve sorumlulukları varsa özür dileyeceklerini de söyledi.

Aslında nasıl sızdığını bulmuşlar ama emin olmak istiyorlar.

Onca komplo teorisi üretildi.

Altan Tan dahil birçok siyasetçi zan altında bırakıldı.

‘Karanlık eller, kirli operasyon, şantaj, sabotaj, provokasyon…’

Oysa şu an itibariyle BDP yönetiminin vardığı sonuç şu:

BDP Genel Merkezi’nde görüşme notları fotokopi makinesinde çoğaltılması için iki kişiye teslim edilmiş. Namık BDP’yi yakından takip eden bir gazeteci olduğu için notların genel merkeze ulaştığını duymuş ve hemen genel merkez binasına gitmiş.

Çaycıdan fotokopiciye partide herkesi çok iyi tanıdığı için fotokopi makinesinden bir kopya da kendisi için almak hiç zor olmamış.

Sonrası malum…

Tekrar ediyorum; Milliyet de Namık da çok başarılı bir habere imza attı. Gazetecilik açısından Milliyet’in haberi sunum şekli tartışılır ve bence samimi bir biçimde tartışılmalıdır…

Mesela konuyla alakasız bir biçimde notlarda yer alan kişi ve konulara dokunulmazken Milliyet yazıişleri notlarda adı geçen başka isimleri neden çıkardı?

Sakın Milliyet’te yazdığı için olmasın? Milliyet’in bazı isimleri notlardan çıkarırken diğerlerini neden çıkarmadığı, bağlamından kopuk notların neden doğru bir kontekste oturtulmadığı sorgulanabilir ama komplo teorisi eşliğinde kelle avcılığı yaparak değil.