Gazeteci-yazar ve medya eleştirmeni Ragıp Duran, hükümete yakınlığıyla bilinen medya kuruluşlarının özellikle Kobani'ye destek eylemlerinden sonra yaptığı haberlere dikkat çekti.

Duran, hükümete yakın medyanın olumsuz gelişmelere bir sorumlu bulmak için HDP'yi hedef aldığını kaydeti. Duran, Erdoğan'ın medyaya müdahalesine de değinerek "Akit'in bazı başlıklarını bile önceden Erdoğan söylüyor" ifadesini kullandı.

Hükümet yanlısı yayın yapan medya kuruluşlarının hükümetten talimatla yayın yaptığını ifade eden Duran, ANF'den Ali Barış Kurt'a değerlendirmede bulundu.

Ragıp Duran'ın medya eleştirisi şöyle:

'Çözüm süreci'nin başında AKP yanlısı medyanın dilini değiştirmesi bekleniyordu. Aradan geçen zamana bakılırsa, bu sorumluluğu üstlendiğini düşünüyor musunuz?

Yandaş medya dediğimiz; AKP'ye, Erdoğan'a, Davutoğlu'na yakın kalemlerin köşe yazıları ve gazeteleri dikkatli gözle incelediğimizde haber ve başlıklarda farklılaşma olduğunu söyleyebiliriz. Bu farklılaşmanın iki önemli sebebi olsa gerek: Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra eskiye oranla daha monolitik olan iktidarda hafif de olsa bir parçalanma var, çünkü AKP iktidarında Cumhurbaşkanı eskiden Başbakan olarak neredeyse tek ve tam yetkiliydi.

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına geçmesi, başkasının onun yerine geçmesi küçük de olsa iktidarda parçalanma ve çok başlılık meydana getirdi. İkinci olarak; bütün ülkelerde genel olarak önemli toplumsal olaylar, patlamalar kaçınılmaz olarak iktidarda, kendi içinde parçalanma olmasa bile görüş ayrılıklarına yol açar.

6-7 Ekim'de Kobanê'ye karşı hükümetin tutumunun protesto edildiği gösteriler ve Kobanê direnişi de siyasi iktidarda parçalanmaya yol açtı. Süreçle ilgili olarak Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı vs. aynı konuda farklı demeçler veriyorlar. Yandaş medya da kendisine has, özgür olmadığı için bunları aktarmakla yetiniyor. İktidar parçalandığında hemen saf tutmuyor. Mevcut görüşleri de, farklı görüşleri de yansıtıyor. Bağımsız olmayınca, bağımlı olduğu kutbun farklı görüşleri olunca, amiyane tabirle çuvallıyorlar.

Kobanê konusunda çuvalladılar. İki gün önce yazdıklarının tam tersini yazdılar. Uluslararası koalisyonun, ABD'nin de Erdoğan ile mesela PYD, Kobanê konusunda zıt görüşler savunması bu duruma yol açtı. Medya ancak bağımsız, özgür olursa yurttaşları doğru bilgilendirir. Yandaş medya olarak sadece iktidarın propagandasını yaparsanız böyle duruma düşersiniz. İnandırıcılık, güven zaten yoktu; iyice çuvallayınca sıradan AKP'li okur için de bu medyanın çelişkileri açığa çıkmış oldu.

'AKİT ÜST DÜZEY YETKİLİLERİN SÖYLEYEMEDİĞİNİ OKUMAMIZI SAĞLIYOR'

Bilhassa Kobanê protestolarından sonra HDP ve özelde Selahattin Demirtaş neden hükümet yanlısı medyanın hedefine girdi? Mesela Yeni Akit'in geçtiğimiz günlerde sürmanşetinde “Oğlumun katili Demirtaş” başlıklı bir haber vardı...

Yandaş medya, egemen medya, iktidarın tutarsız siyasetlerini savunamaz hale geldiğinde, eleştirmesi gereken bir sorumluyu saptaması gerekiyor. Kobanê ile ilgili olarak onlarca insan yaşamını yitirdi ve bu medya organları incelendiğinde sanki Demirtaş bu insanları öldürmüş gibi yansıtılıyor. Bir taşta iki kuş vurmak isteniyor. Gösteri hakkını kullanmak isteyenlere saldırılmasını, polisin orantısız güç kullanması ise gözardı ediliyor.

Süreçle Kobanê'yi bir arada ele aldığımızda; mutlaka yandaş medyanın bu sürecin bozulmasının sorumluluğunu birilerine atması lazımdı. Hükümeti, devleti, Hakan Fidan'ı suçlayamayacağına göre, bütün sorumluluğu Kürtlere yıktı. Şiddet olaylarının sorumlusu HDP olamaz.

Yeni Akit örneğiniz önemli. Kendimi Yeni Akit'i özel olarak okumak zorunda hissediyorum. Erdoğan'ın nefes alış verişlerini iyi hisseden, yansıtan bir gazete. Nefret dilini çok iyi kullanması, Kürt düşmanlığını yürütmesi açısından önemli. Koleksiyonları taradığınızda sürekli bir Kürt düşmanlığı görürsünüz. Bu gazetenin genel yayın yönetmeni ise hükümet yetkililerinin uçaklarına, Akil İnsanlar Heyeti'ne alınarak ödüllendirilmiştir. Yeni Akit, legal olarak üst düzey yetkililerin söyleyemediklerini okumamızı sağlıyor. Siyasi iktidarın parametrelerinden, göstergelerinden biri.

Bu kadar rol biçmek, 'derin ilişki' aramak fazla değil mi?

Yeni Akit'in son 2-3 yıllık yayın politikasına baktığınızda, demokratik bir hukuk devletinde yayımlanamayacağını görürüz. Sadece Kürt meselesinde değil; Ermenilere, azınlıklara, sola, eşcinsellere, kadınlara da aynı nefret söylemiyle, hedef göstererek yaklaşıyor. Akit ile AKP arasındaki ilişkide daha sınırlı bir şey söylemeye çalıştım. Bir siyasi iktidarın böyle bir gazeteyle ilişkisi vahimdir. Yasal zeminde böyle gazetelerin çıkmaması gerekir. Seri olarak suç işleyen bir makine. Basın özgürlüğüyle hiç alakası yok.

Olduğu gibi 'siyasi iktidarın yayın organı' demek doğru olmaz ama kısa vadeli bir tablo yaptığımız zaman, son üç yılda Erdoğan'ı kolonun birine yazalım, bir gün öncesi ve sonrası Akit'in manşetlerini diğer kolona yazalım. İkisinde olağanüstü yakınlık, benzerlik net şekilde ortaya çıkacaktır. Özellikle antidemokratik, Kürt, kadın, LGBTİ düşmanı söylemde daha açık görülebilir. Yandaş medyada da genel olarak aynı çalışmayı yapabiliriz ama oralarda zaman zaman daha temkinli, öncelemeyen tutum var. Oysa Akit'in bazı başlıklarını bile önceden Erdoğan söylüyor...

'Çözüm süreci' açısından medya aracılığıyla Kürt tarafının eli mi zayıflatılmak isteniyor?

Sadece süreç açısından değil; genel olarak yandaş medyanın en çok HDP ve CHP ile uğraştığını görüyoruz. Bir gazetenin normalde amacı, görevi iktidarı eleştirmek olmalıyken, yandaş medya sürekli muhalefeti eleştiriyor. Evet, süreçle ilgili söylediğiniz doğru ama süreç son derece kurallarına uygun şekilde, uluslararası alandaki örneklere benzer şekilde ilerlemiş olsa, diyelim ki yandaş medya müzakerede karşı tarafın elini zayıflatmak için yıpratma kampanyası sürdürüyor...

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç süreci kastederek 'mahkum değiliz' dedi. Yani 'bizim buna ihtiyacımız yok' diyorlar. İtiraf ettikleri için önemli. Her ne kadar ilke olarak sürecin olması gerektiğini söylesek de, herkesin barış istemesine rağmen iktidarın başından beri yürüttüğü bu konudaki tutum Kürt toplumuna, bu konuyu yakından izleyenlere güven vermedi. Paris'te üç Kürt kadın devrimcinin öldürülmesiyle başlandı. Her seferinde kırık dökük yaralanmalar oldu. Öcalan'ın son açıklaması da önemli bilgiler veriyor; 'ölmüş süreci dirilttik' diyor.

'Kobanê ile Türkiye'nin ne alakası var', 'IŞİD eşittir PKK', 'PYD terörist' diyen siyasi yetkili var. Gerçek anlamda müzakere yok ve 'sekretarya neymiş; haddini bil' deniliyor.

'HDP KRİMİNALİZE EDİLMEK İSTENİYOR'

Uluslararası alandaki benzer süreçlerde de ana-akım medyanın devlet dışı tarafla bağı hep böyle midir?

Benzer başarılı süreçlerin bir kısmında oradaydım. İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu'yla İngiltere hükümetinin ilişkileri sırasında. Oradaki medya bizdeki gibi tamamen yandaş değil. Kaçınılmaz olarak zaman zaman açıklanmaması gereken, gizli tutulması gereken şeyleri açıklamadı. Kuzey İrlanda ve İngiliz medyası barıştan yana tutum takındığı için. İngiliz devletinin görüşlerini belirttiler, taviz koparmasını istediler ama açıklanmaması gerekenleri -Oslo'ya atıfta bulunuyorum- açıklamadılar.

Kürt medyasında ise müthiş sabır var. Başından beri ciddi ve içten davrandı ama bu içten ve ciddi davranış karşı tarafta karşılık bulmayınca anlam ve değeri olmuyor. Kürt medyası ve siyasetiyle hükümeti karşılaştırınca, hükümet tarafının asla samimi olmadığını görüyoruz ve bu sorgulamamıza yol açıyor. Hükümetin bu işe başka beklentilerle girdiğine dair kuvvetli ihtimal var.

Seçimlere göre tarih belirliyor mesela. Medya özellikle içtenlik ve ciddiyet konusunda hiçbir ciddi eleştiri getirmedi. Bu işler biraz da uzmanlık işi. Hem Kürt meselesini bileceksiniz hem de dünyada barış süreçleri nasıl olmuş bitmiş, bunları bileceksiniz... Sadece devletin Kürt politikasını bilmek yetmiyor. Irak'ta, Rojava'da Kürtler ne yapıyor, iç bağlantıları nelerdir; bunları bileceksiniz... Türkiye'de tabii ki böyle gazeteciler var ama onların da yazacakları yerler yok.

HDP, Kürt siyaseti tamamen demokratik siyasetten koparılmak istendiği için medya böyle bir rol üstlenmiş olabilir mi?

Türk medyası bağımsız ve özgür değil, iktidardakilerin düşüncesini, refleksini yansıtıyor. Türk medyası o bakımdan önemli. Söylediğiniz doğru ve demeçlerde yeterince açık. HDP kriminalize edilmek isteniyor. Siyasi parti gibi değil de suç örgütü gibi yansıtılmak isteniyor. HDP kasaları sıfırlamadı, esrar ticareti yapmadı... İktidar sahipleri nötralize etmek için bütün yollara başvurdu ama başarılı olamadığı için, başarı kazanmak için ısrarcı. Şimdiye kadar Kürt muhalefetini nötralize etmek mümkün olmadı; belki zaman zaman zayıflayabilir ama mümkün değil. Kuşatmanın 12. gününde 'Kobanê düştü düşecek' dediler. Yandaş medya iktidarın söylediklerini yapıyor ve iktidarın her şeyi iyi yaptığını anlatıyor. İşine gelmediğinde ya haber gizliyor ya da tahrifat yapıyor. İkisi de gazetecilik kurallarına aykırı.

'YANDAŞ MEDYA AKP'LİLERİ BİLE İNANDIRAMIYOR'

Kurallara aykırı bir gazetecilik ile yine de kitlelerin etkileniyor olması nasıl önlenir?

Gazete, radyo, televizyon ile gerçekler sınırlı ve ancak belirli bir kitleye hitap edilir. Erdoğan'ın mükemmel olduğuna, PKK ile IŞİD'in aynı olduğuna herkesi inandıramazsınız. Medyatik gerçek ancak bir süre idare edebilir. Kobanê'den gelen arkadaşlarla konuştuğumda çok hoş bir bilgi aldım. Urfa AKP İl Örgütü kendi arasında para toplayıp gizlice PYD'ye vermiş. 'Bizim elimizden bu geliyor, affedin, yardımları kabul edin' demişler. Hoş bir şey. Yeni Akit'in, Yeni Şafak'ın söylediklerinin dışında kalabiliyorlar, AKP'li de olsalar. Çünkü Urfa'da gerçekleri görüyor. Orada konuştuğu insanlara inanıyor; akşam televizyonda izlediğine değil.

İktidar sözcülerinin yaptığı her açıklamanın da yalan olduğu anlaşılıyor. Erdoğan'ın çok konuşulan 'Obama'ya ben söyledim' sözünün ardından ABD açıklama yapıp Erdoğan için 'çelişkili konuşuyor' diyor. Bu, diplomatik olarak yalancılıkla suçlamadır. Sıkıştılar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Bu siyasi iktidar hatta tüm iktidarlar, Edirne-Hakkari arasında kanun, Anayasa, kural falan dinlemeden at koşturdular, halen de koşturuyorlar. Buna karşı yeteri kadar kitlesel bir muhalefet geliştirilemedi. Ama içeride yarış atı gibi koşan sınırı bir metre aşınca sütçü beygirine dönüşüyor, dizlerinin üstüne çöküp nefes alamıyor. Dışarıda daha fazla hak hukuk geçerlidir. 17. güçlü ekonomi, bölgesel süper güç olduğunuza dışarıda gülerler, içeride insanlara iyi geliyor.

'BASIN ÖRGÜTLERİ YAYIN POLİTİKASINA, YAZARIN GÖRÜŞÜNE ETKİ ETMELİ'

Linç kampanyalarına karşı basın örgütleri de sanki hakkını veren bir tutum almıyor...

Yerel medya çalışmalarına da katılıyorum. Türkiye'de basın örgütleri dediğimizde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası akla geliyor. Medyaya ilişkin, gazetecilik mesleğine, namusuna ilişkin birtakım olumlu şeyler yapmaya çalışıyorlar ama ne var ki, Kürt meselesi gündeme gelince bilgi ve duyarlılık konusunda ileri olduklarını söyleyemem.

Egemen, yandaş medyada öğrencilerim, tanıdıklarım var; ne kadar güç koşullar altında iş yapmaya çalıştıkları konusunda bilgi sahibisinizdir. Buralardan çok fazla bir şey beklememek gerekir. Dürüst, namuslu şekilde ellerinden geleni yapıyorlar belki ama etkileri az. Zaten gazetecilik konusunda yeteri kadar örgütlü olmadığımızı, sendika konusunda zayıf olduğumuzu düşünüyorum. Sadece maaş, çalışma şartları diye bilinir ama batıdakiler yayın politikasına, köşe yazarının görüşüne, alınacak ve atılacak muhabirin kararına kadar sendika etki sahibidir. Gazetecilik muhalif olmaktır. Zaten her şey çok iyi, yerindeyse gazeteciye ihtiyaç yoktur.

Bu dönemde kimse yandaş gazeteci olmaya çalışmasın çünkü hükümet bile kendini savunamıyor. Zaten yandaş yazarlar hükümetin ortak politikası yok diye, onu bunu kırmayayım diye yazı yazamayacak hale geldi.