'Ak Parti'den ümidi kesmişsiniz, kesmeyin! Onlar sizden ümitli.'

Önceki gün, Ezgi Başaran’ın Radikal’de Murat Belge ile yaptığı röportajı yayımlandı.

Belge o röportajda bütün geçmişine rağmen AKP’ye oy verecek bir kafada olduğunu ama seçim sabahı uyanınca oy veremeyeceğini hissettiğini aktarmış.

Başaran’ın başka alternatif yok muydu sorusunu cevaplarken “Yetmez ama evetçiler ölen adamların ölümünden sorumludur” diyen Sırrı’ya, arkadaşım olduğu halde oy verecek halim kalmamıştı diyerek de büyük bir özensizlik sergilemiş.

Röportajı okuduğumda, arkadaş olduğumuz halde beni arayıp bir yol sormamış olmasını es geçerek ben kendisini aradım. Böyle bir cümleyi hiçbir yerde yazmadığımı, söylemediğimi ve ima etmediğimi belirterek, bunu nereden duyduğunu ya da nerede gördüğünü sordum. Belge bunu hatırlayamadı. Bir tahmini vardı ama onu açıklamak bana düşmez. Gerek görürse kendisi açıklar.

Burada bana yapılan özensizliği bir yana bırakabiliriz. Çok daha vahim şeyler var ki onlar üzerinde biraz durmakta fayda var:

Belge, referanslarını Marx’a dayandıran, Marksist, hatta komünist olduğunu iddia eden bir ağabeyimiz. O halde onunla başlayabiliriz.

Karl Marx, 18. Brumaire adlı yapıtında siyasal analiz literatürüne temel bir katkı yapar. Ona göre, siyasetin dış formuna tekabül eden kuru gürültüye bakarak anlamlı analiz yapılamaz; esas olarak trendi belirleyen toplumsal içeriğe bakılması ve bunun tarihsel bir perspektifle yapılması gerekir.

 

Marx böyle diyor ama başta Belge olmak üzere birçok entelektüel, tipik bir ‘sömürge aydını’ refleksiyle gelişmeleri yorumlamakta.

Vaktinde erişilemeyen şeyler için Elazığlıların söylediği bir deyim vardır, şöyledir: “Balık demiş ki ben öldükten sonra yemişim derin gölleri.” Bu entelektüellerin yaşça kâmil olanlarına tasallut olan ruh hali tam da böyle bir bezginlik içeriyor.

Bu bezginlikleriyle yaşasalar sorun olmayacak. Son tahlilde kendilerini ve yakın çevrelerini ilgilendirecek bir sorun gözüyle bakılabilir. Gelin görün ki bizlerin de buna inanmamızı ve hatta desteklememizi bekliyorlar. İş burada çatallaşıyor. Söz söylemek yerine, soru sormanın zamanıdır

Metin Lokumcu’yu ya da çevresini, olmadı çevresinin çevresini Ergenekoncu ilan etmek nasıl bir komünistliktir?

En temel masuniyet ve adilanelik kurallarını yok saymak bahsinde iktidardan daha istekli davranma hırsını hangi temel öğretiyle açıklarsınız?

Sizin de vaktinde övmekten bitab düştüğünüz Fatsa deneyinin günümüzdeki versiyonu sayılabilecek HES direnişleri konusunda fazlaca heyecanlanmak ne menem bir günahtır? Yerelden bir siyasetle merkezi marketingleri hırpalamanın neresi kötü?

“İktidar da aynen benim gibi düşünüyor, bu işte bir sıkıntı olmalı, en azından sınıfsal olarak” demez mi insan?

Pijama ile yapılabilecek kadar rahat, dağınık ve konforlu bir siyaseti Türklere hak görürken, Kürtlerin niçin önünü iliklemesi gerekmektedir?

İliklemezlerse bütün bu bombalar, gazlar, mermiler reva mıdır?

Aynı bombaların Sivas anmalarında da cömertçe kullanılması, bir muhafazakâr babanın ‘devlet tedbiri’ midir, değilse nedir?

Mesela bu yüzden olsun, bir kerecik onları suçlayamaz mısınız?

Orta yerde Devrimci Metin Lokumcu’nun katledilmiş bedeni var.

Parasız eğitim istediği için cezaevlerinde çürütülen gençler var.

4 binden fazlası sivil siyaset alanlarındaki faaliyetlerinden dolayı tutuklanmış ve önünü iliklemeyi reddeden Kürtler var.

Kendinize komünist deme cömertliğini gösterirken bunlara ‘en azından insan’ demekteki cimriliğinizi nasıl açıklayacağız?

Siz ‘hangi dağın yelisiniz’ ki insanların onurları ve hayatları üzerinde bu kadar keyfi, bezgin, sarhoş kelamları ediyorsunuz?

Murat Ağabey,

Bir sabah uyanıp Ak Parti’den ümidi kesmişsiniz, kesmeyin! Onlar sizden çok ümitliler çünkü... Bir tek ‘sivilcilik’ bahsiyle ‘boykot’un politik olarak benzerliğinden hazzetmiyorlar o kadar. Vaktiyle ilk sizden işittiğimizi söylemeyiz, olur biter.


Sırrı Süreyya Önder'in önceki cevabı: ‘Belge safari şapkalı sömürge aydını’

Tartışmayı başlatan Murat Belge röportajı: 'Bu hükümetten beklentim kalmadı artık'