Gürsel’in Milliyet’teki yazısı:

 

Gülen-Erdoğan savaşı ve yandaş medyalar

 

Henüz “Gülen-AKP savaşı” diyemiyorum. Beklemek gerek. Bakalım Meclis’teki AKP grubu, özel yetkili savcıların MİT’i sigaya çekmesini başbakanın iznine bağlayan kanun teklifinin arkasında dikkat çekici bir fire vermeden duracak mı? Teklif firesiz ya da az fireyle geçerse amenna, teşhisi “Gülen-AKP savaşı”na çeviririz... Ama iktidarın Meclis grubunda kayda değer bir çatlak oluşursa, o zaman AKP grubunun siyasi kimlik bütünlüğü sorgulanır hale geleceğinden, “Gülen-Erdoğan” ya da “Gülenciler-Erdoğancılar” ikilemi üzerinden devam edeceğiz demektir.

 

Türkiye düne kadar “Gülen Hareketi-AKP” fiili koalisyonu tarafından yönetilmekteydi. Artık yönetilebildiğinden söz edemeyiz. Ortaklar arasında bir savaş hali söz konusudur.

 

Koalisyon, seçilmemiş ortağın, yani Gülen Hareketi’nin iktidardan daha fazla pay istemesinden kaynaklanan benzeri görülmemiş meydan okumaları neticesinde bir iç savaşa sürüklenmiştir.

 

“Gülen-Erdoğan koalisyonu” hukuki ve tipik olmayan, kendine özgü bir “kutsal ittifak” idi... Halkoyuyla iktidara gelmiş, varlığı Anayasa ve yasalarla tanımlanmış legal bir siyasi parti ile bu özelliklerin hiçbirini taşımayan bir İslami sosyo-politik hareketin koalisyonu.

 

AKP, Gülenci kadrolara devletin adalet, emniyet, mülki idare ve eğitim teşkilatlarının kapılarını sonuna kadar açmıştır. Bunun karşılığında Gülen Hareketi AKP’ye medyasının, toplumsal örgütlenmesinin, küresel ilişkilerinin ve adanmış kadrolarının aktivizmini, askeri vesayeti tasfiye sürecinde son derece önemli bir destek olarak sunmuştur.

 

Bugün anlıyoruz ki Gülenci kadrolara açılmayan tek kapı, üzerinde “Milli İstihbarat Teşkilatı” yazan kapıdır. Savaşın patlak vermesine de bu neden olmuştur.

 

“Kutsal ittifak”ın hukuk dışı doğası gibi savaşın sözcükleri de fazlasıyla “atipik”... Savaş şifreli kavramlar ve kodlamaların ardında sürdürülüyor. Suçlamaların hedefinde olan çevrelerin adı değil, eşkâli veriliyor.

 

Mesela Gülenciler için kullanılan kod adları, “güvenlikçiler”, “operasyoncular”, “otonom güç”...

 

Gülen-Erdoğan savaşının kavramsal şifresi, “Yargı-MİT savaşı”...

 

İki taraf için de iktidar kavgasını dikkatlerden kaçırmanın yolu, vukuat sanki “Kürt sorunu” dairesinde cereyan ediyormuş gibi yapmak ve yazmak...

 

Ne kendi açık kimlikleriyle savaşmak ne de muarızınkinin adını koymak işlerine geliyor.

 

Kendi hesaplarıdır, bizi ilgilendirmez...

 

Savaşan tarafları açık kimlikleriyle yazmak, hem eldeki verilerle mümkün, hem de gazeteciliğin özü ve anlamı açısından elzem.

 

Bunu yapabilmek için “yandaş medya okuryazarlığı” gerekiyor.

 

Neden böyle olduğuna misal: Gülen Hareketi’nin yayın organı Zaman gazetesinin 25 Ocak’ta Ankara’da yapılan 25’nci kuruluş yıldönümü törenlerine Başbakan Erdoğan’ın katılıp, konuşmasında Zaman’ı, Cemaat’i ve hizmetlerini cömert ifadelerle övmesine bakarak, “Cemaat-AKP gerilimi”nin yerini yumuşamaya terk ettiğine hükmedenler daha o günlerde yanılmışlardı. Zaman gazetesi 27 Ocak tarihli nüshasında törene geniş yer verdi ama bunun içine Başbakan’ın konuşmasından sadece üç cümle serpiştirdi. Başbakan’a karşı olumsuz editoryal tavır, açık ve netti.

 

Bugün yandaş medyanın savaş hattı boyunca belirginleşen karşıt mevzilenmesi, çarpışan tarafların kimliklerini de faş etmektedir.

 

Türkiye’de yer yerinden oynarken, Zaman ilk iki gün tansiyonu yansıtmadı. Perşembe günü krize sadece manşet yanını ayırdı; cuma olayı manşetten de düşürdü. Nihayet dün, Başbakan’ın restine çekilen resti, yani “savaşa devam” haberini “4 MİT yöneticisine yakalama emri” başlığıyla, manşete taşıdı. Geçen perşembe birinci sayfasında, görevden alınan iki polis şefine, “KCK’yı çökerten iki şube müdürü görevden alındı” başlığıyla sahip çıktı.

 

Cuma günkü Zaman’da MİT’e suçlamalar, haberin lafzında “iddia” olarak verilse de, paragraf başlıklarında kalın siyah harflerle sanki sabitmiş gibi vurgulanarak bir gerçeklik algısı yaratılmak istendi. “(MİT) Operasyonları engelledi”, “KCK’nın tamamlanmasına göz yumdu”, “KCK’nın taraf olarak kabul edilmesini sağladı” gibi...

 

Karşı cephede ise Sabah düşük profil çiziyor. Buna mukabil Star ve Yeni Şafak, Başbakan’ı hararetle savunuyorlar.

 

İşte Star’ın birinci sayfa manşetleri... Perşembe: “Tuhaf bir davet” (Fidan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması). Cuma: “Hedef Fidan, KCK bahane”. Cumartesi: “Hukuksuzluğa fren” (MİT’i koruyan yasa teklifi kastediliyor)...

 

Bunlar da aynı gün sırasıyla Yeni Şafak’ınkiler: “Yargı skandalı”, “Yetkisiz görevsiz” (Özel yetkili savcıya atfen), “Talihsiz ve üzücü” (Cumhurbaşkanı Gül’ün Fidan’ın çağrılmasına tepkisi)...

 

Yandaş medya okuryazarlığıyla savaşın kodlarını çözmek mümkündür.

 

Nihayet bu savaşı bir ateşkes ya da barış da takip etse, mutlaka yeni güç dengeleri oluşacak ve Türkiye değişecektir.