Gazeteci ve TV programcısı Bilge Egemen, Babamın İzinde: Filistin adlı belgeselle, yıllar önce Filistin'den göç etmek zorunda kalan ailesi üzerinden Filistin sorununa farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor

SABAH / DAMLA KAYAYERLİ

1948'deki Arap-İsrail Savaşı sırasında Filistin'den Ürdün'e göç eden 700 bin Filistinliden biri de Nizam Hamdi'dir. Avukat babası, annesi ve kardeşleriyle bir süre Ürdün'de yaşarlar. Babalarının ölümüyle birlikte kardeşler dünyanın dört bir yanına dağılır. Nizam Hamdi'nin yoluysa İstanbul'a düşer. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okurken sevdiği kadınla evlenir, ama Türkiye vatandaşı olmadığı için ailenin ömrü Türkiye ve Arap ülkeleri arasında geçer. İşte böyle bir dönemde Bilge Egemen, Ürdün'de doğar. Filistinli bir babanın çocuğu olmak biraz da yollara aşina olmak demek! Gazeteci ve televizyon programcısı Bilge Egemen de birçok televizyon programı ve belgesellere imza attı. 70'e yakın ülkeye haber ve TV programları için gitti. Şimdilerde de Babamın İzinde: Filistin adlı belgeselle kendi ailesinin ilginç hikayesinin peşine düşüyor. Bilge Egemen ile belgeselin detaylarını konuştuk.

 Babamın İzinde: Filistin projesi nasıl oluştu?  
Babam 2005'te pat diye öldü. Çat diye duvara tosladım. 35 yıl boyunca babamdı. Ve Papua Yeni Gine'de bile olsam, bana sadece bir telefon kadar uzaktı. Dert, sıkıntı konuşmayı sevmeyen, dünyanın en rahat, en hırssız, en eğlenceli adamıydı. Hiç durmadan çatlayıp patlayan, içinde travmalar barındıran ve asla huzur bulamayan topraklardan geliyordu. Biz çocukları tabii ki bunun farkındaydık. Ama bu durumu ya da Filistin'den çıkmadan önceki çocukluğunu çok da sorgulamadık. Sorular sorsak bile komik, fantastik bir hikaye uydurur, bizi gülmekten kırar geçirirdi. Anlattığı hikâyeler Filistin'de değil de sanki İsveç ya da Antarktika'da geçerdi. Onunla geçen 35 yılım böyle ılık ılık akıp bitti. Öldükten sonra ve özlemim arttıkça ona sormadığım soruların ve çocukluğunun peşine düşmeye karar verdim. Babam üzerinden dünyanın dört bir yanına dağılmış tipik bir Filistinli aileyi tabii eğer mülteci kamplarında değillerse ve yaşadıklarını anlatmak istedim. Bir nevi günah çıkarma. TRT Arapça Kanalı'nın o sıradaki koordinatörü Sefer Turan'a derdimi anlattım. Ve o da projemi destekleyip beni yüreklendirdi.

YÜZLEŞME VE KİMLİK MESELESİ
 Belgeselde neler göreceğiz?
 
Yüzleşme, aidiyet, kimlik meselesi, zorunlu göç, yeniden ve en baştan hayatlar kurma çabası, parçalanmış bir aile... Babamlar aynı ve ayrı annebabadan toplamda 14 kardeş. Belgesele başlayana kadar 15 sanıyordum. Filistin'i 1948'de terk etmek zorunda kaldıklarında önce Ürdün'e gitmişler. Hayatta kalabilmek üzere oradan dünyanın dört bir yanına dağılmışlar. Babam bir daha asla Filistin'e dönemedi. Ve kardeşlerinden bazılarını ölünceye kadar bir daha göremedi. Dilini bile bilmeden gittikleri ülkelerde neler yaşadılar? Bugün ne yaşıyorlar? Uyum sağladılar mı? İçlerinde günlerden bir gün tekrar Filistin'e dönme isteği hâlâ var mı? Bugün ana dilleri Rusça, İngilizce ya da Türkçe olan ve tekrar kendi içlerinde dağılan çocukları ne alemde? Ya torunları? Onlar nereli? Ya da bu artık önemli mi? Sorular çok. Babamın geçmişi, benim geçmişim. Aynı zamanda babam öldüğünde karnımda sessizce büyümekte olan oğlumun geçmişi... Geçmişi bazen silkelemek gerekiyor.

 Peki, akrabalarınızı bulmak zor oldu mu?  
Biz çocukken babam bir türlü Türk vatandaşlığına kabul edilmediği için, sık sık Arap ülkelerinde çalışmak zorunda kalırdı. Biz de peşinden giderdik. Bu bizim için dramatik değil, çok eğlenceli ve olağan bir durumdu. Her yıl bir okul, bir ev, bir sırdaşı geride bırakmaya bayılırdık. Dolayısıyla ben Ürdün'de doğdum. Çocukluğumda orada yaşayan hala ve amcalarımla zaten çok yakındık. Biz Türkiye'deyken yaz tatillerinde uzaklardan bir yerlerden gelenler de olurdu. Haber ya da program yapmak için gittiğim ülkelerde de akrabalarımla tanıştım. İnternet sayesinde İrlanda'da okuyan genç bir kızdan 'Merhaba, ben senin Amerika'daki Nidal halanın kızıyım,' gibi mailler almaya alışığım. Sosyal paylaşım siteleri işimi çok kolaylaştırdı.

HEM YAKIN, HEM UZAĞIZ
 Dünyanın dört bir yanında halalarınız, amcalarınız ve kuzenleriniz var. Nasıl bir his bu?  
Tuhaf. Biz hâlâ babamın kardeşleriyle tanışmaya devam ediyoruz. Babam öldükten birkaç yıl sonra Teksas'ta yaşayan bir halam çocuklarıyla İstanbul'a geldi. Buluşup, birlikte yemek yedik. Sessizliklerde sık sık göz göze gelip ve sanırım karşılıklı olarak, birbirimize ne kadar yakın ama aynı zamanda da uzak olduğumuzu hissettik. Gözleri aynı babamın gözleri, oğlunun gülümsemesi aynı babamınki gibiydi. Dünyanın herhangi bir kaldırımında bir kuzenimle çarpışabilir ve bunun farkında olmadan yoluma devam edebilirim.

DÜNYAYI GEZDİM, FİLİSTİN'İ GÖRMEDİM
 Ne gibi zorluklar vardı bu projeye başlarken?
 
Bu, bir Filistin hikayesi. Ama aynı zamanda benim, annem ve kardeşlerimin ve ölmüş babamın hikayesi. Proje onaylandıktan sonra, türlü bahaneler uydurup çekimlere aylarca başlamadım. Yönetmen arkadaşım İbrahim Güldalı olmasa, belki vazgeçebilirdim. Metinleri yazmak çok zor oldu. Ama başlayınca arkası geldi. Bir sürü anı canlandı...

 Belgesel şu an hangi aşamada?  
Türkiye ve Ürdün bölümlerini bitirdik. Belgesel altı bölümden oluşacak. Bir de babamın ABD, Rusya ve Kuveyt'teki kardeşlerine gideceğim. Son bölümde, doğduğu yer olan Yafa'ya bir de Batı Şeria'daki köyleri Harbete'ye gideceğim. Babam ve kardeşleri Filistin'den çıktıktan sonra bir daha dönmemiş. Ben ve kardeşlerim dünyayı dolaştık ama Filistin'i görmedik.

 Sizi en çok etkileyen şey ne oldu?  
Bizde babamın Filistin'de çekilmiş tek bir fotoğrafı bile yok.
Amman'da bir halam, babamın bir çocukluk fotoğrafını çıkardı. Çocuk babamı ilk kez gördüm; giydiği kıyafet, yıpranmış pabuçları... Çok hoşuma gitti. Filistin yollarından gelirken kaybettiği çocukluğundan izler bulmak heyecanlandırdı beni.

 Belgeselin son bölümünü özellikle Filistin'e ayırmışsınız.  
Evet, çünkü ben de Filistin'e öğrene öğrene gideceğim. Halam ve amcama, 'Filistin'de sizin eviniz hâlâ duruyor mu?' diye sordum.
Amcam 'Otel yapmışlar,' diyor. Halam ise 'Otopark olmuş' diyor.
Konuştukça merakım artıyor. Onların kafasındaki resimlerle oraya gideceğim, kim bilir gidince neler göreceğim.

HÂLÂ DÖNMEYİ UMUYORLAR
 Ürdün'e gittiğinizde mülteci kamplarına da gittiniz. Gözlemleriniz neler?
Filistin sorunu yüz yılın yılan hikayesi. Mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerin durumu kat kat daha zor... Çok hüzünleniyorsunuz. Beş yaşındaki bir çocuk yanınızdan koşarak geçip, iki dakikada duvara Filistin haritası çiziveriyor. Çocuklar vatan özlemi çeken, umutla bekleyişlerini sürdüren ailelerin içinde doğuyor. 1992 ve 2000'de gazetecilik yaparken Ürdün ve Lübnan'daki mülteci kamplarına haber için gitmiştim. 2011'de de hiçbir şey değişmemiş.
Bir arpa boyu yol kat edilmemiş. Hâlâ koşulları çok kötü; okullar, yollar, gecekondular... Koskocaman bir şehir halini almış o mülteci kampları. Normalde bir insanın çok zor yaşayabileceği yerlerde, evleniyorlar, çocuk doğuruyorlar, hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

 Ya umut?  
Hâlâ umutlular. Mülteci kamplarında olmayan Filistinliler için de aynı şey geçerli. Konuştuğum hala ve amcalarım durumları ne kadar iyi olursa olsun, bir gün hâlâ oraya döneceklerini düşünüyorlar.

 Ne zaman yayınlanmaya başlayacak belgesel?  
Çekimlere geçen kış başladık. Bir yıllık bir sürede hazırlandık diyebiliriz. Babamın İzinde: Filistin belgeseli Arapça ve Türkçe olarak iki dilde hazırlanıyor. Bir iki ay sonra tüm ülkelerdeki çekimler biter ve sanırım bu kış yayına girer.