Evrensel gazetesi ve Artı Gerçek sitesinde eş zamanlı olarak yayımlanan "Makus kaderden kaçış yok" başlıklı yazısı nedeniyle, Cumhurbaşkanlı ve AKP temsilcilerinin "darbecilik" iddialarına hedef olan yazar ve yayıncı Ragıp Zarakolu, "Darbe karşıtı bir yazının bu kadar ters yorumlanması, anlaşılır bir şey değil. Cumhurbaşkanılığı sözcülerinin yazıyı yeterince okumadıkları anlaşılıyor. Hayatım darbelere, darbeci eğilimlere karşı mücadele ile geçti" dedi.

Ragıp Zarakolu’nun "Makus kaderden kaçış yok" başlıklı yazısını Evrensel ile eş zamanlı yayına koyan Artı Gerçek’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile 1960 darbesinin ardından idam edilen Adnan Menderes’in fotoğraflarını kullanması üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik, darbecilik iddiasıyla Zarakolu’na tepki gösterdi.

Fahrettin Altun, Artı Gerçek’i yayınlayan Artı Media ve Zarakolu hakkında suç duyurusunda bulundu. Tartışmalar üzerine bir açıklama yapan Ragıp Zarakolu, 1960 darbesinde mağdur edilenlerle dayanışma içinde olduğunu, 12 Mart 1971 darbesini "hapiste geçirdiğini ve 20 yıl pasaport alamadığını", "12 Eylül 1980 darbesinden sonra tehdit altında yaşadığını" vurguladı.

Ragıp Zarakolu’nun yaptığı yazılı açıklama şöyle:

"Darbe karşıtı bir yazının bu kadar ters yorumlanması, anlaşılır bir şey değil. Cumhurbaşkanlığı sözcülerinin yazıyı yeterince okumadıkları anlaşılıyor.

Hayatım darbelere, darbeci eğilimlere karşı mücadele ile geçti.

1960-61 yılını Mebus Evleri diye anılan İsrail Evleri’nde geçirdim. Siyasi tutsak aileleri ile ilk kez orada karşılaştım. Yassıada’da zulüm altında olan mebusların çocuklarının okulda ‘düşükler’ diye aşağılandığına tanık oldum. Onlarla dayanışma içinde oldum. Yassıada’da yapılan aşağılama ve işkencenin ilk tanıklıklarını dinledim. Daha sonra faillerinin askeriye içinde nasıl yükseldiklerine, 90’lı yıllarda nasıl kirli bir savaş yürüttüklerine tanık oldum.

İnsan haklarına duyarlı olmamın, üniversite yıllarında bir darbeden medet ummamamım nedeni belki de bu.

12 Mart darbesini hapiste geçirdim, 20 yıl pasaport alamadım. Doktoram yarım kaldı. 12 Eylül darbesini tehdit altında yaşadım.

28 Şubat günlerinde, 12 Eylül idamlarını anlatan bir kitabı ve 12 Eylül darbesinini sembolik olarak yargılayan Hannover Tribünali’nin belgelerini yayınladığım için mahkemeye verildim. Başkanım Akın Birdal suikaste uğradı. Eşim Ayşe Nur hakkında ölüm döşeğinde davalar açılmaya devam etti.

2006 yılında şu anda iktidarın payandası olan bir çevre tarafından Hrant Dink ile birlikte hedef gösterildim.

2007 yılında kaos planı gerçekleşmedi ise, bunun nedeni Hrant Dink’in iğrenç katline gösterilen ve toplumun her kesimini kucaklayan vicdan patlaması idi.

Darbe heveslileri Hrant’ı katletmekle kendi ayaklarına ateş ettiler.

2011 yılında saçma gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklandım. Beni tutuklayan, ulusal ve uluslararası tepki üzerine daha mahkeme başlamadan beni serbest bırakmak zorunda kalan ekip, polisi, savcısı, hakimi ile hapiste şu an.

2015 darbe girişimi /karşı darbesi de bana dokunmadan geçemedi ne yazık ki.

Kıssadan hisse: İnsan hakları ve adalete bir gün her kes muhtaç olabilir ve olacaktır."