(GAZETECİLER.COM) Habertürk yazarı Amberin Zaman günün en çarpıcı Cemaat kritiklerinden birine imza attı. MİT depremiyle başlayan sürecin sonuçlarını yorumlayan Amberin Zaman "Gülen Cemaati'ne karşı oluşan korku duvarı aşıldı" dedi.

'Dokunan yanar' sloganında karşılığını bulan bir 'cemaat korkusu'nun zamanla oluştuğunu kaydeden Habertürk yazarı, MİT krizi sonrasında hükümetin ve medyasının harekete geçmesiyle bu korkunun büyük ölçüde aşıldığını savundu. İnsanların, geçmişte yaptıkları hataların kendilerine karşı kullanılacağını düşünmesi ya da özel hayatlarının baskı altına alınacağı endişesiyle Cemaat'e dokunmamaya özen gösterdiğini belirten Zaman, bu sürecin artık bittiğini insanların çok daha rahat bir şekilde cemaat eleştirisi yapabilir hale geldiğini yazdı.

Cemaat'i eleştirmenin meşruiyet kazandığını tespit eden Habertürk yazarı Medyada eriyen korku duvarı" başlıklı yazısında şöyle dedi:

MİT krizi ilk patlak verdiğinde birçokları Gülen hareketinin adını açıkça kullanmadan olup biteni anlamlandırmaya çalıştı. AK Parti ile cemaat arasındaki krizi steril bir dille "iddia" şeklinde sundu.
Ahmet Şık, Nedim Şener'in durumları ortadayken ihtiyatlı olmakta fayda vardı.
Başbakan Erdoğan karşı taarruza geçip MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı korumaya alan kanunu Meclis'ten şıp diye geçirince psikolojik bariyer aşıldı.
Uzun zamandır "Cemaat hakkında eleştirisel yazılar yazarsam başım derde girer. 28 Şubat veya özel hayatım üzerinden vururlar" endişesiyle yaşayanlar birden rahatladılar. Çünkü daha az korktukları Erdoğan, daha çok korktukları cemaate ilk kez alenen meydan okuyordu.
Fidan'ı sorgulamaya çağıran savcı görevden alınmış, cemaatten oldukları "iddia" edilen birçok İstanbul Emniyet görevlisi tasfiye edilmişti.
Yekvücut oldukları nispette ürküntü salan AK Parti-cemaat ittifakı artık resmen çatlamıştı. Çatlağı bu netlikte tarifeden ilk isim ise Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Yeni Şafak yazarı ve sosyolog Ali Bayramoğlu'ydu.
"Daha az korktukları Erdoğan" diyorum; çünkü 1- Eleştiri dozunuzu ve kullandığınız dili ayarladıkça iktidarla fazla problem yaşamazsınız. Beceremeyince de en kötü ihtimalle işinizden kovulursunuz.
Başbakan'ı kızdırdı diye içeride yatan gazeteci sanırım yok. 2- Er ya da geç Erdoğan gidecek, başkası gelecek. Oysa cemaatin düşman bellediklerinin her an bir yerinden tutturulup "terör örgütü üyeliğiyle" yargılanmaları ve cezaevini boylamaları işten değil. Ayrıca cemaatin adamları seçimle gelmediği için iktidar kimdeyse ancak onların eliyle tasfiye edilebilirler.
Bayramoğlu'nun da altını çizdiği gibi ihtilaf, ideolojiden kaynaklanmıyor. Güç paylaşımından kaynaklanıyor. Devleti ve Meclis çoğunluğunu elinde tutan AK Parti bu avantajını sonuna kadar kullanacağa benziyor. Buna karşın hareketin bünyesindeki netvvork'ler, özellikle medyası karşı atağa geçebilir. Bunun siyasi faturası Erdoğan ve partisi için ne olur, şimdiden kestirmek mümkün değil. Hele ki Cumhurbaşkanı'nın görev süresi, Suriye meselesi ve potansiyel kriz içeren benzer dosyalar belirsizliğini korurken.
Bu çekişme karşısında ellerini ovuşturanların yine de çok sevinmemeleri lazım. Çünkü oluşan hasar, muhalefetin kâr hanesine yazılmıyor. Ancak AK Parti, Erdoğancılar ve Gülenciler arasında bölünürse durum değişir. Bu mümkün mü?
Pek emin değilim, ancak bu sorunun zihinleri meşgul ettiğinden en ufak şüphem yok.
Son iki yazımda bu krizin aslında bazı açılardan hayra vesile olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Nitekim güçlerinin sınırları olduğunu gören her iki tarafın da bir "balans ayarı" yaptığı ortada. Gülenciler kendilerini sorgulamaya ve muhtemelen törpülemeye başlarken öte yandan kendini daha iyi anlatmaya yöneldi. Hükümet ise eleştirilerin odağı haline gelen özel yetkili mahkemelerin gözden geçirileceğinin, Cemil Çiçek'in "Bunların da artık sınırları aştığını düşünüyorum" ifadesiyle ipucunu vermiş oldu.
Yazımın başlığında ifade ettiğim üzere, bir diğer kazanan tarafın kısmen de olsa ifade özgürlüğü olduğunu düşünüyorum.
Yayılan "Dokunursak yanarız" korkusu, bazı Gülencilerin mutlaka işine geliyordu.
Hareket bu sayede büyük ölçüde her türlü olumsuz tartışmadan muaf tutuluyordu.
Artık dengeler değişti. Korku duvarı aşıldı.
Herkes ufak ufak harekete dair yazıp çizmeye başladı.
Bakarsınız gün gelir Başbakan da eleştirilere daha fazla tahammül göstermek mecburiyetinde kalır. Tabii bunu kendi eliyle hepimize vaat ettiği yeni demokratik Anayasa'yla sağlarsa Recep Tayyip Erdoğan başımızın tacı olur.