Özgür Gündem Gazetesi'ndeki "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği"ne ilişkin bir günlük izlenimlerini yazan gazeteci-yazar Celal Başlangıç, ‘Türkiye gündemi’ni şöyle özetledi: “Neredeyse dünyanın bütün kötülükleri gelip toplanmışlar bir masasının üzerine; cinayet, katliam, çatışma, hukuksuzluk, insan hakları ihlalleri, baskı, şiddet, siyasi soykırım...”

Başlangıç, Türkiye’de gazetecilere iki seçenek bırakıldığını vurgulayarak “birincisi tankın yanında, ikincisi de halkın yanında gazetecilik” dedi.

Başlangıç’ın Haberdar’da yayımlanan “Bu ne zulüm, bu ne kan, bu ne ölüm; doymadınız mı artık!” başlıklı yazısından ilgili bölüm şöyle:

Özgür Gündem Gazetesi'ndeki "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği"ne ilişkin bir günlük izlenimlerim bile insana "Bu ne zulüm, bu ne kan, bu ne ölüm; doymadınız mı artık!" dedirtecek aşamayı çoktan geçmişti. Buyrun...
 
AKP DEVLETİNDE GAZETECİLİK; KİMİ TANKIN, KİMİ HALKIN YANINDA
 
Masanın üzerinden sanki kan kokusu, yanık kokusu, barut kokusu geliyor.
 
Neredeyse dünyanın bütün kötülükleri gelip toplanmışlar bir masasının üzerine; cinayet, katliam, çatışma, hukuksuzluk, insan hakları ihlalleri, baskı, şiddet, siyasi soykırım...
 
Bakınca anlıyorsunuz; sağlık hakkı, eğitim hakkı, seyahat hakkı, mülk edinme hakkı, barınma hakkı, beslenme hakkı, çalışma hakkı, kanun önünde kendini savunma hakkı, haberleşme hakkı, hatta en vahimi yaşama hakkı ortadan kaldırılmış.
 
Yok yok, bütün bunlar girdiğiniz bir korku filminde yer alan kurmaca sahnelerden değil....
 
Bunların hepsi neredeyse var; Özgür Gündem Gazetesi'nde sabah toplantısının yapıldığı Yazı İşleri masasının üzerinde yer alan "Türkiye gündemi"nde.
 
Baskıların, gözaltıların, tutuklamaların, ölümlerin, cenazelerin değişmez gündem olduğu bir ülkede 11 Mayıs 2016, Çarşamba gününün payına düşen...
 
AKP iktidarının, Özgür Gündem'e yönelik baskılarına karşı başlatılan direnişe bir günlük "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği" kampanyası çerçevesinde omuz vermek için gazetenin Yazı İşleri masasındayım.
 
Önüne gelen "Gündem"in maddelerini görünce insanın ilk refleksi "Acaba en kabus günü mü seçtim" oluyor ama, biraz sakinleşince, bu ülkenin neredeyse bir senedir zaten daha iyisini yaşamadığını fark ediyorsun.
 
Bir günde bu ülke insanın başına neler gelmiş... Neler yok ki "gündem"de...
 
Gever'den zorla göç ettirilen yurttaşlar, TSK'nın 23 gün önce yaptığı "Operasyon bitti" açıklamasını hatırlatarak "Eğer bittiyse biz neden evlerimize dönemiyoruz" diye tepki göstermişler.
 
Amed'in Sur ilçesinde yaşamını yitirip kimlikleri belirlenmeden Dilok'ta defnedilen ve DNA eşleşmesi sonucu kimlikleri saptanan Gündüz Akmeşe ve Halit Güneş'in aileleri cenazelerini almak için yola çıkmışlar.
 
Özellikle Kürt kentlerinde 100'den fazla belediyeye sahip olan DBP Genel Başkanı gözaltına alınmış. Partinin Diyarbakır'daki Genel Merkezi basılmış. Her yerden gelen Kürt Siyasi Hareketi'ne yönelik "soykırım" girişimi artık tavan yapmış. Gazete hazırlanırken gündeme ek bir haber daha geliyor; Yüksek'in gözaltı süresi 24 saat uzatılmış.
 
Amed kent merkezinde zırhlı polis aracına yönelik bombalı saldırıda yaşamını yitiren üç sivil toprağa verilecek. Aralarında DBP'li Bismil Belediyesi Meclis Üyesi de var. Gün içinde akan haberler arasında yer alıyor saldırıyı HPG'nin üstlendiği.
 
Antalya'da bir ihbar mektubuyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra 12'si tutuklanan 17 çocuk hakkında savcılık tarafından iddianame hazırlanmış. "Örgüt üyeliği ve propagandası"yla suçlanan çocukların telefon görüşmelerindeki "Akşam maç var" sözü eylem hazırlığı için şifreli konuşma olarak değerlendirmiş. Avukat Hakan Evcin, çocukların işkence altında ifadelerinin alındığını söylemiş...
 
"Sur direnişinde katledilen ve cenazeleri aylar süren girişimlerin ardından Dilok'tan alınan Turgay Girçek ve Cihat Morgül'ün cenazeleri Yeniköy Mezarlığı'nda defnedilecek.
 
"Gündem"in Türkiye'ye ilişkin "Politika/Hak İhlali" bölümündeki maddeler böyle uzayıp gidiyor.
 
Zaten muhalif gazeteciler, Kürt gazeteciler "gündem"in bir başlığını "Politika/Hak İhlali" diye açarak bu ülkede yaşadıkları gerçeği yeteri kadar ortaya koymuşlar aslında.
 
Bir de "gündem"lerinin "Yaşam" bölümündeki ilk maddesine bakarak hayatımızın yıkımla, kanla, ölümle ne denli kuşatıldığını daha iyi anlayabiliriz:
 
"Hezex'te soykırım saldırılarının izleri silinmeye devam ederken, yakılıp yıkılan evlerin enkazından geriye kalanların toplandığı hurdalık alan ise yaşatılan vahşetin resmi. Yıkıntılardan geriye kalan buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın, televizyon, çelik kapı, su depoları ve tencere gibi eşyalar hurdacılar için yeni ekmek kapısı oldu."
 
Böyle uzayıp gidiyor "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni" olduğum Çarşamba günkü Özgür Gündem Gazetesi'nin günlük haber akışı.
 
Eğer gündem maddelerinin böyle oluştuğu bir ülkede yaşıyorsanız, kendinize "gazeteciyim" diyorsanız, azıcık vicdanınız da varsa nasıl bir gazete yaparsınız?
 
Oturur her birinde ayrı bir insan dramının, kanın, gözyaşının, adaletsizliğin, baskının, katliamın satır satır yer aldığı bu "haber gündemi"nden iyisiyle, kötüsüyle; doğrusuyla yanlışıyla ancak Özgür Gündem gibi bir gazete yaparsınız.
 
Başka türlüsünü yapmak için sadece mesleğinize değil, insanlığınıza da ihanet etmeniz gerekiyor.
 
AKP devleti bu ülkede gazetecilere iki seçenek bıraktı; birincisi tankın yanında, ikincisi de halkın yanında gazetecilik.
 
Türkiye'de "halkın yanında" gazetecilik yapmanın bedeli ağır.
 
Ama ödenmez değil!...