Can Dündar, Milliyet gazetesindeki köşesinde "ODTÜ hep direndi" adlı bir yazı kaleme aldı.

Dündar, kaleme aldığı yazısının girişinde ODTÜ için, "Teslim olmayan, korkmayan bir kampüs. Hocalarıyla, öğrencileriyle, eylemleriyle baş eğmeyen bir yapı... Tepkisini gösteren, gerekirse kavga eden, stadına ‘Devrim’ yazan bir üniversite. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını saklayan okul. Emperyalizme karşı verilen devrimci mücadelenin yüksek öğrenim yurdu. Burası ODTÜ... Bulaşanın hayır göremediği bir kurum..." dedi.

Can Dündar'ın o yazısı:

16 Ocak 1971 gecesi ODTÜ Rektörü Prof. Erdal İnönü’nün Mebusevleri’ndeki evinin telefonu çaldı.

İnönü telefonu açtı. Karşıdaki ses:

“- Ben Deniz Gezmiş’im” dedi.

İnönü bir kez Deniz Gezmiş’le karşılaşmıştı.

Üniversitenin garajlar kısmında bir öğrencinin olay çıkardığını duyunca oraya gitmiş, karşısındaki uzun boylu parkalı gence “Ne istiyorsun?” diye sormuştu. Konuştuğu gencin Deniz Gezmiş olduğunu sonradan öğrenmişti.

Telefonda yine “Ne istiyorsun?” diye sordu.

“Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?” dedi karşıdaki ses...

Ve telefonu kapattı.

O günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ODTÜ yurtlarında kaldıkları, silahlandıkları söylentileri yayılmıştı. Üniversitede olaylar çıkmaya başlayınca, henüz 4,5 aylık rektör olan İnönü de yurtları kapatma kararı almış, bizzat gidip arama yapmış, İçişleri Bakanlığı’na başvurup kampüs çıkışında bir jandarma karakolu kurulmasını istemişti.

Telefon kapanır kapanmaz alt kattan şiddetli bir patlama sesi duyuldu. İnönü’lerin iki katlı evlerinin giriş kapısı dinamitle havaya uçurulmuştu.

Önce irkildiler; sonra bu saldırının öldürme değil, korkutma amaçlı olduğunu, üst katta olduklarını teyit için telefon edildiğini fark ettiler.

İnönü, o gece arayanın Deniz Gezmiş olduğuna hiç inanmadı.

ODTÜ her zaman devrimci öğrenci birliklerinin protesto gösterilerine sahne oldu. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını saklayan okul ODTÜ’de, rektörler ve öğretim üyeleri de çok zaman öğrencilerinin arkasında durdu. ODTÜ, eylemler nedeniyle defalarca güvenlik güçlerinin ablukasına alındı. Kampüste yaşanan polis-öğrenci çatışmalarında birçok kez kan da aktı.

4 BİN KİŞİLİK KUŞATMA

Bu bombalamadan yaklaşık 1,5 ay sonra Deniz Gezmiş ve arkadaşları 4 Amerikalıyı kaçırdı. ODTÜ’de saklandıkları söylendi.

5 Mart günü sabah 04.00 sıralarında 4 bine yakın asker ODTÜ’yü kuşattı. Rektörü uyandırdılar. İnönü yurtlara öğrencilerle görüşmeye gitti. Öğrenciler, “Arananlar burada değil, polisi yurtlara sokmayız” dedi.

Sabah 6’ya doğru çatışma başladı. İnönü, yeniden yurtlara gidip öğrencilere “Yapmayın” demek istedi, askerler mani oldu.

Çatışmada ağır yaralanan Şener Erdal kan kaybından öldü.

Büyük kuşatma öğleyin askerin havan ateşi açma tehdidiyle sona erdiğinde 1i er, 1’i öğrenci olmak üzere 3 ölü, 30 yaralı vardı.

Öğrenciler, devasa “Devrim” yazısıyla ünlü stadyuma hapsedilip teker teker sorgulandı.

50 öğrenci tutuklandı. ODTÜ yetkilileri için tahkikat açıldı; İnönü savcılığa çağrıldı.

Yurtlarda Amerikalılar bulunamadı; 5 tabanca çıktı.

Haber duyulunca ülkedeki diğer üniversiteler ayağa kalktı.

AP Hükümeti denetimindeki Mütevelli Heyeti, öğretim üyelerinin oluşturduğu Akademik Konsey’i lağvetti, üniversiteyi kapattı. Rektör Erdal İnönü de 10 Mart’ta istifa etti.

2 gün sonra Hükümet, bir askeri muhtıra ile devrildi.

AJANIN MİSYONU BİTTİ

Bu olayları bizzat rahmetli Erdal İnönü’den dinlemiştim.

Öğrencilerin okul yönetiminde yer almasından yanaydı, ama şiddete bulaşmalarına karşıydı. Çatışmaları engellemek için elinden geleni yapmış, başaramamıştı.

12 Mart’tan sonra savcılık tarafından ifade vermeye çağrıldığında ise kırılmış, kendi deyimiyle “meyus” olmuştu.

Asıl ilginç belge yıllar sonra Dev-Genç ana dava dosyasından çıktı (Bkz: Nuri Çalışkan, “ODTÜ Tarihçe”, Arayış, 2002, s. 121):

MİT Müsteşarı Nurettin Ersin, askeri savcılığa gönderdiği bir yazıda “ODTÜ öğrencisi Eyüp Temeltaş, teşkilatımızın istifade ettiği bir kimsedir” diyor, takibat dışı bırakılmasını istiyordu.

Temeltaş, o işgalde jandarmaya ateş açtığı iddiasıyla tutuklanan öğrencilerden biriydi. MİT’in yazısından 2 gün sonra salıverildi.

BAŞKA KAPIYA!

40 sene sonra ODTÜ geçen hafta bir kez daha bir güvenlik işgali yaşadı.

Yine protesto etti; yine çatışma çıktı.

Yine bir öğrenci ölümcül yara aldı, öğrenciler tutuklandı, diğer üniversiteler ayağa kalktı.

Ve yine Başbakan, -tıpkı 12 Mart’ın Başbakanı gibi- üniversiteyi isyan çıkmış bir cezaevi gibi kuşatarak savaş alanına çeviren güvenlik güçlerini değil, öğrencileri ve onları yetiştiren öğretim üyelerini suçladı.

Bu kısa tarihçeden alacağımız iki ders şudur:

Öğrenciye şiddet, ülke için felakettir.

ODTÜ, aşırı güçle dize getirilemez. Oraya kışla kapısından değil, ancak öğrencinin kalbinden girilebilir.

HASAN TAN DA HOCALARI SUÇLAMIŞTI

Prof. Hasan Tan da Başbakan Erdoğan’ın cümlesini kurmuştu bir zamanlar:

“Öğrencileri öğretim üyeleri kışkırtıyor” demişti.

1977 yılıydı.

Milliyetçi Cephe Hükümeti, ODTÜ’yü dizginleyebilmek için rektörlüğe, Aydınlar Ocağı Yönetim kurulu üyesi, MHP’li Hasan Tan’ı atamıştı.

Öğrenciler boykota gitti.

Tüm dekanlar, bölüm başkanları istifa etti.

Hasan Tan, “Beni istemeyenler sol mihraklardır” diyerek okulu kapattığını açıkladı.

ODTÜ bir kez daha 2500 jandarma ile kuşatıldı. Yine gergin saatler sonucu 3 bin öğrenci yurtlardan çıkarıldı, arama yapıldı.

Tan, okuldaki sendikalı işçileri kovup 150 ülkücüyü işe aldı.

Bu karar, çatışmaları hepten artırdı.

Haziran 1977’de bir öğrencinin okul girişinde jandarma tarafından öldürülmesinin ardından Hasan Tan istifa edip yurtdışına gitmek zorunda kaldı.

COMMER OLAYI

‘ODTÜ’ye dokunan yanar hocam!’

ODTÜ’deki 5 Mart işgalinin bir başka ilginç detayı, Amerikan Senatosu’ndaki tartışmadır.

Olaylar büyüyünce Senato’dan Robert Byrd, ODTÜ’ye yapılan yardımın kesilmesini istemişti.

“Amerikan vergi mükellefinin parasının Amerikan aleyhtarı genç devrimcilere gitmesini anlamak güçtür” demişti.

Gerçekten de ODTÜ, Amerika’nın önayak olmasıyla kurulmuş bir üniversite olarak yıllarca Amerikan emperyalizminin en dişli muhaliflerinden oldu.

Yeni kuşaklar bu direnci, kampüs içindeki Amerikan fast food restoranına yönelik tepkiyle hatırlıyor olabilir.

Ancak bu muhalefetin simge eylemi ABD Büyükelçisi Commer’in arabasının yakılışıdır.

Vietnam’da CIA adına görev yaptıktan sonra 1968 sonunda Ankara’ya elçi atanan Commer, protestolarla karşılanmıştı.

BENZİN DEPOSUNA KİBRİT

Atandıktan birkaç gün sonra, 6 Ocak 1969 günü ODTÜ’yü ziyaret cesaretini gösteren Büyükelçi, Rektör Kurdaş’la yemekteyken arabasının yanmakta olduğunu öğrendi.

Zırhlı aracı taşlayıp tahrip edemeyen öğrencilerden Hüseyin İnan, Sinan Cemgil’in atkısını arabanın benzin deposuna sarkıtmış ve kibriti çalmıştı.

ODTÜ’lüler, yanan aracın önünde hatıra fotoğrafı çektirdiler.

Sonradan okul kapatıldı. 7 öğrenci tutuklandı.

ODTÜ’deki tüm dernekler bunu bir bildiriyle protesto etti; bildiriye imza atanlar arasında “ODTÜ Ülkü Ocağı” da vardı.

Öğrenciler ilk duruşmada serbest kaldı.

Commer 4 ay sonra elçiliği bırakıp ABD’ye dönmek zorunda kaldı.

Rektör Kurdaş ise o yılın kasımında istifa etti.

TARİH VE TEKERRÜR

Geçen hafta Başbakan’ın 3 bin polisle ODTÜ’ye girmesi ve kampüsün gaza boğulmasıyla, üniversitenin maceralı tarihine yeni bir baskı sayfası eklenmiş oldu.

Ama o tarihi bilenlerin açıkça görebileceği gibi, ODTÜ’ye bulaşmak, yöneticilere pek hayır getirmemiş, buna karşın ODTÜ’nün üniversiteyi savunma azmini ve özgür üniversite direncini perçinlemiştir.