Sabah gazetesinin 27-28 Aralık sayılı nüshalarında yayımlanan “Cemaatin emniyet imamı” haberinde, Gülen cemaatinin emniyetteki yapılanmasının yöneticisi olduğu öne sürülen Osman Hilmi Özdil ile kardeşi Yasin Özdil’in vasıtasıyla görüştüğü öne sürülen Bugün gazetesi yazarı Adem Yavuz Arslan, Sabah gazetesi yönetimi ve muhabirleri hakkında suç duyurusunda bulunacağını ifade etti.

Adem Yavuz Arslan, "Habere göre Özdil'in kardeşi Yasin Özdil ile görüşüyormuşum.  Bu haber (!) ile ilgili her türlü yasal hakkımı kullanacağımdan Sabah yönetimi ve muhabirleri emin olsun. İşe suç duyurusu ile başlıyorum. Her şeyi ile yalan olan bu haberin hesabını yargıya verirler" görüşünü dile getirdi.

Yavuz Arslan, söz konusu telefon görüşmeleriyle ilgili olarak ise  “Haberde iddia edilen Yasin Özdil'i tanımam. Görüşmüşlüğüm de yok. Telefon arşivimi taradım. Başı ve sonu verilen numaraya uyan tek numara var o da sigorta şirketinin. Yaklaşık 5 yıldır, yılda bir ya da iki kez arayıp kasko ve sigorta işlemleri için konuştuğum bir numara” dedi.

Adem Yavuz Arslan’ın Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Bugün gazetesinin bugünkü (29 Aralık) nüshasında yayımlanan, “Yalan rüzgarı ve Sabah'ın kara propagandası” başlıklı yazısı şöyle:

Yalan rüzgarı ve Sabah'ın kara propagandası

Cumhurbaşkanı Gül'ün meşhur tweet'inde dediği gibi' İnsan gerçekten hayret ediyor.'

Türkiye, tarihinin en büyük devlet krizlerinden birini yaşıyor. Yolsuzluk iddiaları son derece vahim. Ama asıl vahim olan hukuka yapılan müdahaleler.  Yürütme, soruşturmalara alenen müdahale edip mahkeme kararını uygulatmadı. Polis teşkilatı hallaç pamuğu gibi dağıtıldı, savcı soruşturmadan alındı. Görevden alınan savcının deyimiyle kaçan kaçtı, deliller karartıldı.

Dünyanın neresinde bu çapta bir skandal olsa, gazeteciler o konuyu didik didik eder.

Geçtiğimiz günlerde bu köşede; skandala karışan politikacıların ve gazetecilerin bu durum karşısında ne yapmaları gerektiğinin yaşanmış örneğini aktarmıştım.

Fakat gelin görün ki Türkiye'de medya farklı bir anlayışta. Yolsuzluğu soruşturan, haber yapan ajan yaftası yiyor. Canhıraş bir şekilde 'yolsuzluk yok, her şey komplo' diyen cephe ise yalan yanlış haberleri manşete çekiyor.

Gerçi onları 28 Şubat'tan tanıyoruz ama en azından koro halinde söylenen 'yeni Türkiye'de bunlar olmaz sanıyorduk.

Operasyon olduğu açıkça görülüyor

Bir kısmı ancak polisiye romanlarda olacak ajan senaryoları yazarken Sabah Gazetesi çıtayı bir adım daha yukarı çekti.

İddialarına göre 'paralel devlet'i deşifre etmişler.

Böyle bir devlet varsa ve hukuk dışı işler yapıyorsa gereği mutlaka yapılmalı.

Ancak benimle ilgili yazdıklarını görünce yapılanın operasyon olduğu açıkça görülüyor.

Şöyle ki; Sabah'ın 'özel istihbaratçıları'nın haberine göre ben 'Emniyetin imamı' dedikleri Osman Hilmi Özdil ile dolaylı görüşüyormuşum.

Birtakım telefon numaraları da yayınlamışlar. Habere göre Özdil'in kardeşi Yasin Özdil ile görüşüyormuşum.  Bu haber (!) ile ilgili her türlü yasal hakkımı kullanacağımdan Sabah yönetimi ve muhabirleri emin olsun. İşe suç duyurusu ile başlıyorum. Her şeyi ile yalan olan bu haberin hesabını yargıya verirler. Ancak benim özellikle merak ettiğim bir konu var. Haberde iddia edilen Yasin Özdil'i tanımam. Görüşmüşlüğüm de yok. Telefon arşivimi taradım. Başı ve sonu verilen numaraya uyan tek numara var o da sigorta şirketinin. Yaklaşık 5 yıldır, yılda bir ya da iki kez arayıp kasko ve sigorta işlemleri için konuştuğum bir numara.

Ben yoğunluktan unutursam onlar beni arayıp sigortamı yenilerler. Görünen o ki ya onların ya benim telefonum dinlenmiş.

Dinleyen ve bu bilgileri Sabah'a servis eden 'istihbarat kurumu' konuşmaları da biliyordur.Yani ortadaki ilişkinin sadece sigorta işi olduğunu açıkça biliyorlar. Kaldı ki bir gazeteci herkesle görüşür. Görüşmesinde suç unsuru yoksa 'neden görüştün' denemez. Dediğim gibi yaptıklarının hesabını yargıda soracağım. Fakat görünen şu; birileri yapmayı planladığı kumpas ve komplolar için hazırlık yapıyor. Yalan yanlış haberleri tetikçilerine yaptırarak kamuoyunda algı inşası yapıyorlar.

Daha önce de Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, AK Partili Hakan Şükür'ün istifasını benim yazdığımı iddia etmişti. Onu da yargıya havale ettim. Bakalım TV'den duyduğum istifayı nasıl bana yamayacaklar? Hatta daha da uçup yazdığım kitaplara iftira atanlar oldu. Böylece susturamadıkları bir gazeteciye karakter suikastı yapıp itibarsızlaştırmaya, imkan bulurlarsa da komplolarla mahkûm ettirmeye çalışıyorlar.

Bu ve benzeri kara propaganda haberleri artarak devam edecek gözüküyor. Bugüne kadar alenen yalan yazanlar yarın neler yazmaz!

Ama yanıldıkları şey şurada.

Başbakan Erdoğan'ın sık sık söylediği gibi 'Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz.' Kurduğunuz komplolar, ürettiğiniz yalanlar en fazla kendi başınızı yer. (Gazeteciler.com)