Radikal’de yayımlanan (4 temmuz) mülakatımda söylediğim bir söze karşılık Sırrı Süreyya Önder’in gene gazetede yayımlanan (5 temmuz) yazısı benim önümüzdeki birkaç günümü dolduracak herhalde. Benim cümlem şu: “‘Yetmez ama evetçiler ölen adamların ölümünden sorumludur’ diyen Sırrı’ya arkadaşım olduğu halde oy verecek halim kalmamıştı.”

Sırrı, yazısında belirttiği gibi, telefonla aradı ve böyle bir şey söylemediğini belirtip nereden çıkardığımı sordu. Doğrusu, ben de bunun kaynağını hatırlayamadım. Benim açımdan asıl sorun, onun da böyle konuşanlarla aynı paralelde davranmasıydı. Referanduma giden süreçte Sırrı bu konuya ve onunla ilişkilendirilen başka konulara dair birçok yazı yazmış ve birkaç tartışmaya da katılmıştı: Rasim Ozan Kütahyalı ile, Roni Margulies’le. Sanırım buralarda söylediklerinden benim zihnimde kalan “toplam” bir izlenim bu. Ama şimdi de bakıyorum, ‘ölenlerden onlar sorumludur’ dediği bir yazısı yok. Şu halde benim aklımda yer eden şey yanlış. Yanlış bir şey söylemişsen, önce özür dilemek gerekir. Ben de önce bunu yapıyorum.

Ama, tartışılan sorunun kendisi ve tartışılma biçimi o kadar basit değil. Sırrı, ta 7 ocakta, “Sağdıç’ın Emeği” başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Orada, referandumu desteklemekten yana sosyalistlere “sağdıç” diyordu. Yani bu insanlar, AKP’nin yardakçısı veya yerine göre “akıl hocası”ydı. Kendi cümlesi şöyle: “Ne acıdır ki egemenlerin gerdeğine sağdıçlık ettiniz.” Şöyle nitelemeler de var: “Bir yanda talan edilmiş bir hak ve özgürlük bedeni, bir yanda sizin sağdıç emeğiniz. Bu geceye peşkir tutmuş olmanın ağırlığı yanında yumurtanın özgül ağırlığı...” “Yumurta”ya bu ani geçiş de aynı günlerde bir yerlerde bazı öğrencilerin birilerine yumurta atması ve onunla ilgili tartışmalarda da Sırrı’nın yumurta atanlardan yana olması. Bu arada, “zelil hal” gibi düpedüz hakaretamiz sözler de eksik değil.

Aynı yazıda Sırrı “Dün ODTÜ öğrencilerine reva görülen zulme bakın...” diye başlayan cümlesi ve benzerleriyle “yetmez ama evet” diyenlerin bunlara sebep olduğu izlenimini yaratıyor, ayrıca, “Yoksulların altı ayına sebep oldunuz” gibi cümleleriyle, “ima”nın ötesinde, doğrudan doğruya suçluyordu. “Hayır” demeyi veya boykotu savunanlara “Ergenekoncu” denmesinden şikâyetçiydi ama bana çok çirkin gelen bu “peşkir tutma” edebiyatını yapmaktan geri durmuyordu.

Sırrı’ya “Ergenekoncu” demek aklımın kıyısından geçmez (“hayır” demiş daha binlerce kişi için de öyle tabii). Ama referandumda “hayır” demenin, “hayır” oylarının sayısını yükseltmiş olmanın, Ergenekon mücadelesi veren kesimin işine yaradığı, durumun nesnel olarak böyle olduğu, bu sonucu verdiği kanısındayım. Ama bu kanıdan giderek “peşkir tuttunuz” diye “haber kipi”nde cümle kurmayı doğru bulmam.

Yani, daha başka örneklere, alıntılara girmeden, Sırrı’nın o günlerde başlayan ve bugünlere devam eden tavrında, zaten nicedir yaşadığımız bu “sol-içi bölünme”de benim olmadığım cephede olduğunu gösteren epey çarpıcı özellik vardı. Bunların toplam etkisinde, belki başkalarının söylediği bir şeyi onun söylediğini sanarak, belki tartıştığı birinin “senin söylediğin buraya varır” dediği bir şeyi sahiden söylediğine yorarak, o cümleyi söyledim. Dediğim gibi, yanlış söylemişim.

Söylerken, benim Sırrı’yla ilgili şikâyetim, bu tavır almayı böyle akıldışı bir noktaya vardırmasıydı. Ama Beynelmilel gibi çok sevdiğim bir filmi yapmış, tanıdığım ve birçok özelliğinden hoşlandığım, değer verdiğim bir kişiydi. Onun için de, gene o cümlede, “arkadaşım” demiştim. Nitekim, telefon ederek böyle bir şey söylemediğini ve düşünmediğini söyleyince, içim ferahlamıştı. Şimdi onun yazısına bakınca “sömürge aydını” olduğumu görüyorum. Komünist filan olmadığımı görüyorum, ‘... insanların onurları ve hayatları üzerine bu kadar keyfî, bezgin, sarhoş kelâmları eden’ biri olduğumu da görüyorum. “Arkadaşım Sırrı” demiştim ama kendimin onun “arkadaşı” olmadığımı ayrıca anlıyorum.

Sırrı, bu arada, kendisiyle bir ilgisi olmayan alanlara da girerek, Hopa’da ölen Metin Lokumcu ya da Kürt politikasının nasıl olması gerektiği üstüne “söz”lerimden sonuç çıkarmış. Bunlar da doğru değil. Ama anlatması uzun sürer. Bunlar böyle bir tartışma hiç olmasa da benim yazdığım ve yazacağım konular. Önümüzdeki günlerde onları ele alacağım.

Tartışmaların öncesi:

Tartışmayı başlatan Murat Belge röportajı: 'Bu hükümetten beklentim kalmadı artık'

Sırrı Süreyya Önder'in ilk cevabı: ‘Belge safari şapkalı sömürge aydını’

Sırrı Süreyya Önder'in ikinci cevabı: ‘Kaybedilmiş bir seçmen olarak Murat Belge ve çevresinin çevresi'

Lale Mansur, Zeynep Tanbay ve Ergin Cinmen: Entelektüeller AKP'yi tartışıyor

Yıldıra Oğur da topa girdi: ‘Hoooopp! Bi dakka...’