Ahmet Altan, Taraf gazetesindeki köşesinde İşkence, Sitti Ana ve Medya başlığı ile işte böyle yazdı:

 

"Bir ülkenin ışığı medyasıdır" diyen Altan, şöyle sürdürdü yazısını:

 

Medyanın şalterini indirdiniz mi bütün ülke kararır ve olanları kimse görmez.

 

Bizim medya, şalteri genellikle inik duran bir medya. Parayı veren şalteri aşağıya çekiyor.”

 

İşte o yazı:

 

İşkence, Sitti Ana ve Medya

 

Bir ülkenin ışığı medyasıdır.

Medyanın şalterini indirdiniz mi bütün ülke kararır ve olanları kimse görmez.

Bizim medya, şalteri genellikle inik duran bir medya.

Parayı veren şalteri aşağıya çekiyor.

Ahlaksızlık ve mesleğine ihanet bir “suç” olsaydı bu medya herhâlde müebbede mahkûm olurdu.

Böylesine ahlaktan, vicdandan, haysiyetten yoksun bir medyanın örnekleri herhâlde vardır ama o medyaya sahip ülkeler sanırım bu toplumdaki insanların benzemekten çok hoşlandıkları toplumlar değildir.

İşkenceden mahkûm olmuş bir polis şefi İstanbul’da üst düzey bir göreve atanıyor.

Mahkemede mahkûm olmuş.

Yetmemiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de Türkiye bu “davaları” yeterince iyi sorgulamadığı ve gereğini yapmadığı için suçlu bulunmuş.

İşkenceye uğrayan, ırzına geçilen kadınların anlattıkları korkunç.

Medyanın, ne işkence mahkûmu olan polisle, ne de “işkenceden mahkûm olan bir polisi” terfi ettiren siyasi iktidarla bir sorunu var.

Bu ülkenin medyasına böyle bir tayin normal gözüküyor.

Ben 17 yaşında Akşam gazetesinde stajyer muhabir olarak çalışmaya başladığımda beni Emniyet’e göndermişlerdi, orada polislere gidip “hadi sanıkları dövelim” diyen muhabirlere rastlamıştım, bir gazeteci falakanın sopasını da tutmuştu.

O günden bugüne çok da değişen bir şey yok gördüğüm kadarıyla.

Bugün de aynı “falakanın” ucunu sessizlikleriyle tutuyorlar.

Bu ahlaksız sessizliği benimseyen medyanın bir kısmı da “dindar”, gidin her akşam bir iftarda rastlarsınız onlara, işkencecilik karşısında sus, kadınların ırzına geçtiği için yargılanan birinin siyasi iktidar tarafından terfi ettirilmesi karşısında ağzını açma, sonra da git “dindar” biri olarak iftarını yap.

Dindarlık böyle mi oluyor?

Bu insanların dini, “vicdanlı” olmayı, dürüst olmayı, işkenceye sesini çıkarmayı icap ettiren bir din değil mi?

Ne oldu şu “dilsiz şeytana”?

Bütün dilsiz şeytanları “muhafazakâr medyaya” yönetici ve köşe yazarı mı yaptılar?

Bugünkü siyasi iktidarın rakibi olan birileri “işkenceci polisi” terfi ettirseydi de görseydiniz, nasıl dürüst ve ahlaklı sesler çıkarırlardı ama bunların ahlak anlayışı “iktidarın” sınırına geldiğinde bitiyor, o sınırdan sonra ahlaka da vicdana da yer yok.

Süslü otellerde hurmalı iftar var.

Sadece gazeteciliği değil dini de kirletiyorlar.

Askerî vesayet sırasında generallerin postalları arasında dolaşanlar hayatları boyunca kurtulamayacakları biçimde lekelendiler, şimdi de “dindar ve muhafazakâr” görünümlü olanları kirleniyor.

Askerî vesayetin gazeteleri zaten alıştıkları işi yapıyorlar, o zaman generallerin yaptıklarını saklarlardı, şimdi siyasi iktidarın yaptıklarını saklıyorlar.

Babam bir keresinde bunlara benzeyen bir adama kızıp, “onun oturduğu yerde yağ lekesi kalır” demişti.

Bunların çıkardığı gazeteler yağ lekesi içinde.

Sadece işkenceciler karşısında susmuyorlar, 79 yaşındaki Sitti Ana’yı “örgüt propagandasından” mahkûm edip hapse attılar, kimseden ses çıktığını duymadım.

79 yaşında.

Bahçelievler’de yedi genç insanı elbise askısının telleriyle boğanları hapishaneden serbest bırak, 79 yaşındaki kadını hapse at, buna da adalet de.

Medya da “evet bu adalettir” diye alkışlasın.

Ne oldu adalet adına Silivri’ye gidenlere?

Silivri’de yatanlar için yüreği sızlayanlar, 79 yaşındaki kadının hapse girmesi karşısında niye dillerini yuttular?

79 yaşındaki kadın Kürt.

Irzına geçilip, işkenceden geçirilenler solcu.

Kürt’sen, sol bir örgüte katılmışsan, sen hapsi de işkenceyi de hak ediyorsun bu medyanın gözünde.

Askerî vesayetçisi, dindarı, muhafazakârı hiç fark etmiyor, topunun ahlakı aynı ahlak.

İktidar şalterini indirmiş bunların.

Işığını çoktan karartmış.

O karanlıkta katilleri rahatça serbest bırakıyor, işkencecileri terfi ettiriyor, 79 yaşındaki kadınları “adalet” adına hapse atıyor.

Bizim gazeteyi okumayan hiç kimse bir işkencecinin polis şefi olduğunu bilmiyor, 79 yaşındaki bir kadının hapse atıldığını bilmiyor.

En büyük camiyi yapmışlar, Başbakan’ın sözlerini bir mermere kazıyıp caminin duvarına asmışlar, camisinin duvarına “Başbakan’ın sözünü” asmayı olağan gören “dindarın” çıkarttığı gazetede de işkencecinin terfi ettirilmesine ses çıkarılacak değil ya.

Yaşlı kadınların hapsedilmesine isyan edecek değil ya.

Övün Başbakan’ınızı, övün iktidarınızı, yaltaklanın, yerlerde yuvarlanın.

İftarlara gidin.

Hurmayla açın iftarı ya da zeytinle, sevabı büyüktür, işkencecilere ses çıkarmayın ama...

Yaşlı kadınların hapislere konmasına ses çıkarmayın.

Adamız diye de dolaşıyor bunlar.

“Dilsiz şeytanın”
hiç olmazsa şeytanlığı belli, bunlar bir de “dindar” kılığına giriyorlar insanları kandırmak için.

Konuşun hadi, konuşun da sesinizi duyalım, anlatın bize işkenceciyi terfi ettirmek neden iyidir, neden 79 yaşındaki kadını hapse attırmak çok yararlıdır.

Hiç utanmanız kalmadı, değil mi?

Hurmalarla birlikte yediniz utanma duygunuzu da.