Madımak: Carina’nın Günlüğü‘ filminin senaristi ve yönetmeni Ulaş Bahadır, yakılan HDP binalarına ve saldırganların ceza almamasına dikkat çekerek, “Madımak ruhu yakmaya devam ediyor” dedi.

Madımak: Carina’nın Günlüğü adlı, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta katledilen aralarında çok sayıda şair ve yazarın da bulunduğu insanların öyküsünü Türkiye’de ilk kez kurgusal olarak işleyen film, Cuma günü vizyona giriyor.

1993’te Sivas’taki Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden tek yabancı uyruklu olan Hollandalı tez öğrencisi Carina Cuanna Thuijs’in tuttuğu günlüğünden yola çıkan yapım, Sivas’ta yaşananları bir kez daha gündeme getirdi. Filmde, Sivas katliamından önce Carina’nın Ankara’da kaldığı aile ile birlikte yaşadıkları, çevrede yaptığı araştırma ve gözlemler bütün açıklığıyla anlatılırken Sivas’ta yaşananlar ise dönemin basınına ve televizyonlara yansıdığı kadarıyla kalmadan, kurgusal öğeler katılıp, işin iç yüzünü anlatan kayıtlardan derlenerek veriliyor. Bir de filme yöneltilen bazı eleştiri ve tehditler var.

Filmin genç yönetmeni ve senaristi Ulaş Bahadır Taraf gazetesinden Levent Elpen ile konuştu. Taraf’ta yayınlanan söyleşi şöyle:

– Şimdiye kadar neden bir “Madımak” filmi yapılamadı size göre ?

Çünkü dava süreci devam ediyordu. Bu durumda kimse film yapmak istemez, yapamaz da. Fakat dava zaman aşımından düştüğünde, “Zamanın başbakanı” çıkıp “Devletimiz, milletimiz için hayırlı uğurlu olsun” deyince, bunun önü açılmış oldu. Tabii hassas bir konu olduğu için de dokunulamadı.

“BİR PARTİNİN BİNASINI KUNDAKLAMAK ‘TERÖR EYLEMİ’ DEĞİL Mİ?”

-Bu konunun işlenmemesi için baskılar da oluştu mu?

Şahsen bu toplumda kimlik sorunu yaşayan bir birey olarak bu konuya elbette duygusal bakıyorum. Gözümü karartıp, hiçbir şeyden çekinmeden bu filme giriştim. Fakat elbette birçok sinemacı için bu geçerli değil. Filmin zamanlaması da şu günlerde yaşadığımız olaylara denk düştü… Aslında bir yıl önce çekimlere başladım ama ne yazık ki süreç yine aynı süreç oldu. Halkımız, üç yaşındaki çocuğunun cesedini buzdolabında saklar oldu. Yollar kapandı, bazı bölgeler ulaşılamaz oldu. HDP’nin binaları kundaklanmaya başlandı. Sonra üstüne bir de güya barış, kardeşlik, teröre lanet mitingleri yapılmaya başlandı. İyi de terörün var olması için ille ismi konmuş bir örgütün mü ortada olması gerekiyor? Bir siyasi partinin binasını kundaklamak, “terör eylemi” değil mi? Bundan büyük teröristlik mi olur! Üstelik bu canlı yayında kameraların önünde, aynen Madımak gibi yapılıyor ve kimse ceza almıyor. Terör kavramı hakkında bu ülkede ciddi soru işaretleri var. Bir siyasi partinin binasını, içinde insanların var olduğunu bilerek cayır cayır yakmak, nedense “terör” sayılmıyor.

“CAMİLERDE, FİLM GÖSTERİLMESİN DİYE VAAZ VERİLİYOR”

-Sizce, filminiz bu konunun artık sorgulanmasına katkı sağlar mı dersiniz?

Amacımız ve derdimiz bu zaten. Ama her şey yanlış yerden anlaşılıyor. Filmimi, “Bunlar oldu, artık olmasın” yaklaşımı ile ve “Neden” sorusunu sormak için yaptım ama şu an Sivas’ta birileri filmimizin orada gösterilmesini istemiyor. “Madımak: Carina’nın Günlüğü filmi buraya gelmesin” diye camilerde vaaz vermişler. Bunu yapan adam, filmi neresinden anladı merak ediyorum. Üstelik filmi daha görmeden… Yobazlık, “tırnak içinde” budur: Görmediği, dokunmadığı, izlemediği, hakkında fikir sahibi olmadığı bir şeye anında karşı çıkar. Bir diğer eleştiri de şu şekilde yapılıyor: Filmin içinde Alevilik varmış ve halkı ayrıştırıyormuş. Alevilerin bu ülkede yaşamasını “ayrıştırmak” olarak görüyorsan, yapılabilecek hiç bir şey yok zaten. “yorum katmadım”

-Filmde, Madımak Oteli’nin yakılmasında, güvenlik güçlerinin rolüne işaret ediliyor. Bunların filme karşı bir tepkisi söz konusu olabilir mi?

Film vizyona girmediği için şu an hissetmiyorum. Ama film vizyona girdiğinde de oralardan bir tepki gelirse, şunu ortaya koyarım: Bakın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saygım sonsuz. Ailemde TSK mensubu insanlar var. Ben de bu ülkenin vatandaşıyım. Ama canlı yayında yapılanlar, ortada. Asker, olaylar sırasında, o cübbeli sarıklılarla orada pazarlık yapıyor. Sonra da çekiliyor. Böyle bir şey olabilir mi? -Bunun kaydı var yani… Evet, kaydı var. Bunların beni suçlayabilmeleri için önce bu kaydı silmeleri lâzım. O kayıt, benim elimde. Diyelim ki yalan söyledim. 2 Temmuz 1993’de çekilmiş görüntü var. Beni suçlayacak olanların önüne bu görüntüleri koyup, “Bu nedir o zaman” demeyecek miyim? Filmde, siz de provokatörler içinde bulunarak rol aldınız. O zümre, bir kurgu sonucu mu yapıma dahil edildi, yoksa belgesel niteliği taşıyan bir gerçek miydi? Yaklaşık 2.5 yıl önce Özgür Gündem gazetesinde, bu adamlardan bazılarına ait iddialar yayımlandı: “Avrupa’da yaşıyoruz, Türkiye’den kaçtık ama biz Sivas’taki bu olaydan bir iki hafta önce askerî haritada 58’e 47’inci paralel diye geçen Sivas-Erzincan arasındaki kırsal bölgeye helikopterlerle bırakıldık. Üç tim geldik. Her tim 13 kişiydi. 39 kişiyle Sivas’a girdik ve organize olduk. Çok kolay oldu. Camilere girip, bir iki dua ve Elhamdülillah deyince zaten bunları biz kolayca galeyana getirdik.” Filmimde yazdığım her şeyin dayanağı var. Filmde, Vali Ahmet Karabilgin’in söyledikleri aynen, onun ağzından çıkan sözler. Hiçbir yorum katmadım.

UĞUR KAYNAR’A ATIFTA BULUNDUM

-Alevilerden nasıl tepki geldi?

Uyarlama bir senaryo yazdım. Kimseyi üzmek de istemedim. Başından işleyemediğim, Uğur Kaynar’a orada atıfta bulunmak istedim aslında. İyi niyetle yaklaştım. Bunun yanlış anlaşılacağını kırgınlık yaratacağını başka yerlere çekileceğini tahmin etmemiştim açıkçası. Elimden geldiğince, insanlara kendimi ifade etmeye çalışıyorum. Dün, filmin galasında Madımak’ta hayatını kaybedenlerden üçünün ailesi de vardı. Benim yıkıldığım, kendimi kötü hissedeceğim nokta, ailelerin ağzından çıkacak tek bir kötü cümleydi. Filmde meselâ Nesimi Çimen’in de çok uzun sahneleri olmamasına rağmen -ki en önemli yerleri orasıdır aslında- kardeşi Mazlum Çimen, “Bunu düşünmen, bunu kaleme alman, bunun cesaretini göstermen, bizim için takdire şayandır” dedi. Bu, benim için yeterli. Filmde geçen isimlere de çok takılmamak lâzım aslında. Ailelere tek tek açıkladım. Bu sektör bana 300 dakikalık film yapma şansı verse o zaman isimlere tek tek eğilirim hepsinin hikâyesini ayrı ayrı anlatırım. Ama maalesef ele aldığınız konuyu, 90 dakika içinde anlatmanız gerekiyor. Carina üzerinden yürürken, diğer karakterlerden de anlatabildiğimiz kadarını anlatmaya çalıştık. Anlatacak çok şey var aslında. Madımak: Carina’nın Günlüğü, bu anlamda bir başlangıç oldu. Bundan sonra, sinemaya yeni başlayan, derdi olan arkadaşımız, bu konuları işleyecek. Bu filme sahip çıkılırsa, o arkadaşlarımız da cesaretlenecek.

BABAM EVİMİZİN ÖNÜNDE NÖBET TUTMAK ZORUNDA KALDI

-Sinema salonlarına herhangi bir baskı söz konusu mu?

Yok. O anlamda salon sahiplerine sizin aracılığınızla teşekkür ediyorum. Hiçbir şekilde salon sahiplerinden bir tepki yok. Şu anda durumları sıkışık olduğu için bana çok fazla salon verilemiyor ama salon sahiplerinin iyi niyetinden hiç şüphe etmedim. “Doğru bir konu ve filmde provokasyon ve ötekileştirme yok” dediler. Toplumun genelinin acısının yansıması olarak kabul ediyorlar filmi. Olabildiğince hâlâ salonları açmaya, yardımcı olmaya çalışıyorlar.

-Film, Sivas’ta gösterilebilecek mi?

Hayır. Ben göndermiyorum. Onların verdiği tehdit dolu vaazlardan çekindiğimden değil. Niye Başbağlar’ın filmini çekmiyorsun diyorlar bana tweet atıp… Ben Başbağlar’ı da çekerim. Ama önce siz, Madımak’a sahip çıkın, 1 Temmuz’da bir karanfil de siz bırakın. Sivas kirlenmesin diyorsanız, önce bunu siz temizleyin. Önce sen çek Başbağlar’ı… Neyin acısını yarıştırıyorsunuz? Geçenlerde şehit olan asker Kenan Ceylan, Tuzluçayır’da benim komşumdu. Alevi’ydi. Sonra bazı kişiler, Kenan Ceylan’ın evinin önüne gelip “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” deyip slogan atmışlar. Neden babam, Tuzluçayır’daki evimizin önünde ailesini, sevdiklerini korumak için nöbet tutmak zorunda kalıyor?

‘SON SÖZLERİNİ KOYSAYDIK BU FİLM YASAKLANIRDI’

Carina’nın günlüğüne gelecek olursak… Günlüğün aslı, annesinde diye biliyordum. Günlük, Carina, Madımak Oteli’nde hayatını kaybettikten sonra bir kısmı tahrip olmuş şekilde Carina’nın annesine teslim edilmiş. Annesi, olayların 10’uncu yıldönümünde 2003’te Pir Sultan Abdal Derneği genel merkezini, bu günlükten haberdar etmiş. Pir Sultan Abdal Derneği de bu günlüğü Türkçe’ye çevirip kitapçık olarak yayınlamış. Çok sayılı basılmış yalnız bu günlük. Benim şansım, o sayılı baskıya sahip insanların arasında olmam… Tabii ki orijinal günlük, Carina’nın annesinde…

-Günlükte, Carina’nın dilinden yazılan o satırları, tam olarak filmde duyamadık gerçi…

O satırlar zaten filmde açıkça okunmadan, anlatılıyor. Yanında misafir kaldığı aile, Ali Sivri ve Sultan Sivri’nin yaklaşımı onu bir an bile yalnız bırakmama çabaları zaten günlükte geçiyor. Eşinin zorla kapatmaya çalıştığı Kezban isimli bir kadından bahsediyor. Filmin bazı kısımları da tabii ki uyarlama. Ancak Carina, günlüğünde ne bahsetmişse aynen aktardım.

-Otelde yazdığı son satırlarını, filmde sadece Hollanda dilinde yazarken görüyoruz ama ne yazdığını Türkiye’deki seyirci anlamıyor.

Bu filmin, halka ulaşması gerekiyor. Carina’nın son satırlarını filme koyarsam, Kültür Bakanlığı filmi yasaklama gerekçesi yapardı. Uzun uzun düşündük bu konuyu.