Türkiye gerçeği üç büyük katliam… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni anlamak için bu üç katliama bakmak yeterlidir. 2 Temmuz 1993 tarihinde tam gün canlı yayında bir katliam yaşandı. Histerik çığlıkları ile milliyetçi, ırkçı, Müslüman guruplar, ellerinde benzin bidonları ile otelin önüne geldiler. Hiç sakınmadan, bir an bile duraksamadan Allah u ekber bağrışları ile insanları yaktılar. Milyonlarca insan bu vahşeti televizyon ekranlarında izledi. İnsanlar ölürken bile “Allahın adaleti” diye haykırıyorlardı. Bu nasıl bir inanç, inanma hali, nasıl bir insanlık? O kalabalığın içinde toplumun her kesiminden insanlar vardı. O insanlar bugün vali, emniyet müdürü, öğretmen, milletvekili olarak aramızda dolaşıyorlar. Yani bizler, bu ülkede adalet ve özgürlük için yaşayan insanlar hayatımızın belirli zamanlarını hala bu katiller ile yan yana yaşıyoruz.

Katliam ekranlarda yayınlanırken bu ülkenin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller insanlıktan hiç nasibini almamış bir şekilde;  “otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir biçimde zarar gelmemiştir” deme cüretinde bulunmuştu. Zamanın İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu: “Olaylara heykel (Pir Sultan Abdal) neden oldu” diyerek adeta insanlık ile alay geçiyordu. Bu katliamın hesabını bu devlet hiçbir zaman vermedi. Çünkü aslında katliamı gerçekleştirenler ile bu ülkeyi o zaman yönetenler aynı zihniyetin insanlarıydı. Birlikte, işbirliği içinde gerçekleştirdiler bu katliamı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti halkların, inançların özgürlüğü üzerinden değil, bir halkı (Türk), bir inancı (Sunni) temel alarak, diğer bütün hakları ve inançları bastırmak, imha etmek üzerinden şekillenmişti. Bunu sürdürmek için de zaman zaman organize bir şekilde katliamlar gerçekleştirdiler. Madımak katliamı bunlardan bir tanesiydi.

Aleviler özellikle 1990’lı yılların başında daha örgütlü bir şekilde görünür olmaya, talep eden değil istediklerini kendi imkânları ile devlete rağmen gerçekleştiren bir konuma geldiler. Devletin muktedirleri bunu istemiyordu. Aleviler güçlü bir şekilde örgütlü bir güce dönerlerse kendi hayatları yeniden istedikleri gibi inşa edeceklerdi, sisteme karşı itirazlarını büyüteceklerdi ve hatta devletin geçmiş katliamlarından dolayı hesap sormaya başlayacaklardı. Onun için tıpkı, 1934 Trakya, 6-7 Eylül olaylarında olduğu gibi bunları da bir daha hizaya getirmek gerekiyordu. Bunun için haftalarca önce organize bir şekilde bu işe giriştirler. Bir basın açıklaması için onlarca zırhlı araç, yüzlerce polisini alanlara süren devlet yoksa nasıl olurda ellerinde benzin bidonları ile insanları yakmaya gidenleri engelleyemezdi. Plan istedikleri gibi uygulandı. Aleviler şahsında bütün direngen, onurlu insanlara “hizaya gelin” dediler.

Geçmişten gelen tecrübe ile bu kez 28 Aralık 2011 tarihinde başka bir coğrafyada bezer bir katliam icra edildi. Bu kez savaş uçakları ile bombaladılar Kürt çocuklarını. Çünkü onlar da bu devletin “Kutsalları”nı çoktur dikkate almıyorlar, “sınır”larını bilmiyorlardı. 34 tane Kürt çocuğunun bedenleri bombalar ile paramparça oldu onlar katır ile birlikte. Ancak bu ülkenin batısı havai fişekleri ile yılbaşı kutlamalarını hiç aksatmadan devam etti. Aleviler 2 Temmuz’da nasıl bir duygu ile bu ülkeye baktılarsa, Kürtler de bir kez daha 28 Aralık tarihinde aynı şeyi yaşadılar. Türkiye’de ana akın medya katliamdan ancak 12 saat sonra, o da TSK’nın verdiği açıklama ile duyurdular; "Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır."

Başbakan Tayip Erdoğan ancak bir gün sonra; “40 kişilik bir grubun olması daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahlar katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denmişti” deme cüretini gösterebildi. Madımak katliamında olduğu gibi Roboski katliamında da her şey çok ortalıktaydı. Bu kez bir Kürde düşüyordu açıklamanın özü; AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik  "Uludere bir operasyon kazasıdır". Bu ülkede operasyon kazaları hiç bitmedi. Roboski katliamı dünyanın başka bir ülkesinde gerçekleşmiş olsaydı anında o ülkeyi yöneten Başbaban, İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı istifa eder. Etmezlerse bile ettirilirler. Ve uluslar arası savaş mahkemesinde yargılanır bu insanlar. Madımak katliamında bu ülkenin Başbakanı, Valisi, Emniyet Müdürü, İçişleri Bakanı yargılanmadı. Roboski için de yargılanan olmadı…

“Kaza”lar devam ediyor; 13 Mayıs 2014 Soma katliamı. Bu ülkenin yüzlerce emekçisi yüksek kar hırsı için “kurban” edildiler. Devletin kendisi de bir yerde bir tanrıya dönüşmüş durumda bu ülkede. “Kurban” almadan yaşayamıyor. Ancak “kurban”lar birbirlerine çok benzer. Aleviler, Kürtler, Emekçiler… Bu ülkede devletin başında İsmet İnönü, Mustafa Kemal, Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan ve diğerleri, kim olursa olsun bir şey değişmedi. Bu ırkçı/militer sistem katletmeye devam ediyor. Bir yüzyıldır bunu yapmaya devam ediyorlar. Egemenlerin tarihinin/katliamlarının gerçek anlamda tekerrürden ibaret olduğunu bizler yaşadıklarımızdan öğrendik. Şimdi başka bir tarih yazmanın vaktidir. Ya da aslında Kürtlerin son otuz yıldır büyün bir emek ve de çaba ile ördükleri mücadelelerinden öğrenerek başka bir tarih yazmanın vaktidir.

Kürtler olmadan Alevilerin özgür bir hayat yaşaması, Aleviler olmadan Kürtlerin özgür bir yaşam kurması, bu ülkenin emekçileri olmadan Alevilerin, Kürtlerin, Emekçilerin geçmiş devlet katliamlarının hesabını sorarak özür bir yaşam kurmaları çok zordur. Dün Madımak Katliamının 21. Yıldönümüydü, Roboski’de, Soma’dan aileler alanda yerlerini aldılar, aynı buluşma 28 Aralık’ta Roboski’de, 13 Mayıs tarihinde de Soma gerçekleşmek zorunda.

 Bunun bir adımı bütün katliamların arka bahçesi Tayip Erdoğan ve Ekmeleddin İslamoğlu gibilerine karşı Halkların özgür yaşamı için yola çıkan Selahattin Demirtaş’ın yanında olmaktır. Bu ortaklık büyümeli, büyümek zorunda, sokaklarda, alanlarda olduğu gibi, hayatın bütün alanlarında bu ortaklık/biraradalık büyümeli, gelişmeli. Başka şekilde özgür hayatların inşası mümkün değildir. Bu seçimde özellikle de Aleviler “ama”larını bir kenara bırakarak Kürt haklı ile omuz omuza olmanın daha büyük bir adımını atmalıdırlar. Bunun resmi dün Madımak için Sivas’taydı, yarın başka başka yerlerde olmalıdır.