Linç tarihi ne kadar eski olabilir? Linç kültürü toplumların mayasına nasıl sızmış, büyümüş olabilir? Düşündünüz mü? Sınıflı toplum tarihiyle mi? Daha eski mi? Olabilir. İnsan atalarının Mamutlara yaptıkları linç olarak değerlendirilemez mi? Doğanın aciz varlığı insan, kendisinden güçlü ve cüsseli Mamutları günlerce kovalayıp sürüden kopan bir veya birkaçını bir şekilde sıkıştırıp, kullanmasını yeni yeni öğrendikleri taşlarla, sopalarla öldürüp, paylaşıp varlıklarının devamı için gerekli besini ele geçiriyorlar. Ta ki Mamutların soyunu kurutana kadar devam ediyor bu. Sürek avı. Aşağılık bir soy devamı yöntemi. Üstelik erkek işi. Toplayıcı kadına darbe yapıp anaerkil düzeni alt üst ederek sağladıkları zora dayalı sistem.

Sürek avı sistemi.

Günümüzde de yakın uzak tarihimizde de çeşitli yöntemlerle geliştirilip inceltilip çeşitlendirilerek uygulanan bir sistem. Yöntemler aynı. Nedenler neredeyse aynı. Sonuçlar neredeyse aynı. Artık kendinden olmayan, kendi gibi olmayan, kendisi için “tehlikeli” gördüğü her varlığa, insana karşı uygulanan bir yöntem. Yine öyle aşağılık. İrade kırmak, hiçleştirmek, korku yaratmak, korkuyu yaymak, ezmek, giderek yok etmek için uygulanan bir yöntem. İnsana karşı, doğaya karşı uygulanan bir yöntem. Erkek egemen dinlerde de, köleci, feodal, kapitalist sistemde de vaz geçemedikleri artık güdüsel, içsel, karakterize bir yöntem.

Aciz, talancı, işgalci, pervasız toplulukların en önemli silahı. Sıkışıp tıkıştıklarında ilk başvurdukları, geliştirdikleri, sarıldıkları büyük buluş linç. Ölüye de diriye de, ağaca da kuşa da, ormana da, ağaca da uyguladıkları bu.

Her dönem kendine has biçimlerde belli yerlerde, sokakların azgın, lümpen, serseri bütün güruhlarını arkasına alarak sahnelenen bu oyun bu sürek avı nedenleri ortadan kalkana kadar devam edecek. Hem de inceltilerek. Önemli bir özel savaş yöntemi olarak derin laboratuvarlarda işlenip tasarlanıp organize edilip, yönetilerek, yönlendirilerek, sürdürülerek.

Şimdi bu adına ne derseniz, çatışma döneminde göstere göstere tekrar bu linç sever güruhlar kriminalize edilip sokağa salındı yine. Kendilerine gösterilen her hedefe kurulmuş gibi gidip saldırıyor, yakıp yıkıyor, geçip gidiyorlar. Sürek avına çıkıyor, yalnız başına, telefonda Kürtçe konuşan Sedat’ı, ahir’i katlediyor, sosyal medyadan paylaştığı bir fotoğraf yüzünden belki de birlikte ekmek yediği komşusunu alıyor çarşı pazar linç ediyorlar. Geriye dönüyor parmağını sallıyor, hepinize yapabilirim bunu, başınıza gelebilir bu diyor, terörize ediyor, salınıp çekilip gidiyor. Geçmişte de oldu. Mustafa Suphilere de yapılan buydu ki bu korkunç linçten sonra yıllar yıllar yıllarca devrimci komünist hareket ana damarlarına kavuşamadı, çarpıldı, çarpıtıldı. 70 ve 80’lerde devrimcilere karşı yürütülen sürek avları, 90’larda kitlesel, giderek “geleneksel” hallere büründü. Hemen her canlı, cansız “ele geçen” devrimciye acımasızca uygulandı. En “güçlü” hissettikleri zaman ve mekânda en savunmasız ve işte o bir şekilde sürüden kopmuş ya da bir şekilde uzakta olana saldırdılar. Saldırıyorlar. 2015’lerde artık daha ilerideler, ilçeleri, illeri mahalleleri linç etmek istiyorlar.

Daha ileri gidebilirler mi? Gidebilirler.

Tek tek kendilerinden olmayanları, Kürtleri, muhalifleri, yurtseverleri linç edebilirler, katledebilirler, kırıp geçebilirler. Bu işte “başarılılar”. Peki sonra?

Kürtler Mamut değiller. Tarih, zaman ve mekân da o değil. Bir tek linç güruhları aynı. Ne bu irade kırmalarla, ne de bu linçlerle, sürek avlarıyla tarihin akışını değiştiremeyecekler. O pervasız şiddete maruz kalan her bireye geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Eğilsek de kırılmayalım, kalkalım, yıkılmayalım, durmayalım, yürüyelim, susmayalım, konuşalım, yalnız kalmayalım, kenetlenelim, gözlerimizi kapatmayalım, ışığa bakalım. Bilelim ki bu sürek avcıları değil, asıl tarih yapıcılar bizleriz, o sokaklarda mahallelerde direnen gençliğimiz, halkımızdır asıl.