Yarın Berlin’de Libya Konferansı başlayacak. Sakın ola ki çözüm beklemeyesiniz. Sonra hayal kırıklığı yaşarsınız. Koskoca dünya çözüm bulamıyor, dersiniz.

Sorun yaşanması için yirmi bir yıl boyunca çeşitli bahanelerle Libya’nın içişlerine karışabilme fırsatları kolladılar.

Bahaneler dizisi, 22 Aralık 1988 yılında İsviçre’nin Lockerbie kasabası üzerine düşen ABD uçağının Kaddafi tarafından düşürüldüğünün ileri sürülmesiyle başlıyor. Böylece ucundan tutulacak bir şey bulmuş oldular. Daha sonra 22 Aralık 1992 tarihinde bir Libya uçağı düşer ya da düşürülür. ABD uçağının sefer sayı numarası 103 üç idi. Düşen/düşürülen Libya uçağının sefer sayı numarası ise 1103’tür. İlk düşen uçak ile sonra düşen uçakların tarih ve sefer numaralarının bu kadar benzer olması, hiç kimseyi uzaylılar, cinler senaryolarına götürmesin. Bu olsa olsa şeytanın işidir.

Sonra mı?

Düşen ABD uçağının, Kaddafi tarafından düşürüldüğü iddiaları ileri sürüldü. Söz konusu ülkelerin (Berlin Konferansına katılacak malum ülkeler) hemen hemen hepsi bu inançtaydı ya da fikirlerine başvurulacak olunsaydı bu yönde oy kullanacaklardı.

Düşen Libya uçağının ise, yine Kaddafi ajanları tarafından düşürüldüğü; maksadın , ‘bakın işte ABD intikamını aldı’ algısı yaratmak olduğu servis edildi. Bu komplo teorisi ne yazık ki kabul gördü. Karşı teorilerin dillendirilmesi sadece Kaddafi’ye kaldı ve kendini kabullendiremedi, aklayamadı.

(Kaddafi’nin öldürülmesinden sonra, bu olayların Kaddafi ajanları tarafından yapılmış olabileceği yönünde fikir belirten pilotlar ve ajanlar oldu. Ancak bunların hangi şartlarda bu açıklamaları yaptığı ve ajan ya da pilot olup olmadıkları sorgulanmalı).

2011’de Kaddafi kendi halkı tarafından linç edilirken, “ …. Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz evlatlarım. Ben sizin babanızım, bu olmaz haram nedir bilmiyorsunuz” diyor. Halkından böyle bir linç beklemiyordu. Halkını refah içinde yaşattığından emindi çünkü. Ama yaşananlar, sanki Neron cezalandırıyor…

Bu hale nasıl gelindiğini biraz düşünelim.

Bu konu binlerce sayfa ile anlatılası bir rezalettir. Bu olayın, Emperyalizmin çirkin yüzünü görmemiz için gözlerimize sokulurcasına sergilenmiş olmasını; artık bugüne kadar anlamayanların, emperyalizmi tanıma fırsatı olarak değerlendirmemi lütfen iyi niyetten görün.

Muhtemelen 22 Aralık 1988 tarihinden önce başlamış olan projelerin sonuçları, 2020 yılı ile başlayan, uzun bir süreçle devam edecek ve emellerine ulaşmış olacaklardır. İlk uçak kazasından beri 32 yıl geçmiş. Bu süreçte neler yapılacağı hesaplanmış, hangi fırsatların nasıl değerlendirileceği için emek harcanmıştır. Her iki tarafa da silah satılmıştır, lojistik destek sağlanmıştır.

Artık sömürü sezonu... Ancak Türkiye gibi, geçmiş 32 yıllık planlamalarda emeği olmayanların bu sömürü düzeninde payı olmayacaktır.

Hamaset nutuklarıyla haklılık kazanacağımız çığırtkanlığının, uluslararası bir etkisi ve değeri yoktur. Bu, ‘ya tutarsa’ kurnazlığıyla, iç politikaya yönelik subliminal bir propagandadır. Tutmazsa, ‘Avrupalılar, Hıristiyan birliği etrafında toplanmışlardır, Kılıçdaroğlu da onları destekliyordur.’ Vesaire, vesaire, vs.

Bu konferansa katılacaklardan bizi destekleyecek ülke varsa bile, gözlemci statüsünden hallice oldukları unutulmamalı. Lakin konferans sonucunda başarı sağlayabilmek için aynı tarafta bulunanların, küresel gelişmişlik düzeylerine ve diplomatik çabalarına önem veriliyor olması, alınacak kararlarda etkili olacaktır.

Yakın ve uzak komşularımızla sorunlu olmamız ve Erdoğan’ın Batılılarca Müslüman Kardeşler Örgütü destekçisi görülmesi, hatta kendisinin siyasal İslam ile ilişkilendirilmesi; AB ülkeleri ve ABD ile de dostluğun yüzeysel olduğunu göstermektedir. Bu haliyle Berlin Konferansında esip gürleyebiliriz, ancak payımıza düşenin, Suriye de olduğu gibi, sadece mülteci kardeşlerimiz(!) olmasını kötü bir senaryo olarak kabul edelim şimdilik.

Libya’nın Kaddafi’siz kalmasıyla iki başlı bir ülke yaratanların, şimdi bu iki tarafın masaya oturtulup, anlaşmalarının sağlanacağını mı beklersiniz. Bir anlaşmayla Libya’nın aynı topraklar üzerinde tek bir ülke olarak kalmasına çaba harcandığını mı sanırsınız? Bu konferans ve devamında gelecek olan konferanslar, görüşmeler, anlaşmalar, gizli görüşmeler, desteklemeler vb. hepsi Libya’nın iki ayrı ülke haline gelmesini sağlamaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. İki ülke olmalı ki, her birinin diğerinden korunması için silah yardımına ve korunmaya ihtiyaçları olsun. Bu korumayı ve kredileri sağlayacak ülkelerle yapılacak anlaşma içeriği, özetle; ‘yönetim benim, petrol ve doğalgaz sizin’ olacaktır.

Sonuç olarak, Libya’ya gidecek vatandaşların; Doğu Libya’ya mı, Batı Libya’ya mı gideceklerini önceden hesaplamaları önem arz eder. Allah korusun, yanlışlıkla Halife Hafter ülkesine giderseniz, kendisine terörist dediğimizi duymuş olduğunu bilin istedim.