İzmir Romanlar Derneği, Kaos GL ve Siyah Pembe Üçgen İzmir’in düzenlediği ''Kentsel dönüşümün lanetlileri: LGBTİ’ler ve Romanlar'' paneli geçtiğimiz hafta sonu (13 Şubat) Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.

3 oturumdan oluşan etkinliğin birinci bölümünde akademisyenler Prof. Dr. Fuat Ercan (Marmara Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Begüm Özden Fırat (M.S.G.S.Ü.) ve  Kent Hareketleri üyesi, bağımsız araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal kentsel dönüşüm kavramına dair genel çerçeveyi oluşturan sunuşlar yaptılar.


KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kentsel dönüşümün, egemen anlayış ve eleştirel bakış açısıyla farklı tanımlarını yaparak konuşmasına başlayan Fuat Ercan, kentsel dönüşümün amaçlarından biri olan soylulaştırma olgusunun 50’li yıllarda New York, Londra gibi kentlerde görüldüğünü, Türkiye’deyse 80’lerde Arnavutköy, Kuzguncuk ve Ortaköy’de ortaya çıktığına değindi.

Kentsel dönüşüm alanlarında manipülasyonlarla mülk değerlerinde inanılmaz artışlar görüldüğünü ifade eden Ercan, bu yeniden inşa sürecine müdahil aktörlerin Türkiye’deki konumuyla ilgili iç içe geçmiş, hibrit bir durum olduğunu belirtti. Devletin kaynak yaratma aracı olarak kentsel dönüşüm sürecinin aktörleri olan siyasi iktidar, TOKİ ve yerel yönetimler ile müteahhitler, bankalar, emlakçılar ile inşaat malzemesi üreticilerinin bu sürecin işleyişinde nasıl yer aldıklarına değindi. Sadece kamu arazilerinden elde edilen sermaye değil, inşaat sektöründeki işçilerin emek gücü üzerinden elde edilen artı değerin önemine vurgu yapan Ercan, kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan iş cinayetlerine de dikkat çekti.

TOKİ

Kentsel ortak alanlar üzerinden yürütülen mücadeleler ve yeni mekânsal talepler konulu konuşmasıyla sözü alan Begüm Özden Fırat, kentsel dönüşüm ile birlikte mahalle bazında var olan dayanışma ağlarının yok edildiğini, özellikle damgalanan grupların yerinden edilip mülksüzleştirildiğini, yalnızlaştırıldığını ve izole edildiğini belirtti. Kentsel dönüşümün baş aktörlerinden TOKİ’nin aslında mülksüzleştirme tehdidiyle mülklüleştiren bir yapı olduğunu ifade etti.

Kentsel dönüşümün özel mülkiyet fikrinin yeniden üretilme süreci olduğunu söyleyen Fırat, Türkiye’de bir sosyal konut tartışmasının hiçbir zaman açılamadığını vurgularken, aynı zamanda bu sürecin barınma ve konut hakkı açısından özel mülkiyeti aşacak başka bir mülkiyet veya mülkiyetsizlik biçiminin tartışılmasına zemin yaratabileceğini belirtti.

Daha sonra kentsel müşterek alanların sermayenin saldırısına uğramasına karşı geliştirilen mücadelelere değinen Fırat, Gezi’den sonra pek çok alanda, kamusal, kolektif kullanımlar üzerinden yeni hak taleplerinin örgütlenmeye başladığını dile getirdi.

KONUT HAKKI

Daha sonra sözü alan Cihan Uzunçarşılı Baysal, yaşam hakkı ihlallerinin bu kadar fazla olduğu bir ülkede barınma hakkının 2. plana atılan bir hak olduğunu belirterek konut hakkı, kent hakkı ve kentin metalaşması konularına değindi. Konutun bir finans varlığına dönüştüğünü ifade eden Baysal, kentin tamamen üst gelir gruplarına göre şekillendiği takdirde kent niteliğini kaybettiğini vurguladı. Kentsel dönüşümden ilk zarar görenlerin ekonomik ve politik anlamda güçlü olmayan kesimler, kırılgan toplumsal alt gruplar, LGBTİ’ler olduğunu belirtti. Kentsel dönüşüm ile yerinden edilenlerin yaşamsal pratiklerinin, TOKİ konutlarının mekânsal olarak taşıdığı özelliklerle örtüşmediği için çekilen zorlukları dile getirdi.

2. oturumda Kaos GL’den Ali Erol ile Siyah Pembe Üçgen’den Demet Yanardağ yer aldı.

EŞCİNSEL GETTOLAR DEĞİL KENTİN TAMAMINI İSTİYORUZ

İlk sözü alan Ali Erol, kentleşme ve norm dışı cinsel kimliklerin var olma mücadelesine değindi. Ulus-devletin aynı zamanda bir cinsiyet rejimi olarak karşımıza çıktığını belirten Erol, heteroseksüel olmayan davranışların zaten sistemin dışında tutulduğunu söyledi. Kent merkezinde farklı cinselliklerin birbirini bulma süreci ve bir sosyal ağ kurulmasıyla modern eşcinsel hareketinin oluştuğunu, bugün artık LGBTİ hareketinin toplumsal muhalefete dahil olduğunu söyleyen Erol, eşcinsel gettolar değil kentin tamamını istiyoruz noktasından hareket ettiklerini söyledi.

TÜM EZİLEN GRUPLARI BİRBİRİNE BENZETİYORUM

Sonrasında söz alan trans kadın Demet Yanardağ translara yönelik şiddet ve örgütlenme pratiği konularındaki görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “Bizler sürekli yıldırma politikalarına rağmen yılmıyoruz. Bu mücadeleci yapımız sürekli baskı gördüğümüzden ötürüdür. Tüm ezilen grupları birbirine benzetiyorum. Kürtlerin, Romanların yaşadığı yerlerde de kentsel dönüşüm problemi var. Bizler de aynı zorluklarla karşılaşıyoruz.”

Özellikle, 2006-2009 yıllarında görev yapan İzmir eski Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın döneminde yaşadıklarını “Hüseyin Çapkın geldiğinde İzmir’i translardan temizleyeceğini söylemişti. Bizler pislik olduğumuz için… Bonus sistemi diye bir sistem getirdi. Kolluk kuvvetleri aldıkları trans başına 20 bonus puan alıyorlardı. Günde 4-5 kez alınırdık. Eve gelip ceza yazdıkları olurdu. Motorlu taşıtlara kesilen cezalar kesildi bize. Sorduğumuzda olsun siz de motorsunuz cevabını alıyorduk. Bunun üzerine örgütlenme mücadelesi verdik, dernekleştik” sözleriyle anlattı. “Bizi nasıl Alsancak’tan süremedilerse, Romanları da Kürtleri de süremezler” diyerek birlikte mücadele etmenin önemine değindi.

3. oturumda trans kadınlar Buse Kılıçkaya, Yağmur Arıcan ve Oya Sultan yerinden edilme deneyimlerini paylaştılar.

NEFRET SUÇUYLA MÜCADELE DENEYİMLERİ

Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nden Buse Kılıçkaya Eryaman davası sürecini anlattı. Ankara Esat’taki seks işçisi kadınlar olarak Eryaman ilçesinde yaşanan saldırılar sonucunda travesti ve transseksüellerle dayanışma kararı aldıklarını belirten Buse, 2 yıl süren bir hukuk mücadelesi verdiklerini, o dönem kadın örgütleriyle bir arada hareket ettiklerini söyledi. Çete yakalanana kadar mücadeleye devam ettiklerini belirten Buse, ilk defa Eryaman Davası’nda nefret suçunun tanımlandığını vurguladı.

Mersin 7 Renk LGBT’den Yağmur Arıcan’sa konuyla ilgili şunları söyledi: “İlk Eryaman’dan değil, Adana’dan, Mersin’den, Alanya’dan, her yerden kovuldum. Bu kovulmaları artık içselleştirmiştim. Eryaman’a ilk gittiğimizde orada yaşayanlar, esnafı, işçisi bizden memnundu. Ta ki kentsel dönüşüm süreci başlayana kadar… Romanlara baskı uygulandı, evleri yıkıldı ve bölgeyi terk ettiler. Böyle bir durumda tabi ki transların da burada yaşamayı sürdürmesi mümkün değildi. Başlangıçta örgütsüzdük. Bütün transların evleri basılıyordu. Bu dönemde en büyük darbeyi ben aldım. 30 günlük iş göremezlik raporu aldım. Daha sonra 1 günde orayı boşalttık.”

KAHRAMANLAR FARKLI, YAŞANANLAR AYNI

Avcılar Deniz Köşkler Mahallesi, Meis Sitesi’nde yaşadıkları saldırı ve linç girişimlerini paylaşan Oya Sultan, komşuları ve diğer site sakinleriyle sorunsuz bir yaşamları varken bunun birdenbire nasıl değiştiğini ve sonrasında meydana gelen saldırıları anlattı. Saldırıların emniyet destekli olduğunu belirten Oya şunları söyledi: “Ben fuhuş yapmıyordum, şimdi de yapmıyorum. Bu saldırılar fuhuşla ilgili değil, bizim cinsel yönelimimizle ilgiliydi.”