Levent Gültekin’i uzun zamandır takip ediyorum. Güzel analizleri var. Zihni duru. Yarına dair cümle kurma becerisi birçok gazeteci ve yazardan daha fazla. Bir ayağını sabit bir zemine diğer ayağını serbest bırakıyor. Pergel teorisi yani, daha önce siyaseten çok yapıldı. Sabit ayağı “herkese demokrasi” desek yanlış olmaz. Herkesin ön kabulü olan cümleler kuruyor. Vasatlar dünyasında kurduğu cümleler heyecan verici oluyor. Sonra insan düşünüyor, aslında herkesin bildiğini daha heyecanlı bir şekilde tekrar aktarıyor. Bir tezi yok. Bir heyecanı var.

Tüm bunların yanında Levent Gültekin’in güven vermeyen bir yanı var. Megaloman ve samimiyet eksikliği var.

Ölünün arkasından konuşulmaz ama yakından bildiğim ve tanıdığım Yaşar Nuri Öztürk’e benziyor. Aslında benim Yaşar Nuri Öztürk ile işim olmaz. İşim yoktu da. Sadece çok yakın bir arkadaşımın dostuydu. Mecburen ortak zamanlarımız oldu. Yaşar Nuri Öztürk öyleydi. Müthiş konuşurdu. Fakat güven vermezdi. Aynı zamanda müthiş bir egosu vardı. Bir konuşmasında “sadece benim kitaplarımı okuyan kadınlar oy verse iktidarız” demişti. Başka bir konuşmasında ise bir okur Kur’an-ı Kerim’den ayet ararken ona şöyle demişti. “Boşuna arama Kuran ha şurada (kafasını göstererek)”. Kısaca başka bir şeydi.

Levent Gültekin kişisel sosyal medya sayfasından okura şöyle sesleniyor; “Sevgili Arkadaşlar, dostlarım, Romalılar, yarın saat 10.30'da Bi Kahve var, müsaitseniz buyurun. Fakat size küçük bir sitemim var. Bu sayfayı yaklaşık 210 bin kişi takip ediyor. Bir yazı, bir konuşma paylaştığımda beğenen, paylaşan sayısı bin, iki bin kişiyi geçmiyor. Bir kedi videosu kadar bile ilgi çekmiyor. Geriye kalan 205 bin kişi "ne saçmalıyor bu adam" diye mi düşünüyor acaba:) yoksa gerçekten bütünüyle vaz mı geçtiniz her şeyden? Teslim mi olalım? Olup bitene ses çıkarmayalım mı? Ya da "bu ülke adam olmaz" kolaycılığına teslim olup gidip hayatımızın keyfini mi çıkaralım? Ülkemizin daha da kötüye gitmesine seyirci mi kalalım? Nedir bu ilgisizliğin nedeni? Suç bendeyse söyleyin kendimi düzelteyim. Yok sorun sizdeyse lütfen kendinize geliniz. Böyle olmaz, teslim olamayız, susamayız, mücadeleden vazgeçemeyiz. Bu ülkeyi bizden başka kimse düşünemez, biz yani halk. Sizdeki bu ilgisizliği görünce bütün enerjimi, heyecanımı, cesaretimi, azmimi kaybediyorum. 210 bin kişide iki bin kişi kabul edilir bir şey mi Allahınızı severseniz? Siz söyleyin benim yerimde olsanız ne yaparsınız? Bu ilgisizliğinize, vurdumduymazlığınıza gerçekten çok üzülüyorum, bilin istedim.”

Burada şöyle diyor.

1-Ben önemli adamım beni neden önemsemiyorsunuz? Bir kediyi bile önemsiyorsunuz da beni o kadar önemsemiyorsunuz.

2-Kurtarıcı benim. Hem bana doğru söylüyorsun diyorsunuz, hem de beni yüceltmiyor, önemsemiyorsun.

3-Okurla kavga ediyor. Ben yanlışsam de ey okur, değilse okur kendini düzelt, gibi mütevazı olmayan söylem içinde. Mücadele merkezine kendini koyuyor.

Bu gerekçeleri uzun uzadıya sıralamak mümkün lakin sosyal medya hesabındaki bu paylaşımı bile psikolojik profilini çıkarmak için yeter.

Levent Gültekin doğru konuşuyor, güzel konuşuyor, lakin güven vermiyor, insanı etkilemiyor, peşinden sürükleyemiyor. Tıpkı Cem Yılmaz mizahı gibi. Güldürüyor ama o kadar, orada kalıyor, hesabı…

Neden acaba böyle?

Sanırım bir davası yok ve daha önce davası hiç olmamış.

İkincisi bir davanın hamallığını yapmamış. Bu nedenle dava hamallığının terbiye edici, öğretici, mütevazı tedrisatından geçmemiş.

Levent Gültekin doğru konuşuyor ama bir PİAR çalışması gibi duruyor.

İşte bu kederli soğuk akşam üstü aklıma Anadolu’nun gerçek Aydınları düşüyor. Hepsine selam olsun. Cem Somel, Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, Zeki Kılıçaslan, Ayhan Bilgen, Fikret Başkaya ve… Ve dahi Mehmet Bekaroğlu’na… Ve diğerlerine ve hepsine…