Ruken Adalı -ANF

 

İstanbul - 12 Eylül günlerinde Buca ve Urla cezaevlerinde tutuklu olan İslam Arpat, annesiyle anadili olan Makedonca konuştuğu için, "Lagara lugara yapma, Türkçe konuş. Burası Türkiye" diye uyarıldı.

 

12 Eylül'ün en büyük zulümlerinden biri insanlara anadilleriyle konuşmalarını yasaklamak oldu. Bunun en vahşi uygulaması Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde yaşandı. En büyük acı Kürt halkına yaşatıldı. Batı da zaman zaman "Türkçe konuş" baskısıyla karşılaştı. Annesiyle anadilinde konuşması engellenenlerden biri de İslam Arpat'tı.

 

İslam Arpat, İzmir'de bir yazılama eylemi nedeniyle çalıştığı işyerinden "Göçmen İslam" diye gözaltına alındığında 22 yaşındaydı. Duvarlara "Kahrolsun faşist diktatörlük" yazmakla suçlanıyordu.

 

Polis, sormuş "Faşist diktatörlük ne demek?" diye. "Bilmiyorum, dedim. Gerçekten de bilmiyordum" diyor Arpat. Henüz devrimcilerle tanışalı 3-4 ay olmuş. Ama devletin şiddeti, Arpat'ın öğrenmesini hızlandırdı.

 

İslam Arpat ve arkadaşları, gözaltının ardından bir saat süren mahkemeyle tutuklanarak, Buca Cezaevi'ne konuldu. Tarih, 19 Aralık 1979'du. Henüz İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmemişti. Sonra, TARİŞ ve Gültepe direnişlerini gerekçe yapan hükümet, sıkıyönetim ilan etti.

 

DURUŞMAYA ÇIKMAK HAYAL OLDU

Sıkıyönetim ilan edilince Arpat ve arkadaşlarının duruşmaya çıkartılması hayal oldu. Bir buçuk yıl boyunca, yargılamanın yapılacağı mahkemenin belirlenmesini beklediler. Bu sırada da 12 Eylül askeri darbesi gelince, işler hepten sarpa sardı.

 

'TANKLAR BUCA'YA DOĞRU GİDİYORDU'

İslam Arpat, 12 Eylül darbesini Buca Cezaevi'nde karşılıyor. O günü şöyle anlatıyor: "12 Eylül sabahı maltada bir sessizlik vardı. Gardiyanlar gelmedi. Sonra çağırdık. Sessizce 'Çok gürültü yapmayın. Darbe oldu, haberiniz yok mu?' dediler. Nerden haberimiz olacak, televizyon yok, gazete yok. Sonra koğuşun penceresine uzanarak tankları seyrettik, Buca'ya doğru gidiyordu."

 

ANADİL ENGELİ BAŞLIYOR

İlk günden cezaevinde askeri kuralların işlemeye başladığını, dil engeli ile de o zaman karşılaştıklarını anlatıyor İslam Arpat.

 

Çevresinde "Göçmen İslam" olarak bilinen Arpat, Yugoslavya'nın Makedon bölgesinden ve anadili Makedonca.

 

Bir gün Buca Cezaevi'nde annesi ve babası ile görüşürken, anadillerinde konuşuyorlar. Gardiyanlar demir parmaklıklara vurarak, "Lagara lugara yapma, Türkçe konuş" diyor.

 

Annesinin bildiği Türkçe'nin yüzde 30'larda ev içinde kullanılan bir Türkçe olduğunu anlatan Arpat, "Annem yaşamını yitirinceye kadar biz hep annemizle anadilimizde konuştuk" diyor.

 

1981 yılının Kasım ayında tahliye olan İslam Arpat, 1983 yılının Şubat ayında yeniden tutuklandı. Önce Buca Cezaevi'ne konuldu, ardından Urla Kaza Cezaevi'ne sevk edildi.

 

'TÜRKÇE KONUŞ, BURASI TÜRKİYE'

İslam Arpat, ikinci dil engelini de bu cezaevinde yaşadığını anlatıyor: "Bir gün abim ve annem beni ziyarete gelmişti. Biz konuşurken, bir astsubay arka taraftan dinlemiş. 'Nece konuşuyorsunuz?' diye sordu. Abim, 'Yugoslavya'nın Makedon bölgesinin dilini, Makedonca'yı konuşuyoruz' yanıtını verdi. Bu kez astsubay, 'Türkçe konuşun, biz anlamıyoruz' dedi. Ben ise bunun üzerine, 'Annemle örgüt meselelerini mi konuşacağım?' deyince, astsubay, 'Türkçe konuş, burası Türkiye' diye kestirip atmak istedi. Ancak ben bu kez, 'Annemle İngilizce, Almanca ya da Fransızca konuşsaydım, merak edip katılırdın' dedim. Savcıya şikayet ettim ama bir sonuç alamadım."

 

'MADEM KOMÜNİSTLİK YAPACAKTIN...'

İslam Arpat, göçmenliği nedeniyle gözaltı ve cezaevi günlerinde ayrıca hakarete maruz kaldığını söylüyor, "Parmak izi alma sırasında, göçmen olduğumu öğrenen polis, ağza alınmayacak küfürler savurdu, 'Madem komünistlik yapacaktın, niye geldin buraya' diye bağırdı" diyor.

 

DAVAYA MÜDAHİL OLMAK İÇİN DİLEKÇE VERDİ

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan 12 Eylül davasına müdahil olmak için dilekçesini mahkemeye verdi. Arpat, davaya müdahil olma isteğini şöyle anlatıyor: "12 yaşından beri çalışan ilkokul mezunu bir insanım. Babam işçi. Küçük yaşlardan patronları sömürücü olarak görmeye başladım. Ancak, polisler için, 'toplumda asayişi sağlayan insanlar' derdim. Ama sonra gördüm ki, ben yoksulluğa, patronlara karşı çıktıkça, karşımda polis ve askerleri buldum. Şimdi de o polis ve askerlerin cezalandırılmasını istiyorum. Davaya ilişkin çok büyük bir beklentim yok. Ancak, kötülüğe karşı çıkmış biri olarak bana düşen görev, bugün de aynı şekilde kötülüğe karşı çıkmaktır. O gün haklıydım, bugün de haklıyım. Bana, aileme, çektirenlerin hesap vermesini istiyorum. İntikam duygusu değil. Gelecek kuşaklara, tarihe hesap vermelerini isteme arzusu. Ölünceye kadar da bu hesabın peşini bırakmayacağım."