Sevgili Kardeşim, görüyorum ki her gün her gün cahil cühelaya laf yetiştirmeye çalışıyorsun. Bu beyhude bir çabadır. Onlara işitmek istedikleri şeyler söylenerek ikna edilmişlerdir. Sen ne kadar doğruları söylesen de amaçları doğruluk olmadığı için anlamaları mümkün değildir. Bu çoğunluğu kaybetmek istemeyen muktedirler, nabza göre şerbet vermeyi, doğruyu söylemeye tercih ederek bu çoğunluğun cehaletini kutsamışlardır. Bu nedenle cehalet kabul görmektedir.

Cehaletin kabul gördüğünü nereden anlayacağını bilmeyenlere önce bazı ipuçları vermek gerekir. Sonra ezbere konuştuğumuzu zannedeceklerdir. Her gün görüp, önünden geçtikleri; duydukları ve söz konusu ettikleri bir şeydir cehalet: Şahit olduğu çirkinliklere üzülmeyip, ballandıra ballandıra anlattıkları; yoksulluğundan bihaber kader kutsayıcıları; kendi gözündeki merteği görmeyip, elâlemin gözündeki çöpü abartanlar; adam görmediklerinden gördükleri ilk horoza abdurrahman çavuş demeleri; kendine benziyor diye, görgüsüz cahilleri baş tacı yapmaları… Daha neler neler…

Ve cehaletin zirve yaptığının kanıtlarından ve sebeplerinden bazı örnekler:

* Liyakatsizliğinin farkında olsa da olamasa da, bir yerlere atanmak için el etek öper, devreye hatırı sayılır cahiller sokar, rüşvet verir, kişiliğinden her türlü ödün vermekten kaçınmaz. Haysiyetsizce çabalar sonucunda elde ettiklerini başarı sayar. Cehaleti fark edemeyenler, cahilin yükselişine imrenerek, onu adam yerine koyarlar. Zamanla büyük grupların oluşup cahillere biat etmeye başladıkları gibi.

* Yıllarca okumuş: bir üniversite yetmemiş ikincisini okumuş, yeterli görmemiş yüksek lisans yapmış; ama hiç kimseye el açmamış, el etek öpmemiş, haysiyetinden ödün vermemiş, bu sebeple de kendi uzmanlık alanında iş bulamayanların komik ücretlerle çalışması ve toplumda değer görmemesi,

* Kitap okuyan, sanatla uğraşan, kültürlü kişilerle dalga geçilmesi: önemli olanın kitapların veya üniversitelerin değil, önemli olanın hayat okulu olduğu söyleminin kabul görmesi,

* Kütüphanelerin neredeyse kapatılmış kadar işlevsizleşmiş olması; buna mukabil, kafelerin, nargile kafelerin, oyun salonlarının çoğalması ve tıklım tıklım dolması ile buralarda saatlerce zaman harcamayı amaç edinmiş bir gençliğin yetişmesi,

* Medyanın yanlı yayınlar yapmasının olağan karşılanması, eleştirel düşünenlerin vatan hainliğiyle suçlanması,

* Sanatsal yönü ağırlıkta olan filmlerin salon bulamamasına rağmen; küfürlü, geğirmeli, osr.klu filmlerin gişe rekorları kırması,

* Eğitim sisteminin sürekli değişmesiyle adeta cehaletin devam etmesine ortam hazırlanması,

* Mahalle kavgalarında bile söylenmeyecek sözlerin siyasetçilerin günlük konuşması haline gelmesi; duruma rağmen halkın bu siyasetçilerin kulu, kölesi olup peşlerinden yürüyor olması,

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Ancak konuyu bir de uzmanından dinlemek gerek.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Görünmeyen Beyin”, “Hazdan Bağımlılığa” ve ‘Cehalet Bilimi’ adlı kitapların yazarıdır. Uzbay, Independent Türkçe’den Ali Kemal Erdem’in kendisiyle yaptığı röportajdan (1) bazı alıntılar yaparak konuya açıklık getirmeye çalışalım:

Uzbay, ‘cahillerin neden daha mutlu olduklarına dair’ şunları söyler: “Cahiller cahil oldukları için diğer insanlardan daha mutlu olmazlar. Mutlu olma parametreleri daha basittir. Algıları kolayca yönlendirilip işitmek istedikleri şeyler söylendiğinde daha kolay inanıp ikna olurlar. Başkaları tarafından kullanılmaya daha yatkındırlar. Aslında elde ettikleri sahte bir mutluluktur. Bilgili olan daima cahil olanı yönetir, kullanır ve sömürür.”

Uzbay’ın ‘cahillerin hayatta eğitimlilere göre daha fazla başarılı oldukları’ yönündeki iddialara şu cevabı veriyor:“Cahillerin sistemdeki çarpıklık nedeniyle yönetici konuma gelebildiği yerlerde, kayırma veya nepotizm(2) gibi mekanizmaların işlediği yerlerde cahiller daha başarılı görünebilir. Böyle bir sistemde, başlar ayak ayaklar baş olmuşsa dışarıdan bakıldığında cehalet başarıyı destekliyor gibi görünse de bu sürdürülebilir bir durum değildir. Cahil insanları bilgililerin önüne geçiren kurum ve kuruluşlar er geç batar. İş yaşamında cahillerin daha başarılı olduğu bir sistem doğru düzgün bir katma değer üretemez.”

Uzbay, ‘Türkiye’nin ne kadarlık bir kısmının cahil sayılabileceği’ sorusuna ise oran vermeden kriterleri sıralayarak cevap veriyor: Bunu öngörmek için Türkiye'de ne kadar TV seyredildiğine, TV'lerdeki programların kalitesine ve ne kadar kitap okunduğuna bakmak yeterli. TV izleme oranları %70'lerde. TV'lerin en izlenen saatlerindeki dizilerin ana teması silah, şiddet ve çarpık ilişkiler. Taraflı tartışma programları ve GERÇEĞİ YANSITMAYAN AKADEMİSYEN TARTIŞMALARI oldukça fazla. Kitap okuma alışkanlığı ise yerlerde sürünüyor. DOĞRU BİLGİYE ERİŞİM ve nitelikli eğitime ulaşmada adil bir fırsat eşitliği yok. Eğitim paralı ve pahalı. İyi eğitime ise toplumun küçük bir kesimi erişebiliyor. İyi bilim insanları ve parlak öğrenciler yurt dışına gidip orada çalışıyor veya yaşıyor. Çok fazla üniversite var ancak bunların hepsini dolduracak nitelikli akademisyen sayısı az. İyi öğretmenler de paralı ve pahalı okullarda. Bu veriler üzerinden şu kadar demek zor ama gelişmiş ülkelere göre fazla olduğu kesin.

Not: Alıntılardaki büyük harf ve koyu yazılar, vurgu amacıyla tarafımdan yapılmıştır (H.A)

1) independentturkish.com

2) Nepotizm: akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık.