Kriz ve kaos tehdidi altında oy kullanan seçmenler, kendilerini tehdit edenleri seçti.

Tehdit ve şantaja boyun eğdi.

Utanıyorum.  

Siyasete ilk girdiği günden beri aynı stratejiyi izledi AKP.

Seçmen iradesine ipotek koyma stratejisi…

Bir zamanlar ‘yoksulluk-yolsuzluk- yasaklar’la mücadele sözüyle oy topluyordu.

Her seçim öncesi demokrasi kırıntılarını milletin önüne atıp oyalıyor, ‘devamı seçim sonrası’ diyordu.

Sırtına vurduğu yasa torbalarını, içindeki tahrip gücü yüksek maddeler görülmesin diye milli iradeden gece yarıları kaçırırken de, kitaba “bomba” derken de bizim kanaat önderleri “ama askeri vesayet” diye mırıldanıyorlardı.

“Askeri vesayet”i geriletmekten bahsedenler, bugün eski derin-kirli odaklarla omuz omuza halkına savaş açtı.

Bu kirli ittifakı  ‘devletçi refleksleriyle’ dillendirmeyen, darbeye karşı açıkça halkın yanında olamayan korkak sosyal demokratlardan utanıyorum.

13 yıl boyunca her seçim öncesi ‘önce oy sonra demokrasi’, ‘önce oy sonra barış’, ‘önce oy sonra refah’ masallarıyla uyutabildi milleti.

Utanıyorum!

Yalnız sıradan insanlar değil kamuoyunun ‘güvenilir aydın’ları da iradesini rehin bıraktığı için utanıyorum.

13 yıllık iktidarlarının sonunda seçmen iradesini ipotek altına almak için ellerinde sadece  cenazeler, IŞİD, kriz, kaos vardı.

Ellerinde KAN vardı!

Seçmen iradesini ellerindeki kanla rehin aldılar!

Utanıyorum.

Meğer o kadar da kahraman, o kadar da cesur değilmiş halkımız.

Teslimiyeti seçtiler.

Utanıyorum.

Darbe anayasasına  yüzde 92’yle ‘evet’ diyen bu halkın yarısının hala darbeye ‘evet’ diyecek kadar betonlaşmış olduğunu görmekten utanıyorum.     

Karanlık köşelerde yaptığı ‘alış-veriş’lerle ya da  belki ‘emir-komuta zinciri içerisinde ’tıpkı 80 öncesi gibi bir kez daha darbeye omuz veren, önünü açan ‘milliyetçi’  bölücülerle aynı ülkede yaşamaktan  utanıyorum.

“Türkiye sosyolojisi yeniden yazılmalı” zırvalamalarıyla, MHP-AKP-Cemaat ve Ergenekon zihniyetinin aynı tabana sahip olduğunu, sağ muhazakarlığın temel dinamiği olan  şovenizm üzerinde var oldukları gerçeğini görmezden gelen araştırmacıların ahkam kestiği bir ülkede yaşamaktan utanıyorum.   

Yıllardır bütün kamuoyunun gündemindeki SEÇSİS’i bir türlü halka anlatamayan, SEÇSİS’te yapılabilecek manipülasyonları muhtemelen kendileri bile tam öğrenemeyen muhalefet partilerinden utanıyorum.

Bildim bileli sağlık, eğitim, işsizlik, konut, ücretler gibi konularda izlenecek politikaları oylamak yerine;  yaşam hakkından başlayarak, bütün evrensel hak ve özgürlükleri, demokratik hukuk devletini oylama konusu yapabilen bu ülkeden utanıyorum. 

Sokak sokak, mahalle mahalle çalışan,  birebir insana değen çalışmaları unutup, insanları  AKP’ye terk eden konformist solculardan utanıyorum.  

Ve yüzlerce gencin mezarını, ‘oluk oluk kan’ı akıtılan cesur insanların cenazelerini çiğneyerek darbeye onay verenlerden utanıyorum.

Kendi cellatlarına oy veren halklardan utanıyorum.

Kimse ‘milli irade’ falan demesin!

Bu siyasal sistemde, bu seçim sisteminde asla ‘milli irade’ falan çıkmaz. Kaldı ki, ‘milli irade’ her zaman saygın değildir. 

Eğer saygın olsaydı, en fazla saygıyı yüzde 92’yle darbe anayasası hak ederdi.

Ya da klasik bir örnek olarak Hitler!

Çakma halifelere onay verenlere saygı duymuyorum.

Kusura bakma ‘milli irade’ senden utanıyorum!