DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, KCK davalarında verilen cezaları ve referandum sürecini değerlendirdi.

KCK davasında verilen yüksek cezaları değerlendiren Yüksek, “Kürt siyasetçileri olarak Türkiye’de siyasetten yargı sopasıyla tasfiye edilmeye çalışılıyoruz” dedi.

AKP’li Kürtlerin referandumda ‘hayır’ oyu kullanacağını savunan Yüksek, “Kürt halkının fikri değişmez. Kürt halkı Erdoğan’ın Nusaybin sürecinde söylediği sözü unutmayacaktır. “Taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayacağız” dedi. Ve binlerce insanın yaşamına mâl olan bir siyaset izledi. Şimdi bunun karşılığını Kürdistan’da alacak. Kürt halkı buna evet demeyecek. Eğer Erdoğan’ın istediği gibi Kürdistan’da evet sonucu çıksa “yıkım politikasına devam et” anlamına gelir” dedi.

DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Evrensel’in sorularını yanıtladı.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla hakkınızda 8 yıl 9 ay hapis cezası verdi.  Hakkınızda daha önce tahliye kararı veren mahkemenin kararı için ne söylersiniz?

Bu karar tek başına Türkiye’de yargı sistemini, yargı siyaset ilişkisini ortaya koymaya yeterli. 5 ay önce aynı mahkeme, aynı heyet oy birliği ile hakkımda “silahlı örgüt üyeliği” suçu oluşmadığı gerekçesiyle, suçun vasfının değişebileceğine dair değerlendirmesini yaparak beni tahliye etti. Hatta 7 Ekim’de tahliye olduğum zaman, savcı tutuklanmam yönünde itirazda bulunmuştu ve aynı heyet oy birliği ile reddetmişti.

Şimdi aradan geçen süre zarfında, savcının mahkemeye sunduğu yeni bir delil var mıdır? Yok. Yeni bir gelişme var mıdır? Yok. Hiçbir yeni durum olmadığı halde bir mahkeme heyeti 180 derece kararını nasıl değiştirebilir. Bir siyasi baskı yoksa, bir siyasi karar değilse, böyle bir durum söz konusu dahi olamaz.

Tümüyle ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olan açıklamalar, partimin programı ve politikaları çerçevesinde yaptığımız konuşmalar, Hükümetin yürüttüğü askeri operasyonlar, kentlerimizde gerçekleştirilen yıkım operasyonları karşısında yaptığımız açıklamalardır. Normal koşullarda tartışmasız beraat olacak olan bu dosyalar. Bu konjonktürde her şey AKP ve Erdoğan’ın istediği şekilde çerçeveleniyor.

‘KCK OPERASYONU GÜLEN’İN ELİYLE, AKP’NİN ONAYIYLA YAPILDI’

Aynı gün KCK Ana Davası’nın da karar duruşması yapıldı ve Kürt siyasetçilere ceza yağdırıldı...

Çok ilginçtir KCK dosyası, 2009’da başlayan bir dosya. Çok özel bir süreçti 2009. 14 Nisan 2009’da ilk operasyon yapıldı ve biz 52 kişi gözaltına alındık ve tutuklandık, sonra tutuklananların sayısı 154’e kadar çıktı. Sonra tek tek her kente KCK operasyonları yapıldı. Ben 14 Nisan 2009’da gözaltına alındığımda, savcıya verdiğim ilk ifade de dedim ki ‘Bu operasyon Fetullah Gülen cemaatinin eliyle ama hükümetin de onayıyla gerçekleşen bir operasyondur. Fakat bu operasyona karar veren Gülen ekibi, Kürt sorununu sivil çözümünü engellemek için bunu yapıyor’.

Neden? Çünkü bir gün önce PKK ateşkes ilan etmişti ve o zaman sivil çözüm acısından görüşmeler yapılıyordu. Şiddet ve silah unsurlarının ortadan kaldırılması, sivil siyasette mücadelenin devam etmesinde tartışmalar vardı. ‘Hal böyleyken, sivil siyasetçilere, sivil alanda faaliyet yürüten insanlara operasyon yapılması demek, bunu engellemek anlamına gelir’ dedim. Yanılmadık, 2 yıl sonra bütün kamuoyu öğrendi ki, Oslo’da görüşmeler vardı ve Oslo’daki görüşmeleri sabote etmek ve boşa çıkarmak, tekrar savaş çıkmasını sağlamak üzere, üst üste böyle, sivil siyasetçilere, belediye başkanlarına, bizlere, sivil toplum örgütlerine yönelik operasyonlar yapıldı.

‘O YAPI SAVAŞ ÇIKARMAYI BAŞARDI’

En sonunda da savaş çıkarmayı başardı o yapı ve 2011’de ateşkes bozuldu. Çok yoğun çatışmalı bir dönem yaşandı ve binlerce insan o dönem hayatını kaybetti. 2013’ten sonra herkes ‘Bu FETÖ örgütünün yapısıydı’ demeye başladı. Herkes KCK davasının da, Balyoz, Ergenekon ve diğerleri gibi beraatla sonuçlandırılacağını bekliyordu. Çünkü bizim dosya da savcılık yapan KCK dosyasının savcıları, hakimleri ve polisleri tamamen FETÖ yapısından dolayı şu anda görevden alınmış ve çoğu içerde. Şimdi bu dosyada, sözde FETÖ’den arındırılmış olan yargı eliyle en ağır cezalar verildi. Örneğin bana 21 yıl ceza verildi. Bu davanın Kürt sivil siyasetini tasfiye etme amacı şu an AKP yargısı eliyle onaylanmış oldu. Kürt siyasetçileri olarak Türkiye’de siyasetten yargı sopasıyla tasfiye edilmeye çalışılıyoruz.

‘KÜRTLER İÇİN AKP EŞİTTİR FETÖ’

Bugün öcüleştirdikleri, kamuoyunda mahkum ettikleri FETÖ ve onun anlayışı, yürüttüğü dosyalar, savunmalar vs. konusunda aslında özünde hiç de farklı düşünmedikleri anlaşılıyor. 15 Temmuz girişiminden önce, Ankara’da kabul edilen FETÖ ana davası çatı iddianamesinde, KCK davası için ‘FETÖ kumpası bir davaydı’ der ve şunu söyler: ‘KCK operasyonlarıyla Gülen cemaati üyeleri, terörle mücadele adı altında devletin kamu kurumlarına, emniyet, istihbarat, savcılık iddianame, güvenlik şube, terörle mücadele şube ve hakimlik makamlarına yerleştiler, KCK davası kendileri için bir sıçrama tahtası yaptılar.’ Bu ibareler iddianamede geçen ibareler. Peki öyleyse, bu alınan karar ne anlama geliyor? O zaman bu hakimler de şu an FETÖ üyesi, değilse AKP’de FETÖ’dür. Bizim açımızdan AKP eşittir FETÖ. Kürtler açısından değişen bir şey söz konusu değil. Bu karar net olarak onu ortaya koymuştur.

‘GELECEK, AKP VE ERDOĞAN’DAN İBARET DEĞİL’

KCK davasında verilen cezalar, “Buzdolabına kaldırılan” çözüm sürecinin bittiğinin resmi ilanı olarak da değerlendirildi. Katılır mısınız?

Bazıları kendi açısından bir şeylerin bitişi ilanı yapabilir. Ama gelecek, AKP ve Erdoğan’dan ibaret değil. Gelecek halkların, toplumların geleceğidir. Mutlaka Türkiye’de bir çözüm üreteceğiz ve yaratacağız. Hem halkımız özgür yaşayacak koşullara kavuşacak, hem de kardeş halklarla Türkiye’de bir arada demokratik koşullarda yaşayacağımız bir gelecek oluşturacağız. Bu umudumuzu asla yitirmiyoruz. Bu ne kadar bir süre alır, nasıl yaratılır, bu elbette mücadelemize bağlı. Elbette Türkiye’deki yönetime, devletin politikalarına, Türkiye toplumuna da bağlı. Fakat biz umudumuzu kaybettiğimizde yenilmiş oluruz. Yenilmedik, çünkü umuduz var, değiştirip dönüştüreceğiz. AKP’nin kendisi için ‘bitti, başladı’ demesiyle, ne biter ne de başlar. Buna toplum karar verecek, mücadele edenler karar verecek.

‘AKP’YE DESTEK VEREN KÜRTLER DE HAYIR DİYECEK’

Mahkemenin referandum öncesinde karar almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Referandumdan hemen önce bu kararların alınması AKP tarafından milliyetçi, muhafazakar çevrelere verilmek istenen bir mesajdır aynı zamanda. Kürt halkına karşı, sivil siyasete karşı, politikasını sürdüreceği anlamına geliyor. Zaten MHP-Bahçeli’yle yaptığı bir anlaşma var. Bu anlaşmanın gereği artık Kürt sorunun çözümü, diyalog, müzakere, bunların hiçbiri olmayacak. Böyle bir anlaşma söz konusu. Dolayısıyla sonrasında da devam edecekleri anlamına geliyor. Bir politika değişikliği kısa süre içerisinde ben öngörmüyorum.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Van ve Diyarbakır mitingi referandumda murat ettikleri sonuca katkı sağlayabilir mi?

Sanmıyorum. Bu mitinglerle Kürt halkının fikri değişmez. Kürt halkı Erdoğan’ın Nusaybin sürecinde söylediği sözü unutmayacaktır. “Taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayacağız” dedi. Ve binlerce insanın yaşamına mâl olan bir siyaset izledi. Şimdi bunun karşılığını Kürdistan’da alacak. Kürt halkı buna evet demeyecek. Eğer Erdoğan’ın istediği gibi Kürdistan’da evet sonucu çıksa “yıkım politikasına devam et” anlamına gelir. “Çözüm yok, diyalog yok, müzakere yok” anlamına gelir, Kürtlerde bunu çok iyi biliyor. İddia ediyorum, şu ana kadar AKP’ye destek vermiş olan Kürtler de referandumda destek vermeyecektir ve bunun oranı oldukça yüksektir.

‘SİYASİ OPERASYONLARINIZ BEYHUDE’

Newroz’daki katılım, baskı ve tehditlerin artması referandum sandığına nasıl yansır?

Newroz AKP’ye ve Erdoğan’a bir cevap verdi. Çökertme planın çöktüğünü ilan etti. Kürt halkı yenilmeyeceğini ve yıkılmayacağını gösterdi. Evet siyasi tarihimizin en büyük operasyonlarını yaptılar. Ama 13 parlamenterin, 80’nin üzerinde belediye başkanının tutuklandığı, 88-90 belediyeye el konulduğu böylesi bir duruma rağmen halkımız diz çökmediğini ortaya yokmuş oldu. Biz bir halk  hareketiyiz.

Bir siyasi halk hareketi asla yenilmez. Siz istediğiniz kadar kişiyi tutuklayın, öldürün yakın, yıkın, o halk üretir. Ali’yi götürürsünüz  Veli gelir, Veliyi götürürsünüz Ayşe gelir, o gider Zilan gelir. Bir halkı komple yok edemeyeceğinize göre, bu siyasi hareketi bitiremezsiniz. Newroz bunun bir kez daha göstermiş oldu, ‘beyhudedir bu operasyonlarınız’ dedi.

ERDOĞAN’A ‘HAYIR’ YANITI VERİLECEK

Referandum açısından da Newroz mesajını vermiştir. Evet, dönemsel olarak, istediği gibi sokağa çıkamıyor, istediği gibi hareket edemiyor olabilir. OHAL koşullarında bunlar normaldir. Ama sandıkta göreceğiz. Yani Cizre, Şırnak, Amed, Van, Muş ,Batman, Serhat, Botan, Dersim halkı, her taraf sandıkta çıkaracağı ‘Hayır’ oy oranıyla Erdoğan’a cevap verecekler. Çok yüksek, nitelikli bir oranda, bazı kasabalarda yüzde 80-90 ‘hayır’ göreceksiniz. Bazı büyük kentlerde yüzde 60 ortalamasının üstünde ‘hayır’ göreceksiniz. Yani bu iddiadayım. Ama asla hiçbir Kürt kenti yüzde 50’den 1 fazla ‘evet’ demeyecektir. Bu sonuç da Erdoğan’ın bütün politikalarına karşı verilmiş yanıt olacaktır.

‘DÖNERSEM CEZAEVİNE GİRECEĞİM’

Türkiye’ye dönecek misiniz?

KCK davasından 21 yıl , diğer davadan 9 yıla yakın ceza verildi. Hatta kamuoyuna açıklamadığımız bir ceza daha var. Onu da burada ilk defa söylemiş olayım. Cumhurbaşkanına “hırsızlık yaptığı” yönünde eleştiri yaptığımız için hakkımda 17 ay ceza vermişlerdi birkaç hafta önce. Velhasıl 30 yıl ceza verildi yerel mahkemede, Yargıtay’a gidecek bu cezalar. Fakat aynı zamanda bir tutuklama yönünde yakalama kararı var. Açıkçası ben Yargıtay’a gittiği süre içerisinde de yine Türkiye’ye dönüp orada çalışmalarımı devam ettirmeyi planlıyordum yakalama kararı çıkmasaydı. 

Bundan dolayı şimdi partideki arkadaşlarımla beraber değerlendiriyorum. Türkiye’ye geldiğim takdirde direk cezaevine gideceğim. Yargıtay aşaması kaç yıl devam eder bilemiyoruz. Şu anda Avrupa’dayım. Belediye başkanlarımızın tutuklu olması, belediyelerimize el konulması nedeniyle Avrupa Konseyi nezdinde diplomasi çalışmaları yapıyoruz.

Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Kongresi’nde Türkiye hakkında bir rapor hazırlandı. Bu rapor Türkiye ve Azerbaycan hariç, 45 ülke delegesi tarafından kabul edildi yani. Ciddi eleştiriler ve yaptırımlar öngören kararlar var. Dolayısıyla burada yine halkımızın, özgürlük ve demokrasi mücadelesi adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve sürdürmeye devam edeceğiz.