Malumunuz; Kürdistan'da öz yönetimlerin ilanıyla birlikte tam da sıcak savaş diyebileceğimiz kıran kırana, göğüs göğüse çatışmalar baş gösterdi. Kürt Silahlı Muhalefetinin silahlı mücadeleye başlamasından bu yana geçen neredeyse 40 yıl boyunca görülmemiş manzaralarla, eşi görülmemiş vahşetle karşılaşıldı.

Öyle ki, uluslararası sözleşmelerle güvenceye alınmış hiçbir kurala, kaideye uyulmadı. İnsanlar askeri veya sivil, yaşlı ya da çocuk, kadın veya erkek fark etmeksizin sokak ortasında hedef seçilerek infaz edildi. Edilmeye devam ediyor. Cenazeler sokakta çürümeye bırakıldı. cenazelere ya da yaralılara ulaşmak isteyenlere tereddütsüz çevrildi namlular ve tetikler çekildi peş peşe...

Kürdistan'ın en kadim kentleri, bomba sesleri ile hop oturup, hop kalkar oldu. Durum bu kadar süreklilik arz edince, kentin karşı kıyısında oturan "diğer sakinler" patlama seslerinin hangi silaha ait olduğunu tahmin etmenin ötesinde bir şey yapmıyorlar maalesef... Şehirlerin beri yakası bir ömür hafızalardan çıkmayacak acılara sahne olurken, diğer yakası ölüm sessizliğine gömülmüş durumda...

Bizler, burnumuzun dibindeki bomba ve top atışı seslerine sadece kulak kabartıp atış sayısını saymaktan öteye gitmez iken Türkiye'nin en uzak köşelerinden, cenge gider gibi, yumruklar sıkılıp, zafer işaretleriyle selfie'ler çekilerek Kürdistan'a "destek ziyaretleri" gerçekleştiriliyor. Aslında bir kısır döngüde dönüp duran, özünde geniş kitlelerin haberdar bile olmadığı sosyal medyada kıyametler koparılarak, Kürdistan halkının acılarına ortak olma "gezmeleri" tertip ediliyor.

Bu sosyal medyadaki hengameye bakıldığında "bu eylemlerin" oldukça etkili ve sonuç alıcı olduğu kanısı gelişebilir. Ancak bu "eylemcilerin" bile kendi etkinliklerine ciddi yaklaşmadıklarını gözlemlemek mümkün... Birincisi eylemcilerin, eylem boyunca bir piknik havasında olmaları, meseleyi anlamaktan uzak bir yaklaşımdır. İkinci ve en önemli sorun, buu dayanışma ziyaretinin dışında kalan zamanlarda bu mesele yokmuş gibi davranılmasıdır. Bu meselenin özümsenmediğinin göstergesidir.. Bu içselleştirememe yaşanan vahşeti bir dalga biçiminde, gelip geçici, sıradan bir olay gibi hatırlandıkça kederlendiren bir olgunun ötesine gitmeyecektir.

Bu durum, nasıl ki kentin öte yakasında güçlü bir muhalefet dinamiğine dönüşmüyorsa, Türkiye'nin batı yakasında da hissedildiği gibi güçlü bir acı olarak algılanamayacaktır. Bu yetersiz algının da toplumsal bir dinamiğe dönüşmesini beklemek saflık olacaktır. Dolayısıyla bu tür eylemlerin. Türkiye'nin batı yakasından, acılara ortak olmak isteyen insanların "hafta sonu aktivitesi" olmaktan öteye de geçemeyecektir. Nitekim, eylemin bir an önce bitmesi gerekiyor. Çünkü hafta başı ulaşmaları gereken işleri, güçleri, aileleri, düzenleri vardır. Ancak Sur'da aylardır, gündüzlerin gecelere karıştığı, ölümlerin sıradanlaştığı, kimsenin bir yere yetişmek zorunda olmadığı, sadece yaşamak için direnildiği, annelerin evlatlarının cenazelerini gömebilmek için açlık grevine girdiği gibi yakıcı bir gerçeklik vardır. Bunlar "hafta sonu "gezintileri" ile anlaşılacak durumlar değildir.

Bu meseleyi anlamak, Kürtlerin sadece acılarına ortak olmaktan değil, taleplerine de ortak olmaktan geçiyor. Ortada gayet somut nesnel bir gerçeklik var. Kürtler bir irade beyanında bulunuyorlar ve statü sahibi olabilmek için bir direnişe baş koyuyorlar. Bu statüyü elde edebilmek için bedel ödemekten de çekinmiyorlar. Bunun için tarihin en kadim coğrafyası talan ediliyor. Bu yüzden ölüm saçan tanklar kentlerin kalbine iniyor. Bu yüzden, bu katil iktidarın en tepesindeki adam korosuna medyayı da dahil ederek nefret kusuyor.

Bu dayanışma ziyaretlerini gerçekleştirenlerin kötü bir niyet taşıdıkları kanısında değilim. Yanlış anlaşılmasın. Ben, meseleye yetersiz yaklaşıldığı kanaatindeyim. Acıda ortaklaşabilmek için, Kürtlerin taleplerinde de ortaklaşılması gerektiği düşüncesindeyim.

Acıya ortak olma noktasında samimi davranıldığı ama taleplerle ilgili aynı noktada olunmadığını gözlemlediğimi belirtmeliyim. Zira yazılan, çizilen ve paylaşımlardan Kürtlerin statü talebinden ziyade Türklerin, Kürtlerle "kardeş" olduğunu ispata yönelik bir girişim gibi göründüğünü söylemeliyim.

Bunun da bilinçaltında "devletimizin bölünmez bütünlüğü" gibi hiç de Kürtlerin yaklaşımına, inancına, talebine, hedefine denk düşmeyen "ucube" bir gerçekliği gizlediğini ortaya koymak gerekiyor. Ya da ifadeyi biraz yumuşatırsak; bu tip girişimler beni, nerden bakarsanız bakın Kürtleri "Türkiyelileştirme" algısına götürüyor. Kürtleri Türkiyelileştirmekten vazgeçin artık!!!