Evrensel Yazarı İhsan Çaralan, HDP ve DBP’ye yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonlarını değerlendirdi.

Artarak devam eden operasyonların referandum süreci ile bağlantılı olduğunu ifade eden Çaralan, “Bunlar elbette Hükümetin, onun stratejistlerinin amaçları ve elde etmek istediği sonuçlardır. Ama Hükümet istediği sonuçları elde edebilir, Kürt halkının seçilmiş temsilcilerini dışlayan “çözümlerde” başarılı olabilir mi ya da referandumda tercihini kendi lehine değiştirebilir mi?” sorusunun yanıtı “evet” değildir!” dedi.

Kürt siyasi hareketine yapılan operasyonları ‘gerilla savaşı’ olarak değerlendiren Çaralan, “Kürt siyasetine yönelik olarak yürütülen operasyonlar, bir gerilla savaşı gibi; karşısındakini oyalamayı, yormayı, asli işini yapmasını engellemeyi, psikolojik olarak çökertmeyi, amaçlayan bir gerilla savaşı gibi sürdürülmektedir. Bu gerilla savaşının genel olarak ilerici demokrat güçlerin yürüttüğü gerilla savaşından farkı, bölgede 1990’larda yürütülen kontrgerilla faaliyetlerinin derslerinden de yararlanılarak geliştirilmiş bir “kontrgerilla stratejisi” olmasıdır” ifadelerini kullandı.

İhsan Çaralan’ın Evrensel’de yayınlanan, “HDP ve DBP'ye karşı kontra savaşı!” başlıklı yazısı şöyle:

Gün geçmiyor ki eş başkanları dahil  12 milletvekili tutuklu bulunan HDP’nin bir ya da iki milletvekili gözaltına alınmamış olsun! Bazı vekiller ise ikinci kez gözaltına alınıyor. Dahası öyle anlaşılıyor ki, vekiller her fezleke için yeniden ifadeye çağrılıyor ve mahkemeler “zorla getirilme” kararı veriyor, daha da verecekler gibi görünüyor. Dün de HDP Milletvekili ve Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen Ankara’da Esenboğa Havalimanında gözaltına alındı ve Diyarbakır’a götürüldü.

Gün geçmiyor ki, tüm büyükşehir ve il belediye eş  başkanları(Ağrı dışında) tutuklanmasın, yeni bir ilçeye, beldeye “kayyım” ataması yapılmış olmasın!

Gün geçmiyor ki, HDP’li il ve ilçe yöneticilerine yönelik kitlesel gözaltı operasyonları yaşanmasın ve belli başlı il ve ilçe yöneticileri tutuklanmasın! Üstelik de illerde ve ilçelerde sürdürülen bu türden operasyonlar bir kez yapılmıyor; her “ihtiyaç duyulduğunda” yeniden tekrarlanıyor. Ve bir önceki operasyonlarda tutuklanan yöneticilerin yerine gelen yöneticiler de gözaltına alınıyor, tutuklanıyor!

OPERASYONLAR KONTRA STRATEJİSİ

HDP’li; DBP’li belediyeler, bu partilerin il, ilçe yöneticileri ve üyelerine yönelik operasyonlar sonucu tutuklanan siyasetçilerin sayısının 10 bine yaklaştığı belirtiliyor.

Her gün bir-iki milletvekilinin gözaltına alınıp ifadeye götürülmesi, her gün bir–iki belediye yöneticisinin ya da eş başkanının görevden alınıp gözaltına alınması, yerine kayyım atanması, her gün birkaç il ve ilçeden HDP ve DBP üyelerine, yöneticilerine yönelik operasyonlar yapılması, bunların birçoğunun tutuklanmasının bir rastlantı olmayacak kadar sistematik olduğu görülmektedir.

Sadece sistematik de değil, bütün bu operasyonların bir stratejiye de bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, bu kadar emniyet müdürlüğü, bu kadar ayrı savcılık, bu kadar farklı mahkeme, bir stratejiye bağlı olmadan, operasyonu bu kadar il ve ilçede, bu kadar farklı alanda, günün siyasetinin ihtiyaçlarıyla da uyumlu olarak bu kadar koordineli gerçekleştiremez.

Bu yüzden de Kürt siyasetine yönelik olarak yürütülen operasyonlar, bir gerilla savaşı gibi; karşısındakini oyalamayı, yormayı, asli işini yapmasını engellemeyi, psikolojik olarak çökertmeyi, amaçlayan bir gerilla savaşı gibi sürdürülmektedir. Bu gerilla savaşının genel olarak ilerici demokrat güçlerin yürüttüğü gerilla savaşından farkı, bölgede 1990’larda yürütülen kontrgerilla faaliyetlerinin derslerinden de yararlanılarak geliştirilmiş bir “kontrgerilla stratejisi” olmasıdır.

KONTRA STRATEJİNİN İKİ AMACI

Elbette bu operasyonların toplumsal yaşamdaki karşılığı da son derece önemli. Böylece Erdoğan-AKP Hükümeti, Kürt halkının büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Kürt siyasetçilerini ve Kürt siyasetini muhatap almayacağını, bunda ısrar edilirse onları sınır ötesi ve içi operasyonlarla ya da cezaevlerine doldurarak “etkisizleştireceğini” göstermek istemektedir. Ki, operasyonların bu yanı aynı zamanda Türkiye’nin Irak ve Suriye’de çöken politikasının yeniden ayağa kaldırılmasıyla ilgilidir.

İkincisi ise, bu operasyonlar günlük siyasetin ihtiyaçlarına göre de yürütülmektedir. Ve son günlerde operasyonların kazandığı kapsamın, referandumla bağlantılı olduğu açıkça görülmektedir.

Operasyonların yaygınlaştırılarak (batıya da yayılarak ve ilçeler düzeyine indirilerek) sıklaştırılması, yerel yönetimlerin kayyıma devredilmesi, vekillerin tutuklanması, tutuklananların “şartlı salıverme”yle sürekli taciz altında tutulması, kamuda ve yerel yönetimlerde “terörle irtibat ve iltisaplılık” adı altında giderek yayılan açığa almalar ve işten el çektirmelerle Kürt halkının tercihi değiştirilmek “Evet demezsek bu operasyonların ardı kesilmeyecek” düşüncesini yerleştirmeyi amaçlamaktadırlar.

İLK RAUND ‘REFERANDUM’DA!

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Evet çıkmazsa terör sürer, baskılar, yasaklar operasyonlar bitmez” anlamına gelen “Evet çıkarsa terörün sesi, nefesi kesilecek” iddiasının bölgede ete kemiğe büründürülmesi böyle tezahür etmektedir.

Bunlar elbette Hükümetin, onun stratejistlerinin amaçları ve elde etmek istediği sonuçlardır. Ama Hükümet istediği sonuçları elde edebilir, Kürt halkının seçilmiş temsilcilerini dışlayan “çözümlerde” başarılı olabilir mi ya da referandumda tercihini kendi lehine değiştirebilir mi?” sorusunun yanıtı “evet” değildir!

Tersine bu tür stratejilerin geri teperek tersinin gerçekleşmesi çok daha kuvvetli bir ihtimaldir. Bugüne kadar bölgede yürütülen baskı ve şiddet politikalarının sonuç vermemiş olması bunun kanıtıdır.

Bu baskıların nasıl sonuç vereceğinin ilk raundunun ise Nisan’da yapılacak olan referandum olacağı anlaşılıyor. Dahası baskı böylesi yaygınlaşıp, sistematikleştiğinde yığınların, korku duvarını aştığı da sıkça görülmüştür. Bu, Türkiye’de sıkça yaşanmıştır!