Paten şovu yapmak için sahneye çıkan genç, birkaç akrobatik hareketten sonra jürinin olduğu tarafa doğru yönelir. Yapması gereken hareket için yeltenen yarışmacı, sahneden, kırmızı koltuklarına dizilmiş bulunan jüri üyelerinin hemen yanı başına doğru yuvarlanır ve öylece yere yığılır. Hareketsiz kalan gencin düşüşüne seyircinin verdiği tepki, salonu dolduran  bir ‘Ouuvv!’  uğultusu olur.

Olayın akabinde, seyirciler arasında dolanan kamera önce ‘güzel kadınları’ yakın plana alır ve onların şaşkın ve üzgün bakışlarını verir seyirciye. Sonra da yönünü jüri üyelerine çevirir; tek kadın jüri üyesinin şoka girmişçesine sergilediği mimikler, kafasını ellerinin arasına alışı, küt küt atan kalbini tutuşu, şaşkınlıktan açtığı kocaman mavi gözleri izleyicinin karşısındadır artık…

Bir süre sonra gelen sağlık ekipleri nihayet gence müdahale eder. Jüri üyeleri de gencin yanındadır. Gözlerden boşalan yaşlarla  ‘İyisin değil mi’ diye sorarlar kendinden geçmiş gence ve üzülür, gence dokunurlar.

Şov, kısmen bitmiştir…

Bahsi geçen olay ya da ‘şov’, Yetenek Sizsiniz adlı yarışma programında yaşandı. Bu program, Survivor’dan O Ses Türkiye’ye kadar televizyonun en çok izlenen yapımlarının altında imzası olan yapımcı ve medya patronu Acun Ilıcalı’ya ait.

Yukarıda anılan bölümü ilginç kılan şey, yaşananların o an olmayışı, yani programın canlı olmayışı. Ancak olup bitenlerin dört dörtlük bir kurguyla izleyiciye sunulmuş olması üzerine düşünülmesi gereken esas şey.

HİKAYELERİ ‘MUTLU SONA’ BAĞLAMA MAHARETİ

Kurgulanmış bu an’ların, seyirciye bile isteye sunulması, tüm olup bitenlerin bir şovdan daha fazlası olmasından kaynaklıdır. Yarışmacının düşüşü acıklı bir hikayeyi başlatırken, jürinin ve seyircilerin üzgün ve şaşkın bakışları hikayeyi daha ilginç hale getirmektedir. Ve yere düşen genç  ile takım arkadaşları kötü bir performans sergilediği halde, jüri, “Performansınızı beğenmedik, bugünü daha kötü geçirin istemiyoruz, kıyamayacağız, sizi başka bir tura çağıracağız” diyerek hikayeyi mutlu sona bağlamaktadır.

Acun Ilıcalı ve onun şov programlarının sırrı belki de bu tarz bir kurguyla yüceltilen ‘o anlar’da gizli; o anlar’ın bu yönlü bir sunumunda; hikayeyi mutlu bir sona bağlama maharetinde.

‘MUTLULUK VEREN KANAL’

Birçok ülkede yayımlanan “Survivor”, “O Ses”, “Yetenek Sizsiniz” gibi şov programlarının formatlarını Türkiye’ye getiren ve programların yapımcılığını üstlenen -artık bir medya patronu da olan- Acun Ilıcalı, aynı zamanda bu programların bir tür ‘yöneticiliğini’ de yapıyor denilebilir. Ilıcalı’nın programlarda yaptığı şeyin adına ‘sunuculuk’ demek zor, çünkü onun yaptığı sunuculuktan farklı bir şey. Örneğin; birçok ülkede “Voice Of” adı ile yayımlanan ve Türkiye’de “O Ses Türkiye” olarak bildiğimiz ses yarışmasının Fransa’daki formatında Acun Ilıcalı’nın konumunda olan biri yok. Ilıcalı, programın Türkiye formatında, 4 jüri üyesinin bulunduğu ve yarışmacıların sahneye çıktığı yerin ortalarında, seyircileri arkasına alan bir yerde yüksekte bulunan bir koltukta oturur halde durmaktadır ve olduğu yerden bir tür ‘hakemlik, yöneticilik’ işlevi görmektedir. Bu yarışmada -Yetenek Sizsiniz’de jüri olarak yer almaktadır- jüri olmama nezaketinde bulunan Ilıcalı, sunuculuk da yapmamaktatır; ancak bir şekilde programda kendini var etmektedir.

Ilıcalı’nın kendini bu var etme biçimine bir tür ‘Tanrısal var oluş’ denilebilir. Belgesellerde sıkça rastladığımız, anlatıcı konumunda olanın her şeye muktedir oluşundan ötürü adına Tanrısal Anlatı denilen Tanrısallıktır Ilıcalı’daki. 

Acun Ilıcalı, bu Tanrısal varoluşunu sadece programlarında değil, medya üzerine ileri sürdüğü iddialı tezlerinde de göstermektedir. tv8 kanalını satın aldığında kanalın yayın politikasını ‘Mutluluk veren bir kanal yapacağım’ sözleriyle izah eden Ilıcalı’nın, kanalı alır almaz ilk iş olarak haber merkezini kapatarak, onlarca medya çalışanının işsiz kalmasına vesile olması diğer medya organlarına ‘örnek’ bir davranıştır.

Çünkü, Ilıcalı’nın bu geldi-gitti denklemine göre, ‘haber mutsuzluk veren bir şey’dir. Ilıcalı’nın mutluluktan kastettiği şeyin ne olduğunu kestirmek ise zor değil. O, tam da yukarıda anlatılan şovda şahit olduğumuz türden bir durumla mutluluk tanımını bizlere sunmaktadır: Mutsuz ve hazin hikayeleri mutlu bir sona bağlamak ya da bağlıyormuş gibi yapmak. Acıyı neşeye dönüştürmek, gerçeği ise kurguyla yerle bir etmek ve küçük ‘minnet hikayeleri’ yaratmak.

ILICALI’DAN ERDOĞAN’A

Ilıcalı’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ‘samimi’ bir münasebeti olduğu biliniyor. Hatta kendisinin, “Usta’nın Hikayesi” belgeselinde Erdoğan’la ilgili aktardığı anıları bile mevcut. Katıldığı bir televizyon programında ise Gezi direnişinden Gülen Cemaati ve AKP Hükümeti arasındaki gerilime ve savaşa kadar Erdoğan ve Hükümetle paralel fikirde olduğunu açıkça dile getirmiştir. Kendisi, Başbakana ‘şov danışmanlığı’ da yapıyor mudur, bilinmez. Ancak Erdoğan’ın, tarihi ve siyasi meseleleri bir şova dönüştürürken, Ilıcalı’dan esinleniyor olma ihtimali yüksek görünüyor. Marmaray açılışı ve Diyarbakır şovları bilinen en yakın örnekler… 

Marmaray’ın açılışının 29 Ekim’e denk getirilerek bir metrodan çok daha fazlasını ifade eder hale getirilme çabası; Diyarbakır ziyaretinin Barzani-Şivan Perwer-İbrahim Tatlıses üçgeninde dönen bir sahne şovuna çevrilmesi; yine hükümetçe açıklanan ‘demokratikleşme paketi’nin daha birkaç ay öncesinden ‘yakında sinemalarda’ kıvamında reklamlarının yapılması ve daha niceleri bu şov ve şovmenlik hünerini bizlere göstermektedir.  

KURGUYU YERLE BİR ETMENİN YOLU

tv8’i satın alan Acun Ilıcalı’nın, kanalı alır almaz nasıl ki ilk işi kanalın haber merkezini kapatmak olduysa, Erdoğan’ın da devletin başına geldiğinden beri yaptığı ilk işin bu olmadığını kim söyleyebilir?

Kendisini hemen tüm kanalların ‘medya patronu’ belleyen Erdoğan da ‘Mutluluk veren kanallar’ icat etmedi mi Ilıcalı gibi; trajik hikayelerin mutluluk hikayeleriymiş gibi sunulduğu kanallar?

Bismil’de Erdoğan’a gözleri yaşlarla dolu ‘barış’ diye yakaran bir Kürt gencinin seslenişi tüm manşetleri süslerken; Erdoğan’ın Diyarbakır Belediyesi’ni ziyareti sırasında, oğlunun katillerinin açığa çıkarılmasını isteyen Medeni Yıldırım’ın annesi Fehriye Yıldırım’ın protestosunun aynı ilgiyle karşılanmaması  nedendir? 

AKP Hükümeti ya da Erdoğan’ın güdümündeki medyada -Ilıcalı’nınkine benzer bir biçimde-, yaratılan kusursuz kurguya ve gerçeklik inşasına yönelik en ufak bir tehdide yer yoktur. Çünkü hükümetin de şovunun en büyük parçası, kendisine minnet edecek birilerini yaratmak ve kurulacak ‘mutluluk hikayelerini’ de buradan inşa etmektir. Sonrası ise; kendi iktidarını bu gözyaşları ve acılar üzerinden daha da büyütmek, büyütmek ve büyütmektir… 

Bundandır ki Fehriye Yıldırım’ın öfkesi değil, Bismilli gencin hüznü ve gözyaşları ekranları doldurabilmektedir. Bir minnet hikayesi -minnet edenin gerçekten mutlu olmamasından bağımsız olarak-, o hikayeyi kurgulayan, tasarlayan ve sunanın penceresinden mutlu bir hikayedir ve nihayet onu alımlayanların da mutlu hissedeceği bir hikayedir. 

Ulrike Meinhof’un dediği ve Fehriye Yıldırım’ın gerçekleştirdiği üzere, iktidarın bu kurgusunu yerle bir edecek yegane şey, ‘üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlemektir’.

(Yetenek Sizsiniz'deki ilgili videoya bu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.acunn.com/video/yetenek-sizsiniz/mersin-extremein-akrobasi-performansi/4193)

* Spot Dergi Şubat sayısından alınmıştır