Küresel sıcaklığın artması, ısı kirliliğine neden olan endüstriyel ve yanlı(ş) enerji kullanımının yarattığı sera etkisi dolayımıyla ozon tabakasının incelmesi / delinmesi ve bütün bu etkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkan mevsim (iklim) değişiklikleri, artık bütün dünyanın 'yakıcı ve can alıcı bir sorunu olarak' önümüzde durmaktadır. Her ülke kalkınmasında ve kullanma zorunda oldukları enerji kaynaklarının belirlenmesinde maliyet girdileri etmenini gözönüne alarak seçim yapmaktadır, elbette... Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının tamamının siyasi ve stratejik koşulları da dikkate alındığında yapılan seçimlerin önemi ortadadır. Ülkelerin enerji ihtiyaçlarını karşılamada tercih ettikleri santral türü (yararıyla, zararıyla) sadece o ülkeyi ilgilendirdiği düşünülebilir. Ancak günümüzde herhangi bir ülkenin kullanımdaki enerji modelinin neden olduğu zararlı iklim değiştirici etkiler o ülkeden uzaktaki başka bir ülkeye de zarar verebilmektedir. Sadece Çernobil olayının anımsanması yeterlidir. Sezyum 137 maddesi ile zehirlenmiş çay, karalahana, mısır, fındık ve diğer ürünleri, insan sağlığı üzerindeki etkileri unutmuş olamayız… Asit yağmurlarının oluşumunu ve öldürücü etkileri unutulmadan…

Belalardan bela beğenin…

Enerji tüketiminin ve teknolojinin ilerlemesiyle ortaya çıkan ısı kirliliği, atmosfere salınan 8 milyar ton karbondioksit gazının neden olduğu sera etkisi, ozon tabakasının incelmesi/delinmesi ve bütün bu etkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkan iklim değişiklikleri artık bütün dünyanın bir sorunu olmuş ve gelecek kuşakları tehdit edecek seviyeye ulaşmıştır. Bugün bütün bilim insanları ve duyarlı çevrelerce ısı kirliliği ve sera etkisinin asıl sorumlusu olarak enerji üretim sektöründe fosil yakıtlı santraller gösterilmektedir. Soğutma elemanı olarak kullanılan suyun ise santralin yakınlarındaki nehir, göl ve denizlere bırakılmasıyla da ciddi bir su/ısı kirliliği oluşmaktadır. Termik santraller ise ayrıca yaydıkları zehirli gaz emisyonları ile hem sera etkisine hem de asit yağmurlarına neden olmaktadırlar.

Eskiye 'rağbet' niye?..

Artan nüfus ile koşut olarak gerekli enerji ihtiyacı ve fosil yakıtlı kaynakların sınırlı ve kirletici olması, alternatif enerji kaynakların arayışına neden olmaktadır. Eskimiş teknolojilerini ve/veya terk etmeyi tasarladıkları santral modellerini satmak isteyen 'gelişmiş ülkeler' sorunun asıl nedenini iyi bilmektedirler. Bu bağlamda da, nükleer enerji santralleri (öteki ülkelere) global ısı kirliliği, sera etkisi ve iklim değiştirici etkileri azaltacak bir alternatif olarak sunulmaktadır… Fosil yakıtlı santrallerden nükleer santrale geçilmesi yeni ve ileri bir model gibi gösterilerek, işbirlikçi karar vericiler ile yüksek kazanç beklentili yatırım konsorsiyumları, bu yönlü kamuoyu oluşturma çabalarını sürdürmektedirler.

Türkiye 'enerji dolu'…

enerjiatlasi.com adresinden kimi bilgiler alarak, devam edelim…04.08.2018 günü, bir saat içerisinde en düşük elektrik tüketimi 32.375 megavatsaat, en yüksek elektrik tüketimi ise 41.887 megavatsaat olarak gerçekleşmiştir. 1971 yılından günümüze Tüketimdeki en büyük artış %18,4 ile 1976 yılında gerçekleşirken, 2009 yılında ise %2 düşüş ile en büyük düşüş yaşanmıştır. 1971 yılından günümüze elektrik tüketimi sadece 2001 ve 2009 yıllarında önceki yıla göre düşmüştür. 1971'den 2015'e ortalama alındığında tüketimin her yıl %8,0 arttığı, 2006-2015 yıllarını kapsayan son 10 yıl dikkate alındığında ise tüketimin her yıl % 5,1 arttığı görülmektedir. Son 10 yıl, her yıl için önceki 5 yılın ortalama elektrik tüketimi hesaplandığında da tüketimin her yıl ortalama yüzde 5,78 arttığı görülmektedir.

Cumhurbaşkanlığı sırasında Demirel'in 'Köşkte bugün 7 kere elektrik kesildi…" diyerek, kulislere girmesi ve taraf(tar) olması, neye yorumlanabilir, bilemiyorum… Jeotermal kaynaklarımızın, potansiyel olarak güneş ve haritası çıkarılmış rüzgâr kaynaklarımızın dikkate alınması ve karar vericiler hakkında doğru karar vermemiz yönünde bu yazıyı yazdık… 20 yıl sonra içecek temiz su bulamayacağımız bir Türkiye, kesinlikle bizlerin sorumluluğundadır.