İsveç’te geçen yıl okuduğum okulda Suriye Kürtlerinden bir tane çocuk vardı. İki kolu yoktu. Kopuktu. Hikayesini de sormadım, sigara molalarında yaptığı gevezeliklerden çat pat bir şeyler öğrendim. Fakat itibar etmedim ona. Çünkü o dar ve yırtık modalı pantolonu, Türk filmlerindeki kötü adamlar gibi aşırı biryantinli saçları, patavatsızlıkları, kullandığı berbat kolonya ve en önemlisi benim arkadaşım olan daha önce de hikayesini yazdığım Rosa’ya asılması nedeniyle epey gıcıktım adama. Misal eski aklım olaydı, Ankara’da olaydım ve kolları da olsaydı adamın, Mamaklı çocuklara derdim ki, gözünün üstünde kaş var deyiverin adama, o biçim itici yani.

Bazen bizim sınıfa gelirdi. Yerli yersiz gevezelik yapar, dersi sabote ederdi. Azeri çocuklar kaç defa müdahale etti hatta ötesi olacaktı, işte bu da bizim gerçeğimiz, bir mazlum varsa mecburen yanında olmak duygusu ile kaç defa engelledim onları. Azeriler candır, hele başlarındaki çocuk arkadaşımdır ki, sözümüzün hükmü vardır.

O kış bu çocuk ortadan kayboldu. Yalan yok sevindik epey. Sonra bir ilkbahar çıktı geldi.

Güneşli bir gündü ve insanlar dersleri bile asıp dışarıya gezmeye gitmişlerdi. İnsanların eşref ve eşek saatleri olur ki öyle bir eşek saatinde, bir sınıfa kapanmış dev tahtaya yeni kelimeler yazmıştım. Başka bir dilde kelimeler çalışıyordum. Telefonun hoparlöründen ise bir Neşet Ertaş, bir Grup Yorum çınlıyordu.

Pat diye girdi bu iki elleri olmayan Kürt adam. Kısa bir kararsızlıktan sonra selamlaştık. Bir sandalyeye oturdu. Bekledi. Yaklaşık on dakika sonra tahtadaki yazıları sildim, müziği kapattım, eşyalarımı toplayıp gitmeye hazırlanırken, “Ayakkabı bağcıklarımı bağlayamıyorum” dedi.

Hemen eğildim ayakkabısının bağcıklarını bağladım. Bana Türkiye’den geldiği belli olan bir sigara uzattı. Çıktık bahçede sigara içtik.

Bir an fena olmayan bir Türkçe ile, “Biliyor musun her Kürdün anavatanı biraz Türkiye’dir” dedi. Sonra çıktı gitti. Bir daha da görmedim.

Doğrusu bu cümle olmasa aklımın ucuna gelmeyecek bu adamı sanırım hiçbir zaman unutmayacağım. Öyle değerli bir cümle kurdu ki, daha sonra tanıdığım tüm Kürtlere Türkiye’yi sordum. İstisnasız tüm Irak, Suriye hele ki İran Kürtleri Türkiye dedin mi bir iyilikle, bir aidiyetle andılar.

Türkiye güçlü bir ülkedir. Bölge ülkelerinin gerçekten abisi pozisyonundadır. Eğer Türkiye’de demokratik bir halk iktidarı kurulabilse gerçekten dünyanın seyri değişebilirdi. Türkiye’deki demokratik halk iktidarının bölge üstünde muazzam etkisi, “yapı-bozucu” sonra da inşacı etkisi olurdu.

Biz Türkiye yurttaşları olarak ülkemizdeki temel sorunları çözemedik. Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, kamu ekonomisi gibi üst başlıkları ile birlikte tüm alt başlıklar çözümsüz olarak duruyor. Umut var çünkü bu ülke halkları nihayetinde tüm bu sorunları çözecek unsurlar üretiyor. Ama geç ama erken çözülecek. Çünkü bu ülkede devrimciler var, çünkü Kürtler var, çünkü sosyal adalete inanan İslamcılar var, çünkü partilerinin angajmanlarını takmayan ülkücüler var. Var oğlu var. Sadece sen ben düşünmüyoruz bu ülkeyi. Üstelik bu ülkenin demokratik havzası daha da büyüyor.

Günlük politikalar büyük fotoğrafı görmemizi engellemesin. Gerçek yıkıcıdır, aynı zamanda inşacıdır. Türkiye gerçeğini, ne AKP hükümet-devleti, ne başka oluşumlar örtebilir, ancak oyalayabilir sadece.

Evet şunu unutma değerli okur; Her Kürdün anavatanı biraz da Türkiye’dir.