(Yazı biraz uzun, affınıza sığınıyorum, ama keskin bir bıçak sırtından geçmekteyiz... )

...

Son Astana görüşmelerinde Rusya, Türkiye ve Suriye devletleri İdlib bölgesinde çatışmasızlığı koruma konusunda anlaştı (İdlib, Hatay'ın güney doğusunda, Afrin'in güneyinde ve Halep'in batısında yer alan ve İslamcı terör grupları tarafından kontrol edilen bölgedir).

...

Türkiye bu görüşmelerde desteklediği İslami radikallerin tarafında olan garantör devlet konumundadır, Astana masasında en dikkat çekici durum eski Esad'ın uzun bir süre koltuğunu terk etmesi gereken Esed konumundan tekrar Esad mertebesine yükseltilmesiydi Türkiye tarafından.

Bu anlaşmanın ilk meyvesi İdlib'i kuşatmakta olan YPG güçlerinin üzerine Rusya ve Suriye bombalarının yağması oldu, altı YPG savaşçısı öldürüldü bombardımanda.

Şu anda Amerika ve Batı son derece sessiz kalmış bu gelişmeler karşısında!

...

Türkiye Suriye kaosunun başladığı günden beri giriştiği her dış politik hamlede eli boş döndü, Türkiye her ne kadar Cerablus ve El Bab'ta bugün askeri varlığını sürdürse de Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı duyduğu ''saygı''dan ötürü yarın bir gün sular durulduğunda oraları terk etmek durumunda kalacaktır.

Türkiye'nin İslamcı radikaller üzerinden kurduğu Osmanlı bakiyesi hesapları tutmasa da ''ulusal güvenlik ve bölünmez bütünlük ve dahi Suriye'nin, Irak'ın bölünmez bütünlüğü en dahi İran'ın bölünmez bütünlüğü'' adını verdiği Kürt korkusunu bastırmak için ciddi bir fırsat yakalamış gözüküyor Astana'da!

...

Tabi bugüne kadar gelinen süreçte Türkiye'nin Suriye'de yarattığı tahribatı Suriye devletinin unuttuğunu varsaymak doğru olmaz, hele hele Rusya gibi büyük bir askeri gücün, kutup ayısının, Türkiye'nin kendisinin güvenilir bir ortağı olduğunu düşündüğünü iddia etmek, düşürülen Rus uçağının hasır altı edildiğini ummak saflık olur!

Ama olsun biz gene de Suriye, Rusya ve Türkiye'nin kutsal bir haçhilal ittifakı kurduğunu varsayalım!

Kürtlere karşı!

...

Şunu da belirtmek gerekir, Afrika'nın kuzeyinde başlayıp Suriye'ye kadar gelen süreç ciddi bir planlamadır, dün Kaddafi düşürüldüğünde Türkiye'nin rolü ne idiyse, ertesi gün Rus uçağı düşürüldüğünde icra edilen görev ne idiyse, bugün Türkiye o rolün çok da dışına çıkmış değil, kendisine Osmanlı bakiyesi alanı açamadı ama, fırsattan istifade ABD ve Batı'nın meşhur projesi ile başladığı süreçte Rusya cephesine doğru salınarak kendi korkularını ABD'ye ve Batıya dayatmak istiyor, bunlar anlaşılır şeydir.

...

Komplo teorileri üzerinde durmak gibi bir derdim yok ancak, bir zamanlar bir eş başkanın dillendirdiği gibi, bu proje son derece ciddi bir projedir!

Biz sıradan insanların görüp okuyabildiklerinin ötesinde, çok ciddi ve gizli bir kısım uygulamaların hayat bulduğu şüphe götürmez. Bop'un tıkırında olmadığını söylemek pek akla yatkın olmaz sanırım...

...

Şunu da görmek gerekir, ABD ve Batının bu projesinde Rusya da ciddi bir pay sahibi olmuştur, bölgede nüfuz alanlarını pay ettikleri gözükmektedir ve çıplak olan şudur ki artık yarının Ortadoğu haritaları yüz yıl öncesinin haritaları olmayacak, çok ciddi ve sancılı bir süreçten geçiyor bölge, belki de dizayn etmenin son mertebesine geçildi, zira artık Filistin meselesi out, Arakan meselesi in oldu...

...

Ha bu büyük ve kapsamlı yeniden yapılandırmada Kürtler ve Türkiye nerededir diye sormak gerekir zira otuz milyon civarında Kürt Bakurda yaşıyor ve Türkiye'nin tek karın ağrısı Kürdistan!

Türkiye bu ağrıyı giderebilmek adına planlamacılar için, işverenler için her şeyi yaptı ve dahasını da yapabilir!

Ve Kürtler, onlar da kendi topraklarında kendileri olarak var olabilmek için her şeyi yaparlar, yapmaktalar!

...

Peki bu Güney Kürdistan referandumu nedir?

PKK kanadı, daha Türkiye referandum kararına sesini bile çıkarmamışken, neden bağımsızlık referandumuna bunca sert bir duruş sergiledi?

Ben burada ne PKK'nin gerçekliği okuyamadığını düşünüyorum ne de Barzani'nin, ne Barzani'nin popülist bir girişim içinde olduğunu düşünüyorum ne de PKK'nin ahmaklık yaptığını...

Eşyanın tabiatı gereği, bölgedeki güç ve çıkar ilişkileri gereği pozisyon alınıyor!

BM, ABD ve İngiltere gibi belirleyici, planlayıcı güçlerin Güney Kürdistan'daki referandumun ertelenmesi, hatta iptalini istemesi karşısında Barzani'nin sergilediği tutum bir intihar biçimi midir?

Pek sanmıyorum, Barzani bölgedeki güç dengelerini en iyi okuyan bir aktör konumundadır, yaş tahtaya basabileceğini düşünmüyorum...

...

Ne doğada ne de toplumsal yaşamda ve ilişkilerde durağan olan hiçbir şey yoktur!

Tarih asla tekerrür etmez, tarihin tekerrür ettiğini iddia etmek ne bilime ne sorgulayıcı akla sığar!

İnsanlık tarihi de bir evrim süreci içindedir ve bazı dönemler vardır ki su kaynar!

...

Bu arada şunu da ciddi bir şekilde yazmak lazım; Belçika, ki Belçika'nın ne anlama geldiğini bilmek gerekir, PKK'yi bir terör örgütü olarak görmediğini ilan etti kendi mahkemelerinin kararı ile!

ABD, bugüne kadar (söylendiği kadarıyla) 1480 tır ile PYD'ye ''anayasal bir zeminde'' silah sevkiyatı yaptı ve yapmakta (ki bu rakam milyar dolarları aşan bir rakamdır, öyle bu belgeler nasıl amerikanın eline geçti diye sormak son derece absürttür...), beri taraftan Türkiye devleti bayağı bir aldatılmışlık duygusu ile nice açıklamalar yaptı, ''bize silah vermiyorlar, ambargo uyguluyorlar ama terör örgütü PYD'ye bize vermedikleri silahları veriyorlar...'' gibisinden...

Biraz daha gözlem ve dikkat gerektirir Reza Sarraf dosyası!

Bir de ABD'nin Rojava'da kaç adet askeri üs kurduğuna da bakmak gerekir!

...

Müslüman taşeronların dikkatleri Filistin'den Arakan'a kaymışken Ankara 22 Eylül'de MGK toplantısı yapacağını ilan etti, yani Barzani'nin Evet alacağı günden üç gün öncesi, kimileri MGK'dan Güney Kürdistan'a askeri bir müdahale kararı çıkabileceğini söylüyor, izleyip göreceğiz, Bahçekapısı bayağı meraklı bu işe...

Diğer yandan çok keskin bir bıçak sırtından geçtiğimiz, kesin, asla tartışma götürmez!

...

Peki ne olacak Türkiye'nin kaderi?

Hadi İdlib'e soktular seni Rus ve Suri dostların ve onlarla Astana'da kurduğun haçhilal ittifakı ile kuşattın Afrin'i ve engel olmak istedin Rojava'nın birleşmesine, diğer yandan 25 Eylül Evetinden sonra güney Kürdistan'a askeri müdahale kararı aldın, artık güneyindeki 900 km boyunca karın ağrını giderebileceksin değil mi?

Ha gözlemci olan İran mı, o tarihsel düşmanın ve tek ortak yanınız Kürt karın ağrısı olan İran mı seninle birlikte intihar edecek?

Ancak ayran bardakta durduğu gibi durmuyor!

Bu basit değil, çok ciddi bir projedir!

Senin işverenlerinin planı öyle basit olmaz, bir cehennemin içine girersin nasıl çıkacağını da bilemezsin!

...

Velhasıl demem odur ki, korkarım ki bu topraklar daha çok kan götürür!

Oysa bölünme korkusunu aşmak son derece basittir, gerçekliğinle yüzleşirsin, ağababalarının taşeronu rolüne soyunmaz kendi gerçekliğinle büyürsün ve Kürtler sana güç ve umut veren komşuların olurdu...

...

Olurdu...

...