"Bir gün köye gerilla geliyordu, bir yanda da askerler. Ne Kürt, ne Türk ne de Müslümandık. Ne yapabilirdik ki..."

Bu replik, Türkiye'nin en kadim haklarından Süryanileri konu edinen ve gerçek hayat hikayesine dayanan ilk kurgu film "Gittiler"den.

Süryaniler 1915 soykırımı ve 1990'lı yıllarda PKK ile Türk silahlı kuvvetleri arasındaki çatışmanın belki de en "suskun" mağdurlarından. On binlerce Süryani bu dönemde yüzyıllardır yaşadıkları topraklarını terk etmek zorunda kaldı.

Nilay Vardar'ın Bianet'te yer alan haberine göre şu anda Türkiye'de yaklaşık 25 bin Süryani yaşıyor. Çoğu İsveç'te yaşayan yurtdışındaki Türkiye kökenlilerin sayısı ise bunun on katı.

Kenan Korkmaz'ın ikinci filmi "Gittiler" giden, kalan ve dönemeyen Süryanileri anlatıyor. Gerçek bir hikayeye dayanan film Süryanilerin yaşadığı Mardin'in Aynvert (Gülgöze) köyünde geçiyor.

Çatışmaların yükseldiği 90'lı yıllar Süryaniler için filmdeki karakterin öldürülen bir köylüyü anlatırken dediği gibi "Herkesin maksadını rahatça tamamladığı yıllar"dı. O dönemde köyün muhtarının bir oğlu Joseph İsveç'e gider. Diğeri Yuhan ise köyde babasıyla kalmayı seçer.

Yuhan, köyün bomboşluğuna sıkışırken, Joseph İsveç'in kalabalığında yalnızdır. Biri köyüne dönmek öteki uzak memleket İsveç'e gitmek ister. Hatta Joseph köye ev bile yaptırmaya başlar. Yıllar geçer ancak iki oğul da gitmek ve kalmak arasındaki dilemmadan kurtulamaz.

İki saatlik film, gitmenin, kalmanın ya da dönmenin o kadar da kolay olmadığı bu kısır döngüde "nefret"in hala ve her yerde sürdüğüne de vurgu yapıyor. Filmin bu akşam İstanbul Film Festivali kapsamında galası yapılacak.

İlk filmi "Lüks Otel" ile Altın Portakal’da En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü kazanan Diyarbakır doğumlu Kenan Korkmaz, filmin hikayesini anlattı.

Bir Diyarbakırlı olarak Süryanilerle karşılaşmanız ne zamana denk düşüyor?

Dört yıl önce bir belgesel projesini hayata geçirmek için gittiğim Midyat'ın Aynvert köyünde babası köyün eski muhtarı olan Yuhanun Akay ve ailesi ile tanıştım. O aile ve köydeki yalnızlık beni çok etkiledi. Anlatılması gereken bir mesele vardı ortada. Ben de en iyi bildiğim dil ile anlatmaya karar verdim.

Son zamanlarda geri dönüşlerin mümkün olup olmadığından bahsediliyor. Yaz aylarında gelenler, ev yaptıranlar var. Filmi çekerken sizin geri dönüşler hakkındaki gözleminiz nedir?

Belli bir kuşak var ki dönmek dışında hiçbir şey düşünmüyorlar. Ancak genç kuşak bunun tam tersi düşüncede. Onlar artık gittikleri ülkenin vatandaşı. Yaşadıkları ülkeyi fazlasıyla benimsemişler. Şu saatten sonra gideni gittiği yerde kalanı da kaldığı yerde değerli kılmak gerek.

Karakterin Süryani olmayı "Ne Kürt ne Türk ne de Müslümansın" diyerek özetlediği o dönem için "yüzleşme"ye yaklaşayor muyuz sizce?

Ben kendi adıma, bu yüzleşmeyi film ile yaptığımı ve bunun beni iyileştirdiğini söyleyebilirim. Türkiye toplumunun da bu ülkenin acı çekmiş bütün haklarıyla ilgili bunu yapmaktan başka şansı yok. Olması gereken geç de olsa olacak. Buna çok yaklaşıldığını düşünüyorum. Ancak ülke siyaseti bunun önündeki en büyük engel. Yılların pompaladığı ayrılıkçı düşünceleri toplumun zihninden kazımak çok da kolay değil.

Filmde Avrupa'ya gidenlerde total bir yalnızlık görüyoruz. Sizin oraya gittiğinizdeki gözleminiz bu yönde mi? Yoksa sadece bu karaktere özgü bir durum mu?

Yurt dışında kendi toplumları ile destek ve birliktelik içindeler. Ancak bulundukları topluma entegrasyon alanında sıkıntı yaşıyorlar. Yalnızlığın bu biçimi karakterimize özgü ancak geriye kalanlar için de farklı biçimleri yok değil. Nihayetinde ait oldukları yer orası değil. Ama ne yazık ki ait oldukları topraklarda da yalnız ve öteki olma durumunu yaşıyorlar. Ama somut bir gerçek var ki orada kendilerini daha özgür hissediyorlar. Ancak yaşadıkları toplumla ilişkileri anlamında aynı tespiti yapmak mümkün değil.